Elhamdürüllah müslümanım diyen herkes mutlaka okumalı !!!‏
2 posters
:: EDEBİYAT DÜNYASI :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Elhamdürüllah müslümanım diyen herkes mutlaka okumalı !!!‏
Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinin Seceret'ül Kevn adlı eserinden iktibas edilmiştir.
Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Salât ve selam, efendimiz Emin Peygamber Muhammed'e. Sonra, onun ak aline. ve ashabının tümüne olsun.
İbn-i Abbas (r.a.) dan naklen Mu-az b. Cebel rivayet ediyor
- Bir gün Resülullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensar’dan birinin evinde toplanmıştık. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi;
- Ev sahibi! İçerdekiler! Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var. Görülecek bir işim var.
Bunun üzerine, herkes Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya başladı. İzin ondan çıkacaktı. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve:
- Bu seslenen kimdir, bilir misiniz ? Buyurdu. Biz hep birden şöyle dedik:
- En iyi bilen Allah ve Resulüdür. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
- O, laîn İblistir. -Şeytandır-. Allah'ın laneti onun üzerine olsun.
Buyurunca; hemen Hz. Ömer:
- Ya Resülullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.
- Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir. Öldürmeyi bırak.
Sonra şöyle buyurdu:
- Kapıyı ona açın gelsin. O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.
* * *
Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani Ravi'den. Şöyle anlattı:
- Kapıyı ona açtılar, içeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu.
Sonra, selam verdi, onun bu selamına Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu:
- Selam Allah'ındır ya laîn.
Sonra ona şöyle buyurdu:
—Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?
Şeytan şöyle anlattı:
— Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
- Nedir o mecburiyet? Şeytan anlattı:
— İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki:
— Allah-ü Teala sana emir veriyor: Muhammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin ona. Sonra o; sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin.
Sonra. Allah-ü Teala buyurdu ki:
- Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen. Seni kül ederim; rüzgâr savurur. Düşmanların önünde, seni rüsvay ederim.
-Ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim.
Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle sordu:
—Mademki, sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?
Şeytan şu cevabı verdi:
— Sensin, ya Muhammed. Allah'ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki?
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
—Benden sonra, en çok kimlere buğzlusun ve sevmezsin? Şeytan anlattı:
- Müttaki bir gence ki. Varlığını Allah yoluna vermiştir.
Bundan sonra, sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu; şeytan anlattı:
- Sonra kimi sevmezsin?
- Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan alimi.
- Sonra ?
- Temizlikte hassas kimseleri
- Sonra ?
- Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz. Halinden şikâyet etmez.
—Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?
Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hâsılı, onun sabrını; halinden, tavrından ve şikâyet etmeyişinden anlarım.
- Sonra kim?
- Şükreden zengin.
- Peki, ama o zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ?
- Onu görürsem ki, aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki:
O şükreden bir zengindir.
* * *
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:
—Peki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur?
— Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
—Neden böyle olursun; ya laîn?
— Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
—Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?
— O zaman da bağlanırım. Ta, onlar iftar edinceye kadar.
—Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?
— O zaman da, çıldıracak gibi olurum.
—Peki, ya Kuran okudukları zaman nasıl olursun?
— O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
—Peki, ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?
— Ha, işte! O zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu:
—Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Eba mürre?
Bunun üzerine İblis:
— Onu da anlatayım.
Dedikten sonra anlatmaya başladı:
- Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki:
1- Allah-ü Teala, sadaka verenin malına ihsanda bulunur.
2- Sadaka, veren kimseyi halka sevdirir.
3- Allah-ü Teala, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar.
4- Allah-ü Teala, belayı ve sıkıntıyı ondan defeder.
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efendimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sordu:
- Ebubekir için ne dersin? İblis buna şu cevabı verdi:
- O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi. İslam’a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?
- Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin ?
İblis buna da şu cevabı verdi:
— Allah’a yemin ederim ki, her gördüğüm yerde ondan kaçtım.
—Peki, Osman b. Affan için ne dersin?
— Ondan utanırım. Hem de çok. Rahman'ın melekleri de ondan utanırlar. .
—Peki, Ali b. Ebutalib için ne dersin. İblis onun için de şöyle dedi:
— Ah, onun elinden bir kurtulsam. O, kendi başına kalsa; ben de kendi başıma kalsam. O, beni bıraksa. Ben de onu bıraksam. Ben onu bırakırım; ama o beni bırakmaz.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar da kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu:
- Ümmetime saadet ihsan eden; seni de ta, belli bir vakte kadar şaki kılan Allah'a hamd olsun.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz o cümlesini duyan laîn İblis şöyle dedi:
- Heyhat, heyhat. Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın ?
Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler, beni yaratan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah'a yemin ederim ki:
Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini. Ümmilerini ve okumuşlarını. Facirlerini ve abidlerini. Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz.
Fakat. Allah'ın halis kullarını. Evet, bunları azdıramam.
Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
- Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?
Bu suale İblis şu cevabı verdi:
- Bilmez misin, ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever. O ihlaslı olamaz.
Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, medh edilmekten hoşlanmaz. Bilirim ki o ihlas sahibidir. Hemen onu bırakır kaçarım.
Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfım yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir.
Bilmez misin ki; mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür.
Bilmez misin ki; ya Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.
İblis, anlatmaya devam etti:
- Ya Muhammed, bilmez misin? Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra. o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.(Yetmiş bin rakamı kesretten kinaye)
Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.
Bir kısmını gençlere yolladım.
Bir kısmını da, meşayiha saldım.
Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musallat ettim.
Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaşmazlık yoldur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.
Çocuklara gelince. Onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.
Bizimkilerin bir kısmını da, abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.
Onlar, bunların yanına girer; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne. Hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; başlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye. (Not: Kimi zaman gıybetle vatanı, hizmeti kurtarma gayretleri için iyi bir örnek)
İşte. Böylece, onlardan ihlâsı alırım. Onlar, bu haller ile yaptıkları ibadeti, ihlâssız yaparlar gayrı. Ama bu hallerinin farkında olamazlar.
İblis, bundan sonra, aldattığı bir rahibin hikâyesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi;
— Bilmez misin, ya Muhammed, Rahip Barsisa; tam yetmiş yıl ihlâs ile Allah'a ibadet etti.
Bu ibadetleri sonunda, ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki: Her dua ettiği hasta, duası bereketi ile şifayap oluyordu.
Onun peşine takıldım; hiç bırakmadım. Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi.(Bkz. Rahip Barsisa, Bir günah Destanı!)
İblis, bundan sonra, bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı.
- Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim.
Her kim yalan söylerse. O benim dostumdur.
Her kim yalan yere yemin ederse. O da benim sevgilimdir.
Bilmez misin ya Muhammed, ben Âdem’e ve Havva'ya yalan yere Allah adına yemin ettim.Çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.
Gıybet ve koğuculuğa gelince. Onlar da, benim meyvelerim ve şenliğimdir.
— Ya Muhammed, namazı an be an tehir edene gelince. Onu da anlatayım.
O, her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım. Ona vesvese veririm.
Derim ki:
— Henüz vakit var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın.
Böylece o gecikir: Vaktinin dışında,vakti geçince namazını kılar. Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.
Şayet o kimse, beni mağlup eder hemen namaza kalkarsa ona insanlardan birini yollar, meşgul ederim. Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alı koyarım.
O, bunda da, beni mağlup ederse. Bu sefer onun hesabını namazından görmeye bakarım. O namazın içinde musallat olur onun huzurunu bozarım.
Bunda da ona mağlup olursam. Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına giderim. Ve ona: Çabuk namaz kılmasını emrederim. O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi
…..
Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Salât ve selam, efendimiz Emin Peygamber Muhammed'e. Sonra, onun ak aline. ve ashabının tümüne olsun.
İbn-i Abbas (r.a.) dan naklen Mu-az b. Cebel rivayet ediyor
- Bir gün Resülullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensar’dan birinin evinde toplanmıştık. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada, dışarıdan bir ses geldi;
- Ev sahibi! İçerdekiler! Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var. Görülecek bir işim var.
Bunun üzerine, herkes Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin yüzüne bakmaya başladı. İzin ondan çıkacaktı. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, duruma vakıf oldu ve:
- Bu seslenen kimdir, bilir misiniz ? Buyurdu. Biz hep birden şöyle dedik:
- En iyi bilen Allah ve Resulüdür. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
- O, laîn İblistir. -Şeytandır-. Allah'ın laneti onun üzerine olsun.
Buyurunca; hemen Hz. Ömer:
- Ya Resülullah, bana izin veriniz onu öldüreyim.
- Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir. Öldürmeyi bırak.
Sonra şöyle buyurdu:
- Kapıyı ona açın gelsin. O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.
* * *
Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani Ravi'den. Şöyle anlattı:
- Kapıyı ona açtılar, içeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu.
Sonra, selam verdi, onun bu selamına Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu:
- Selam Allah'ındır ya laîn.
Sonra ona şöyle buyurdu:
—Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?
Şeytan şöyle anlattı:
— Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
- Nedir o mecburiyet? Şeytan anlattı:
— İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki:
— Allah-ü Teala sana emir veriyor: Muhammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin ona. Sonra o; sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin.
Sonra. Allah-ü Teala buyurdu ki:
- Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen. Seni kül ederim; rüzgâr savurur. Düşmanların önünde, seni rüsvay ederim.
-Ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim.
Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle sordu:
—Mademki, sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?
Şeytan şu cevabı verdi:
— Sensin, ya Muhammed. Allah'ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki?
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
—Benden sonra, en çok kimlere buğzlusun ve sevmezsin? Şeytan anlattı:
- Müttaki bir gence ki. Varlığını Allah yoluna vermiştir.
Bundan sonra, sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu; şeytan anlattı:
- Sonra kimi sevmezsin?
- Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan alimi.
- Sonra ?
- Temizlikte hassas kimseleri
- Sonra ?
- Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz. Halinden şikâyet etmez.
—Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?
Ya Muhammed, ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hâsılı, onun sabrını; halinden, tavrından ve şikâyet etmeyişinden anlarım.
- Sonra kim?
- Şükreden zengin.
- Peki, ama o zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ?
- Onu görürsem ki, aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki:
O şükreden bir zengindir.
* * *
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:
—Peki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur?
— Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
—Neden böyle olursun; ya laîn?
— Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
—Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?
— O zaman da bağlanırım. Ta, onlar iftar edinceye kadar.
—Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?
— O zaman da, çıldıracak gibi olurum.
—Peki, ya Kuran okudukları zaman nasıl olursun?
— O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
—Peki, ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?
— Ha, işte! O zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu:
—Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Eba mürre?
Bunun üzerine İblis:
— Onu da anlatayım.
Dedikten sonra anlatmaya başladı:
- Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki:
1- Allah-ü Teala, sadaka verenin malına ihsanda bulunur.
2- Sadaka, veren kimseyi halka sevdirir.
3- Allah-ü Teala, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar.
4- Allah-ü Teala, belayı ve sıkıntıyı ondan defeder.
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efendimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sordu:
- Ebubekir için ne dersin? İblis buna şu cevabı verdi:
- O bana, cahiliyet devrinde bile itaat etmedi. İslam’a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?
- Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin ?
İblis buna da şu cevabı verdi:
— Allah’a yemin ederim ki, her gördüğüm yerde ondan kaçtım.
—Peki, Osman b. Affan için ne dersin?
— Ondan utanırım. Hem de çok. Rahman'ın melekleri de ondan utanırlar. .
—Peki, Ali b. Ebutalib için ne dersin. İblis onun için de şöyle dedi:
— Ah, onun elinden bir kurtulsam. O, kendi başına kalsa; ben de kendi başıma kalsam. O, beni bıraksa. Ben de onu bıraksam. Ben onu bırakırım; ama o beni bırakmaz.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar da kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu:
- Ümmetime saadet ihsan eden; seni de ta, belli bir vakte kadar şaki kılan Allah'a hamd olsun.
Resülullah (s.a.v.) Efendimiz o cümlesini duyan laîn İblis şöyle dedi:
- Heyhat, heyhat. Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın ?
Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler, beni yaratan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah'a yemin ederim ki:
Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini. Ümmilerini ve okumuşlarını. Facirlerini ve abidlerini. Hasılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz.
Fakat. Allah'ın halis kullarını. Evet, bunları azdıramam.
Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) Efendimiz sordu:
- Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?
Bu suale İblis şu cevabı verdi:
- Bilmez misin, ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever. O ihlaslı olamaz.
Bir kimseyi görürsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, medh edilmekten hoşlanmaz. Bilirim ki o ihlas sahibidir. Hemen onu bırakır kaçarım.
Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfım yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir.
Bilmez misin ki; mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür.
Bilmez misin ki; ya Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.
İblis, anlatmaya devam etti:
- Ya Muhammed, bilmez misin? Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra. o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.(Yetmiş bin rakamı kesretten kinaye)
Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.
Bir kısmını gençlere yolladım.
Bir kısmını da, meşayiha saldım.
Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musallat ettim.
Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaşmazlık yoldur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.
Çocuklara gelince. Onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.
Bizimkilerin bir kısmını da, abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.
Onlar, bunların yanına girer; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne. Hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; başlarlar, sebeplerden herhangi birine sövmeye. (Not: Kimi zaman gıybetle vatanı, hizmeti kurtarma gayretleri için iyi bir örnek)
İşte. Böylece, onlardan ihlâsı alırım. Onlar, bu haller ile yaptıkları ibadeti, ihlâssız yaparlar gayrı. Ama bu hallerinin farkında olamazlar.
İblis, bundan sonra, aldattığı bir rahibin hikâyesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi;
— Bilmez misin, ya Muhammed, Rahip Barsisa; tam yetmiş yıl ihlâs ile Allah'a ibadet etti.
Bu ibadetleri sonunda, ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki: Her dua ettiği hasta, duası bereketi ile şifayap oluyordu.
Onun peşine takıldım; hiç bırakmadım. Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi.(Bkz. Rahip Barsisa, Bir günah Destanı!)
İblis, bundan sonra, bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı.
- Bilmez misin ya Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim.
Her kim yalan söylerse. O benim dostumdur.
Her kim yalan yere yemin ederse. O da benim sevgilimdir.
Bilmez misin ya Muhammed, ben Âdem’e ve Havva'ya yalan yere Allah adına yemin ettim.Çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.
Gıybet ve koğuculuğa gelince. Onlar da, benim meyvelerim ve şenliğimdir.
— Ya Muhammed, namazı an be an tehir edene gelince. Onu da anlatayım.
O, her ne zaman ki, namaza kalkmak ister; tutarım. Ona vesvese veririm.
Derim ki:
— Henüz vakit var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın.
Böylece o gecikir: Vaktinin dışında,vakti geçince namazını kılar. Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.
Şayet o kimse, beni mağlup eder hemen namaza kalkarsa ona insanlardan birini yollar, meşgul ederim. Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alı koyarım.
O, bunda da, beni mağlup ederse. Bu sefer onun hesabını namazından görmeye bakarım. O namazın içinde musallat olur onun huzurunu bozarım.
Bunda da ona mağlup olursam. Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına giderim. Ve ona: Çabuk namaz kılmasını emrederim. O da, başlar; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun, gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi
…..
VUSLATZELİHA- Mesaj Sayısı : 182
Nerden : ANKARA
Rep :
Points : 30
Kayıt tarihi : 31/07/08
Geri: Elhamdürüllah müslümanım diyen herkes mutlaka okumalı !!!‏
Şeytan bundan sonra, konuşmasına devam etti:
- Sen, ümmetin hangi saadetinden ferah duyarsın ki?
Ben onlara, ne tuzaklar kurarım. ne tuzaklar.
Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki:
— Namaz size göre değil. O, Allah'ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.
Sonra da hastalara giderim:
— Namaz kılmayı bırak. Derim. Çünkü Allah-ü Teala:
- Hastalara zorluk yok. (24/61)
Buyurdu. İyi olduğun zaman çokça kılarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir.
Şayet o, hastalığında namazını terk ederek ölüp giderse. Allah'ın huzuruna çıkarken, .Allah-ü Teala'yı öfkeli bulur.
Sonra şöyle dedi:
-Ya Muhammed, eğer bu sözlerime yalan kattımsa, Allah (CC) beni kül eylesin.
……
Bundan sonra. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz ona, yani İblis'e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi:
- Ya laîn, senin oturma arkadaşın kim?
- Faiz yiyen.
- Dostun kim?
- Zina eden.
- Yatak arkadaşın kim?
- Sarhoş.
- Misafirin kim?
- Hırsız.
- Elçin kim?
- Sihirbazlar.
- Gözünün nuru nedir?
- Boşanmak.
- Sevgilin kim?
- Cuma namazını bırakanlar.
……
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa başka bir mevzua geçti ve şöyle sordu:
- Ya laîn, senin kalbini ne kırar?
- Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi.
- Peki, senin cismini ne eritir?
- Tevbe edenlerin tevbesi.
Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür?
- Gece ve gündüz, Allah'a yapılan bol bol istiğfar.
- Peki, yüzünü ne buruşturur?
- Gizli sadaka.
- Peki, gözlerini kör eden nedir?
- Gece namazı.
- Peki, başını eğdiren nedir?
- Çokça kılınan cemaatle namaz.
* * *
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu:
- Sana göre insanların en saadetlisi kimdir?
- Namazlarını bilerek kasten bırakanlar.
- Peki, sana göre insanların en şakisi kim?
- Cömertler.
- Peki, seni işinden ne alı koyar?
- İlim meclisleri.
……
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra, bir başka mevzuu sordu. İblis de cevap verdi.
- Rabbinden neler talep ettin?
- On şey talep ettim.
- Nedir onlar, ya laîn?
- Şunlardır:
1- Allah'tan diledim ki, beni adem-oğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu, ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu:
- Onlara ortak ol. Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara en çok gurur vaad eder. (17/64) Ayeti ile sabittir.
Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim, faiz ve haram karışan yemekten de yerim.
Şeytandan Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım.
Cinsi münasebet anında; Allah'a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o birleşmeden hasıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü dinler.
Her kim yola çıkarken, iyi değil de, kötü niyetlerle yola çıkarsa, ben de onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum.
Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir. Allah-ü Teala bana şu emri verdi:
- Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart. (17/64)
2- Allah-ü Teala'dan diledim ki: Bana bir ev vere. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.
3- Diledim ki; bana bir mescid vere. Pazar yerlerini(Alış veriş merkezleri) bana birer mescid yaptı.
4- Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı yaptı.
5- İstedim ki; benim için bir ezan vere. Mezmurları verdi.
6- Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı vere. Sarhoşları verdi,
7- Diledim ki; bana yardımcılar vere. Bunun için de batıl itikatlar verdi.
8- İstedim ki; bana kardeşler vere. Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de günah peşinde para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir:
- O kimseler ki; mallarını boş yere harcarlar. Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. (17/27)
Bir ara Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:
- Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim.
Bundan sonra İblis devam etti:
9- Ya Muhammed, Allah'tan diledim ki, ademoğullarını ben göreyim; ama onlar beni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi.
10- Diledim ki; âdemoğullarının kan mecralarını bana yol yapa. Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp giderim. Gezerim. Hem nasıl istersem.
Bütün bu isteklerimi verdi.
- Hepsi sana verildi.
Buyurdu. Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra. Şunu da ekleyelim ki; benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte. Böylece kıyamete kadar, âdemoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar.
Bundan sona İblis şöyle anlattı:
- Benim bir oğlum vardır. Adı: ATEME'dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa. gider; onun kulağına bevl eder. Eğer böyle olmasaydı; imkân yok, insanlar, namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.
Benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da; MÜTEKAZİ'dir. Bunun vazifesi de; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır.
Mesela: Bir kul, gizli bir sevap işlerse. Ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa. MÜTEKAZÎ onu dürter. En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece: Allah-ü Teala o amel sahibinin yüz sevabının doksan dokuzunu imha eder. Biri kalır. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.
Sonra benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da KÜHAYL'dir. Bunun işi de insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa, ilim meclislerinde ve hatip hutbe okurken.' Bu sürme onların gözüne çekildi mi uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitemezler. Böylece hiç sevap alamazlar.
Bundan sonra İblis şöyle anlattı:
- Hangi kadın olursa olsun. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra. Her kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur. Ve onu, bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela:
— Elini kolunu dışarı çıkar; göster. Der. O da, bu emri tutar. Elini, kolunu açar, gösterir. Bundan sonra, o kadının hayâ perdesini tırnakları ile yırtar.
İblis, bundan sonra Resûlullah (s.a.v.) Efendimize kendi durumunu anlatmaya başladı:
- Ya Muhammed, bir kimseyi dalalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur.
Ben, ancak vesvese veririm ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar.
Eğer dalalete sürüklemek elimde olsaydı; yeryüzünde:
- Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın resulüdür.
Diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini dalalete düşürürdüm. Nasıl ki, senin elinde de, hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın resûlüsün. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı; yeryüzünde tek kâfir bırakmazdın.
Sen, Allah'ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Ben de, kendisi için ezelde şekavet yazılan kimselere bir sebebim.
Said olan kimse, ta, ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, yine ana karnında iken şakidir.
Saadet ehli kılan Allah. Şekavet ehli kılan da Allah.
Bundan sonra. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu:
- Bunlar, ta, sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek. Ancak Rabbin esirgedikleri hariç. (11/119)
—Allah’ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir. (33/38)
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, İblis'e şöyle buyurdu:
- Ya Eba mürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah'a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum. Söz veririm.
Bunun üzerine İblis şöyle dedi:
- Ya Resûlullah, iş verilen hükme göre oldu. Kararı yazan kalem de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır.
Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennet ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır. Ve o: Bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.
Ve İblis, cümlelerini şöyle tamamladı:
— İşte. Bu söylediklerim, sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru söyledim.
*********
Evvel, ahir, zahir, batın, alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
Efendimiz Muhammed Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun âline de. Ashabına da. Amin!
- Sen, ümmetin hangi saadetinden ferah duyarsın ki?
Ben onlara, ne tuzaklar kurarım. ne tuzaklar.
Miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki:
— Namaz size göre değil. O, Allah'ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir.
Sonra da hastalara giderim:
— Namaz kılmayı bırak. Derim. Çünkü Allah-ü Teala:
- Hastalara zorluk yok. (24/61)
Buyurdu. İyi olduğun zaman çokça kılarsın. Ve böylece o, namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir.
Şayet o, hastalığında namazını terk ederek ölüp giderse. Allah'ın huzuruna çıkarken, .Allah-ü Teala'yı öfkeli bulur.
Sonra şöyle dedi:
-Ya Muhammed, eğer bu sözlerime yalan kattımsa, Allah (CC) beni kül eylesin.
……
Bundan sonra. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz ona, yani İblis'e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi:
- Ya laîn, senin oturma arkadaşın kim?
- Faiz yiyen.
- Dostun kim?
- Zina eden.
- Yatak arkadaşın kim?
- Sarhoş.
- Misafirin kim?
- Hırsız.
- Elçin kim?
- Sihirbazlar.
- Gözünün nuru nedir?
- Boşanmak.
- Sevgilin kim?
- Cuma namazını bırakanlar.
……
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa başka bir mevzua geçti ve şöyle sordu:
- Ya laîn, senin kalbini ne kırar?
- Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi.
- Peki, senin cismini ne eritir?
- Tevbe edenlerin tevbesi.
Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür?
- Gece ve gündüz, Allah'a yapılan bol bol istiğfar.
- Peki, yüzünü ne buruşturur?
- Gizli sadaka.
- Peki, gözlerini kör eden nedir?
- Gece namazı.
- Peki, başını eğdiren nedir?
- Çokça kılınan cemaatle namaz.
* * *
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu:
- Sana göre insanların en saadetlisi kimdir?
- Namazlarını bilerek kasten bırakanlar.
- Peki, sana göre insanların en şakisi kim?
- Cömertler.
- Peki, seni işinden ne alı koyar?
- İlim meclisleri.
……
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra, bir başka mevzuu sordu. İblis de cevap verdi.
- Rabbinden neler talep ettin?
- On şey talep ettim.
- Nedir onlar, ya laîn?
- Şunlardır:
1- Allah'tan diledim ki, beni adem-oğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu, ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu:
- Onlara ortak ol. Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara en çok gurur vaad eder. (17/64) Ayeti ile sabittir.
Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim, faiz ve haram karışan yemekten de yerim.
Şeytandan Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım.
Cinsi münasebet anında; Allah'a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o birleşmeden hasıl olan çocuk, bize itaat eder. Sözümüzü dinler.
Her kim yola çıkarken, iyi değil de, kötü niyetlerle yola çıkarsa, ben de onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum.
Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir. Allah-ü Teala bana şu emri verdi:
- Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart. (17/64)
2- Allah-ü Teala'dan diledim ki: Bana bir ev vere. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.
3- Diledim ki; bana bir mescid vere. Pazar yerlerini(Alış veriş merkezleri) bana birer mescid yaptı.
4- Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı yaptı.
5- İstedim ki; benim için bir ezan vere. Mezmurları verdi.
6- Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı vere. Sarhoşları verdi,
7- Diledim ki; bana yardımcılar vere. Bunun için de batıl itikatlar verdi.
8- İstedim ki; bana kardeşler vere. Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de günah peşinde para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir:
- O kimseler ki; mallarını boş yere harcarlar. Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. (17/27)
Bir ara Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:
- Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin. Seni tasdik etmezdim.
Bundan sonra İblis devam etti:
9- Ya Muhammed, Allah'tan diledim ki, ademoğullarını ben göreyim; ama onlar beni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi.
10- Diledim ki; âdemoğullarının kan mecralarını bana yol yapa. Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp giderim. Gezerim. Hem nasıl istersem.
Bütün bu isteklerimi verdi.
- Hepsi sana verildi.
Buyurdu. Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra. Şunu da ekleyelim ki; benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte. Böylece kıyamete kadar, âdemoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar.
Bundan sona İblis şöyle anlattı:
- Benim bir oğlum vardır. Adı: ATEME'dir. Bir kul, yatsı namazını kılmadan uyursa. gider; onun kulağına bevl eder. Eğer böyle olmasaydı; imkân yok, insanlar, namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.
Benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da; MÜTEKAZİ'dir. Bunun vazifesi de; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır.
Mesela: Bir kul, gizli bir sevap işlerse. Ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa. MÜTEKAZÎ onu dürter. En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece: Allah-ü Teala o amel sahibinin yüz sevabının doksan dokuzunu imha eder. Biri kalır. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.
Sonra benim bir oğlum daha vardır ki; onun adı da KÜHAYL'dir. Bunun işi de insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa, ilim meclislerinde ve hatip hutbe okurken.' Bu sürme onların gözüne çekildi mi uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitemezler. Böylece hiç sevap alamazlar.
Bundan sonra İblis şöyle anlattı:
- Hangi kadın olursa olsun. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra. Her kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur. Ve onu, bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir. Mesela:
— Elini kolunu dışarı çıkar; göster. Der. O da, bu emri tutar. Elini, kolunu açar, gösterir. Bundan sonra, o kadının hayâ perdesini tırnakları ile yırtar.
İblis, bundan sonra Resûlullah (s.a.v.) Efendimize kendi durumunu anlatmaya başladı:
- Ya Muhammed, bir kimseyi dalalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur.
Ben, ancak vesvese veririm ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar.
Eğer dalalete sürüklemek elimde olsaydı; yeryüzünde:
- Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın resulüdür.
Diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini dalalete düşürürdüm. Nasıl ki, senin elinde de, hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın resûlüsün. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı; yeryüzünde tek kâfir bırakmazdın.
Sen, Allah'ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Ben de, kendisi için ezelde şekavet yazılan kimselere bir sebebim.
Said olan kimse, ta, ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, yine ana karnında iken şakidir.
Saadet ehli kılan Allah. Şekavet ehli kılan da Allah.
Bundan sonra. Resülullah (s.a.v.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu:
- Bunlar, ta, sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek. Ancak Rabbin esirgedikleri hariç. (11/119)
—Allah’ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir. (33/38)
Bundan sonra, Resülullah (s.a.v.) Efendimiz, İblis'e şöyle buyurdu:
- Ya Eba mürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah'a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum. Söz veririm.
Bunun üzerine İblis şöyle dedi:
- Ya Resûlullah, iş verilen hükme göre oldu. Kararı yazan kalem de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır.
Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennet ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır. Ve o: Bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.
Ve İblis, cümlelerini şöyle tamamladı:
— İşte. Bu söylediklerim, sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru söyledim.
*********
Evvel, ahir, zahir, batın, alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
Efendimiz Muhammed Nebiye Allah salat eylesin. Keza onun âline de. Ashabına da. Amin!
VUSLATZELİHA- Mesaj Sayısı : 182
Nerden : ANKARA
Rep :
Points : 30
Kayıt tarihi : 31/07/08
Geri: Elhamdürüllah müslümanım diyen herkes mutlaka okumalı !!!‏
Allah(cc) ım Sen Bizleri Bu Lain Şeytanın Şerrinden Muhafaza Eyla Yarabbiiiii.AMİN..
Allah(cc) razı olsun bacım saolasın.Emeğine Sağlık..
Allah(cc) razı olsun bacım saolasın.Emeğine Sağlık..
:: EDEBİYAT DÜNYASI :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz