BUNU MUTLAKA OKUYUN BENCE
2 posters
:: EDEBİYAT DÜNYASI :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
BUNU MUTLAKA OKUYUN BENCE
AHMET ALTANDAN SUFİ MEŞREP BİR YAZI
Ahmet Altan, kimi zaman yazdığı yazılarla dindarların gönlünde yer etti. " sınırda " başlığınıtaşıyan bu yazısı kimilerini belki kızdıracak ama sufi meşrep ancak bu kadar güzel anlatılabilir.
07 Ekim 2007 17:00
SINIRDA
İbadetine düşkün ulu bir kişi, kalabalıkların arasında ALLAH a ulaşmakta, gerektiğince ibadet etmekte, bütün ruhunu, bütün varlığını ALLAH a adamakta zorluk çektiğine karar vererek çöle çekilmiş.
Günler, haftalar, aylar, yıllar boyu bir yudum su, bir tane hurma ile bütün vaktini ibadetle geçirmiş.
Rüzgarın sesini, kumların kımıltısını, vahadaki ağacın büyümesini dinleyip kurtla kuşla konuşmayı öğrenmiş.
ALLAH ın yarattıklarıyla bütünleşmiş.
Bu dünyayı ve öte dünyayı düşünmüş.
Bilgeleşmiş.
Hırstan, ihtirastan, zaaflarından arınmış.
Ondan feyz almak için ziyaretçiler gelmeye başlamış.
bildiklerini onlarada anlatmış.
Zamanla ünü yayılmış.
Gelenleri, sevenleri artmış
Bir ramazan günü onu başkente davet etmişler.
Bir eşeğin sırtında şehre gelmiş.
Kalabalıklar karşılamış onu.
Saygıda hiç kusur etmemişler.
Elini, eteğini öpmüşler.
Ağırlamşlar.
Ertesi gün, çöle dönmek için şehirden çıkmaya hazırlanırkenbütün ahalinin onu uğurlamak için şehrin kapısına toplandığını görmüş.
Çiçekler atıyorlar, ona dokunabilmek için birbirlerini çiğniyorlarmış
Ulu ihtiyar elini heybesine sokmuş, birdilim ekmek çıkarmış.
O ramazan günü herkesin gözü önünde ekmeği ısırmış.
Derin bir sessizlik olmuş.
Sonra " defol ihtiyar zındık, oruç yiyor bu sahtekar " diye bağırarak onu yuhalamayakoyulmuşlar.
Taşa tuttmuşlar.
Kalabalık
DAğılmış.
O, tek başına çölün yolunu tutmuş.
Bir adam takılmış Peşine.
Demiş ki" Ben seni tanıyorum ihtiyar, seni bilmiyorum, sen ALLAH korkusu olan birisin, neden oruç yedin herkesin gözü önünde? "
İhtiyar cevap vermemiş.
Ama adam peşini bırakmıyor Sorduğu sorunun cevabını öğrenmek istiyormuş.
Sonunda ihtiyar dayanamayıp cevep vermiş.
- Öyle bir seviyle ve saygıyla uğurluyorlardı ki beni bir an onlara kapılıp kendimi önemsediğimi hisettim... Biraz daha devam etselerdi böbürlenecek, kendimi onlardan üstün görecek ve onlarla kalmak isteyecektim... Ekmeği ısırdım ki beni taşa tutsunlar, ben de bu boş böbürlenmeden, bu yersiz gururdan ve kibirden kurtulayım... Şimdi artık yeniden kim olduğumu, acizi sıradan bir kuldan başka bir şey olmadığımı biliyorum.. Çöle dönebilirim.
Bu, Müslüman geleneğin içindensüzülmüş eski bir misal.
Müslümanlığın incelmiş yüzünü, şekilciliğe teslim olmayan derinliğini anlatıyor.
Geçen gün aralarında Mehmet Alatan'ın, Ferai Tınç'ın, Oral Çalışlar'ın, Mete Çubukçununda bulunduğu bir grup, Suriye' de mülteci kamplarını ziyaretten dönüyordu.
İftar vaktine yakın Suriye sınırına geldiler.
Antep' ten binecekleri uçağı kaçırmamak için acele ediyorlardı.
Tam iftar vaktinde Suriye sınırını geçtiler.
Oadaki görevliler bir yudum suyla oruçlarını açıp işlerine devem ediyorlardı.
Ama sınırın Türkiye tarafında kimse yoktu.
Görevlile, sınırı bırakıp iftara gitmişlerdi.
Bizim sınır kapısının önünde kuyrklar uzuyordu.
Gazeteci grubun " görevlilerin bulunması için " ısrar etmesi üzerine biri gidip durumu görevlilere haber verdi.
Bir görevli söylenerek geldi.
" İnsan iftar vakti orucunu açarken rahatsız edilir mi? " diyordu.
Hem görev yerini bırakmıştı,hem de dindarlığını herkesin gözüne sokuyordu.
Dini, Dindarlığı insanlara öğretmek benim gibi bir dinsize düşmez ama...
Ben dinsizsem de dinden dinden uzak değilim.
Müslümanlık hakkında bir fikrim var.
Benim bildiğim dinimizin en temel öğütlerinde biri " güzel ahlak "tır.
insan görevinin savsaklamasının, başkalarınnın hayatını zorlaştırmasının " güzel ahlakla " bir alakası var mı ?
Orucunu tutan kendi için tutar, hatta tanıdığım iyi Müslümanlardan gördüğüm kadarıyla münkün olduğunca " niyetli " olduğunu söylemekten kaçınır, bunu duyurmanın bir kibir, bir gösteiş olmasından korkar.
Bir müminin tevazusu da bunu gerektirir.
Bu bizim sınır görevlisinin gösterişçiliği, oruçlu olduğunu dünya aleme ilan etmesindeki görgüsüz çabası ne peki ?
Ne zamandan beri bir Müslüman ibadet için " işini " ihmal ediyor, görev yerini terk ediyor ?
Çalışmanın görevini hakkıyla yapmanın ibadet sayıldığı dinimize ne oldu daha doğrusu bize ne oldu ?
Müslümanlık, işten kaytarmanın, tembelliğin, işini kötü yapmanın mazereti olabilir mi ?
Aynı olayı, geçen gün Hürriyetin manşetinde de gördük.
Başbakanlığın önündeki görevliler işlerini bırakıp iftara gitmişlerdi.
Bunlara baktığımızda neredeyse Müslümanlıkla aldırmazlığın aynı anlama geldiğine inanacağız.
Dünyanın her yanında sosyolojik tezlere temel olan " protestanlık ahlakı " var da Müslmanlık ahlakı yok mu ALLAH aşkınıza ?
Bu nasıl kaba bir dindarlık ?
Bu nasıl bir gösterişçilik ?
Biz dinimize yabancı bırakıldık diye düşünüyorum bazen.
Müslümanlığın sadece şeklini öğrenip özüne boş verdik.
" Güzel ahlakı ", " hakkıyla çalışmanın ibadet olduğunu ", " bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürdüğünü " unuttuk.
Müslüman ahlakından uzak müslümanlar çoktı ortaya.
Cinayetleri alkışlayan Mslümanları bile görüyoruz.
Her dinin bir özü ve felsefesi vardır.
Bizim dinimizin özünü, felsefesini bulabileceğimiz tasavvuf pek anlatılmıyor insanlarımıza.
Ya dinden korkuyoruz ve onu irticayla bir tutuyoruz ya da dindarlığı kaba bir gösterişçiliğe, böbürlenmeye çeviriyoruz.
Bizim dindarlığımız bunun ikiside değildir.
ALLAH a kavuşmak için " cenneten bile vazgeçen " bir dindarlığın, " bana seni gerek seni " diyen mutasavvuf ozanların toprağı burası...
" Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil "
Yunus Emre2 nıin yedi yüz yıl önce yazdığı bu şiirden bu günlere mi geldik ?
Bir " gönül yıkmanın kıldığın namazı sakatladını " söyleyen Müslümanlıktan " iftar " için insanları bekletip gönül yıkan gösterişçi Müslümanlara...
Ne oldu o Müslümanlara nereye gitti onlar ?
" işini doğru yapmayı ", " gönül kazanmayı " ibadet sayan bir dindarlıktan buralara mı geldik ?
Böbürlenmekten korktuğu için ramazanda oruç yiyip taşlanan bir pir beklemiyoruz elbet ama kalbalıkların alkışını almak için orucunu bu kadar görültülü tutan Müslümanlıktan da biraz utanıyoruz doğrusu.
Ben ahlaklı ve dürüst olabilmek için dinini, kültürün bir parçası yapmış bir toplum olmamız gerektiğine inananlardanım.
Dininden korkmayan, diniyle barışık, dinini bilen bir toplum olmamızı arzularım.
Gerçek dindarlığın, gerçek ALLAH sevgisinin insanı incelttiğini, zarafetini arttırdığını, onu hoşgörülü ve mütevazi kıldığını düşünürüm.
" Sen cenneti isteyene ver " diyecek bir cesaret kazandırdığına iman ederim.
Gerçek dindarlık o Çin misalinde olduğu gibidir benim için:
Bir adam okçu olmak istiyormuş... Bir okçu ustasının yanına çırak omuş.
Beş yılını geçirmiş orada.
Bir günustası demiş ki " Benden öğreneceğin öğrendin benim bildiğim bu kadar, var git artık sende usta bir okçusun. "
" Yok " demiş adam, " ben daha fazlasını öğrenmek isterim. "
" Öyleyse falan yerde biusta var, onun yanına git. "
Adam beş yılda o ustanın yanında kalmış.
Sonunda o da " Bütün bildiklerimi öğrettim sana " demiş
Adam " Bu bana yetmez demiş.
Oradan bir başka ustanın yanına gitmiş... Oradan başka bir ustanın yanına daha...
Sonunda ülkedeki bütün ustalar ona " sen oldun "demişler, " herşeyi öğrendin. "
" Yok " demiş adam " bu yetmez bana "
" Peki öyleyse" demişler " bir dağın başında yanlız yaşayan bir usta var, herkesten çocunu o bilir onun yanına git. "
Adam yollara düşmüşi günlece aramış, yaylalardan, ovalardan geçmiş,sonunda bir dağın başında ihtiyar okçuyu bulmuş.
Usta bir taşın üstüne oturuyormuş.
" Bana okçuluğu öğret " demiş adam ustaya.
Usta adama bakmış.
Sonra boş ellerini havya kaldırmış ok atar gibi yapmış...
Ve vurulmuş bir kuş düşmüş.
işte ben, gerçek dindarlığın, en büyük ustalık gibi, ok ve yaya ihtiyaç duymadan kuşu vurabilmek olduğuna inanırım.
Bilenler benden daha iyi bilir elbet ama sanırım tasavvufta da bu anlatıllı.
Gerçek inanç, hiçbir gösteriye gerek duymadan, hiçbir şekle sığınmadan ALLAH a ulaşır.
Bir çölün ortasında durur, çıplak ellerini açar ve bütün inancınla bakarsan " sevdiğine " kavuşursun.
İnanmak, kabalıktan korur insanı.
Korumalıdır da.
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki HAKK ' göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil "
Biraz " alçakta durun ", " yüceden bakmayın " dini kibre, gösterişe alet etmeyin.
Müslümanlık adına insanları dinden kuşkuya düşürmeyin.
Ve, bir inançsız kulda dini anlatma ihtiyacı uyandırıyorsunuz dönüp ne yaptığınıza bir bakın!!!
AHMET ALTAN
Ahmet Altan, kimi zaman yazdığı yazılarla dindarların gönlünde yer etti. " sınırda " başlığınıtaşıyan bu yazısı kimilerini belki kızdıracak ama sufi meşrep ancak bu kadar güzel anlatılabilir.
07 Ekim 2007 17:00
SINIRDA
İbadetine düşkün ulu bir kişi, kalabalıkların arasında ALLAH a ulaşmakta, gerektiğince ibadet etmekte, bütün ruhunu, bütün varlığını ALLAH a adamakta zorluk çektiğine karar vererek çöle çekilmiş.
Günler, haftalar, aylar, yıllar boyu bir yudum su, bir tane hurma ile bütün vaktini ibadetle geçirmiş.
Rüzgarın sesini, kumların kımıltısını, vahadaki ağacın büyümesini dinleyip kurtla kuşla konuşmayı öğrenmiş.
ALLAH ın yarattıklarıyla bütünleşmiş.
Bu dünyayı ve öte dünyayı düşünmüş.
Bilgeleşmiş.
Hırstan, ihtirastan, zaaflarından arınmış.
Ondan feyz almak için ziyaretçiler gelmeye başlamış.
bildiklerini onlarada anlatmış.
Zamanla ünü yayılmış.
Gelenleri, sevenleri artmış
Bir ramazan günü onu başkente davet etmişler.
Bir eşeğin sırtında şehre gelmiş.
Kalabalıklar karşılamış onu.
Saygıda hiç kusur etmemişler.
Elini, eteğini öpmüşler.
Ağırlamşlar.
Ertesi gün, çöle dönmek için şehirden çıkmaya hazırlanırkenbütün ahalinin onu uğurlamak için şehrin kapısına toplandığını görmüş.
Çiçekler atıyorlar, ona dokunabilmek için birbirlerini çiğniyorlarmış
Ulu ihtiyar elini heybesine sokmuş, birdilim ekmek çıkarmış.
O ramazan günü herkesin gözü önünde ekmeği ısırmış.
Derin bir sessizlik olmuş.
Sonra " defol ihtiyar zındık, oruç yiyor bu sahtekar " diye bağırarak onu yuhalamayakoyulmuşlar.
Taşa tuttmuşlar.
Kalabalık
DAğılmış.
O, tek başına çölün yolunu tutmuş.
Bir adam takılmış Peşine.
Demiş ki" Ben seni tanıyorum ihtiyar, seni bilmiyorum, sen ALLAH korkusu olan birisin, neden oruç yedin herkesin gözü önünde? "
İhtiyar cevap vermemiş.
Ama adam peşini bırakmıyor Sorduğu sorunun cevabını öğrenmek istiyormuş.
Sonunda ihtiyar dayanamayıp cevep vermiş.
- Öyle bir seviyle ve saygıyla uğurluyorlardı ki beni bir an onlara kapılıp kendimi önemsediğimi hisettim... Biraz daha devam etselerdi böbürlenecek, kendimi onlardan üstün görecek ve onlarla kalmak isteyecektim... Ekmeği ısırdım ki beni taşa tutsunlar, ben de bu boş böbürlenmeden, bu yersiz gururdan ve kibirden kurtulayım... Şimdi artık yeniden kim olduğumu, acizi sıradan bir kuldan başka bir şey olmadığımı biliyorum.. Çöle dönebilirim.
Bu, Müslüman geleneğin içindensüzülmüş eski bir misal.
Müslümanlığın incelmiş yüzünü, şekilciliğe teslim olmayan derinliğini anlatıyor.
Geçen gün aralarında Mehmet Alatan'ın, Ferai Tınç'ın, Oral Çalışlar'ın, Mete Çubukçununda bulunduğu bir grup, Suriye' de mülteci kamplarını ziyaretten dönüyordu.
İftar vaktine yakın Suriye sınırına geldiler.
Antep' ten binecekleri uçağı kaçırmamak için acele ediyorlardı.
Tam iftar vaktinde Suriye sınırını geçtiler.
Oadaki görevliler bir yudum suyla oruçlarını açıp işlerine devem ediyorlardı.
Ama sınırın Türkiye tarafında kimse yoktu.
Görevlile, sınırı bırakıp iftara gitmişlerdi.
Bizim sınır kapısının önünde kuyrklar uzuyordu.
Gazeteci grubun " görevlilerin bulunması için " ısrar etmesi üzerine biri gidip durumu görevlilere haber verdi.
Bir görevli söylenerek geldi.
" İnsan iftar vakti orucunu açarken rahatsız edilir mi? " diyordu.
Hem görev yerini bırakmıştı,hem de dindarlığını herkesin gözüne sokuyordu.
Dini, Dindarlığı insanlara öğretmek benim gibi bir dinsize düşmez ama...
Ben dinsizsem de dinden dinden uzak değilim.
Müslümanlık hakkında bir fikrim var.
Benim bildiğim dinimizin en temel öğütlerinde biri " güzel ahlak "tır.
insan görevinin savsaklamasının, başkalarınnın hayatını zorlaştırmasının " güzel ahlakla " bir alakası var mı ?
Orucunu tutan kendi için tutar, hatta tanıdığım iyi Müslümanlardan gördüğüm kadarıyla münkün olduğunca " niyetli " olduğunu söylemekten kaçınır, bunu duyurmanın bir kibir, bir gösteiş olmasından korkar.
Bir müminin tevazusu da bunu gerektirir.
Bu bizim sınır görevlisinin gösterişçiliği, oruçlu olduğunu dünya aleme ilan etmesindeki görgüsüz çabası ne peki ?
Ne zamandan beri bir Müslüman ibadet için " işini " ihmal ediyor, görev yerini terk ediyor ?
Çalışmanın görevini hakkıyla yapmanın ibadet sayıldığı dinimize ne oldu daha doğrusu bize ne oldu ?
Müslümanlık, işten kaytarmanın, tembelliğin, işini kötü yapmanın mazereti olabilir mi ?
Aynı olayı, geçen gün Hürriyetin manşetinde de gördük.
Başbakanlığın önündeki görevliler işlerini bırakıp iftara gitmişlerdi.
Bunlara baktığımızda neredeyse Müslümanlıkla aldırmazlığın aynı anlama geldiğine inanacağız.
Dünyanın her yanında sosyolojik tezlere temel olan " protestanlık ahlakı " var da Müslmanlık ahlakı yok mu ALLAH aşkınıza ?
Bu nasıl kaba bir dindarlık ?
Bu nasıl bir gösterişçilik ?
Biz dinimize yabancı bırakıldık diye düşünüyorum bazen.
Müslümanlığın sadece şeklini öğrenip özüne boş verdik.
" Güzel ahlakı ", " hakkıyla çalışmanın ibadet olduğunu ", " bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürdüğünü " unuttuk.
Müslüman ahlakından uzak müslümanlar çoktı ortaya.
Cinayetleri alkışlayan Mslümanları bile görüyoruz.
Her dinin bir özü ve felsefesi vardır.
Bizim dinimizin özünü, felsefesini bulabileceğimiz tasavvuf pek anlatılmıyor insanlarımıza.
Ya dinden korkuyoruz ve onu irticayla bir tutuyoruz ya da dindarlığı kaba bir gösterişçiliğe, böbürlenmeye çeviriyoruz.
Bizim dindarlığımız bunun ikiside değildir.
ALLAH a kavuşmak için " cenneten bile vazgeçen " bir dindarlığın, " bana seni gerek seni " diyen mutasavvuf ozanların toprağı burası...
" Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil "
Yunus Emre2 nıin yedi yüz yıl önce yazdığı bu şiirden bu günlere mi geldik ?
Bir " gönül yıkmanın kıldığın namazı sakatladını " söyleyen Müslümanlıktan " iftar " için insanları bekletip gönül yıkan gösterişçi Müslümanlara...
Ne oldu o Müslümanlara nereye gitti onlar ?
" işini doğru yapmayı ", " gönül kazanmayı " ibadet sayan bir dindarlıktan buralara mı geldik ?
Böbürlenmekten korktuğu için ramazanda oruç yiyip taşlanan bir pir beklemiyoruz elbet ama kalbalıkların alkışını almak için orucunu bu kadar görültülü tutan Müslümanlıktan da biraz utanıyoruz doğrusu.
Ben ahlaklı ve dürüst olabilmek için dinini, kültürün bir parçası yapmış bir toplum olmamız gerektiğine inananlardanım.
Dininden korkmayan, diniyle barışık, dinini bilen bir toplum olmamızı arzularım.
Gerçek dindarlığın, gerçek ALLAH sevgisinin insanı incelttiğini, zarafetini arttırdığını, onu hoşgörülü ve mütevazi kıldığını düşünürüm.
" Sen cenneti isteyene ver " diyecek bir cesaret kazandırdığına iman ederim.
Gerçek dindarlık o Çin misalinde olduğu gibidir benim için:
Bir adam okçu olmak istiyormuş... Bir okçu ustasının yanına çırak omuş.
Beş yılını geçirmiş orada.
Bir günustası demiş ki " Benden öğreneceğin öğrendin benim bildiğim bu kadar, var git artık sende usta bir okçusun. "
" Yok " demiş adam, " ben daha fazlasını öğrenmek isterim. "
" Öyleyse falan yerde biusta var, onun yanına git. "
Adam beş yılda o ustanın yanında kalmış.
Sonunda o da " Bütün bildiklerimi öğrettim sana " demiş
Adam " Bu bana yetmez demiş.
Oradan bir başka ustanın yanına gitmiş... Oradan başka bir ustanın yanına daha...
Sonunda ülkedeki bütün ustalar ona " sen oldun "demişler, " herşeyi öğrendin. "
" Yok " demiş adam " bu yetmez bana "
" Peki öyleyse" demişler " bir dağın başında yanlız yaşayan bir usta var, herkesten çocunu o bilir onun yanına git. "
Adam yollara düşmüşi günlece aramış, yaylalardan, ovalardan geçmiş,sonunda bir dağın başında ihtiyar okçuyu bulmuş.
Usta bir taşın üstüne oturuyormuş.
" Bana okçuluğu öğret " demiş adam ustaya.
Usta adama bakmış.
Sonra boş ellerini havya kaldırmış ok atar gibi yapmış...
Ve vurulmuş bir kuş düşmüş.
işte ben, gerçek dindarlığın, en büyük ustalık gibi, ok ve yaya ihtiyaç duymadan kuşu vurabilmek olduğuna inanırım.
Bilenler benden daha iyi bilir elbet ama sanırım tasavvufta da bu anlatıllı.
Gerçek inanç, hiçbir gösteriye gerek duymadan, hiçbir şekle sığınmadan ALLAH a ulaşır.
Bir çölün ortasında durur, çıplak ellerini açar ve bütün inancınla bakarsan " sevdiğine " kavuşursun.
İnanmak, kabalıktan korur insanı.
Korumalıdır da.
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki HAKK ' göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil "
Biraz " alçakta durun ", " yüceden bakmayın " dini kibre, gösterişe alet etmeyin.
Müslümanlık adına insanları dinden kuşkuya düşürmeyin.
Ve, bir inançsız kulda dini anlatma ihtiyacı uyandırıyorsunuz dönüp ne yaptığınıza bir bakın!!!
AHMET ALTAN
Geri: BUNU MUTLAKA OKUYUN BENCE
allah razı olsun
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
:: EDEBİYAT DÜNYASI :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz