İslamda Kadının Çalışması
:: DİNİ KONULAR :: İSLAMİ HAYAT
1 sayfadaki 1 sayfası
İslamda Kadının Çalışması
İslamda Kadının Çalışması İslâm'da, kadın evinin sultanı, çocuklarının en etkili terbiyecisi ve erkeğinin yeri doldurulamayacak bir hayat arkadaşıdır. Hazreti Ömer rivayetiyle gelen bir hadis-i şeriflerinde Allah'ın Yüce Resûlü Efendimiz şöyle buyurur:
"Erkeğin edindiği en hayırlı hazineyi size bildireyim mi? O saliha bir hatundur; kocası ona baktığı zaman onu sevindirir, emrettiği zaman itaat eder, gıyabında da onu korur ve gözetir." İslâm'ın model olarak ele aldığı saliha kadın, beynini ve gönlünü Hakk'a vererek O'na tam teslim olmuş bir varlıktır. Onun bu teslimiyetinde bazılarının ifade ettiği gibi erkeğe esir olma değil; barış ve güven vardır. İmanlı bir hanım tevhid kapısına sağlam yapışmıştır. Teslimiyetten ve vahdet ruhunun kuşatıcılığından haberi olmayan, bunun tadını alamayacağı gibi gerçek barış ve güvenden de habersizdir. Saliha bir kadın Allah'a, Peygamber'e, kocasına itaat eden seçkin bir insandır. İbadet ve tevbeyi rehber edindiği gibi neslini ve nefsini her türlü kötü düşünce ve hareketlerden korumaya çalışır ve hayırlı işlerde kocasını tamamlamaya çalışan en büyük destekçisidir.
Kadına yaratılışına uygun en geniş hak ve hürriyeti İslâm getirmiştir. Ama bu ışıktan gözleri kamaşan ve oyunları bozulan şer güçler ve onların işbirlikçileri doğrudan İslâm'a karşı çıkamadıklarından kinlerini farklı noktalardan kusmaya, İslâm'ı kadın hakları yönünden tenkit etmeye ve prensiplerini sulandırmaya seferber olmuşlardır. Haçlı seferleri fizikî mânada durmuş ise de sosyal ve psikolojik açıdan devam etmektedir.
Yahudi, asırlar boyu kendisine bahşedilen engin nimet ve imkânları tepmesi bir yana, gerçeklere karşı çıkma inat ve şerdeki ısrarını her zaman sürdürmüştür. Bazen Darwin adını taşıyarak, yaratılış gerçeğini reddedip insanın atasını maymun yapar, bazen Sigmund Freud adı ile annenin yavrusuna olan masum şefkatini cinsel yakınlıkla izah eder, kimi zaman da sabataist ve masonlar eli ile para uğruna kadını her türlü işte kullanmayı, sanat adı ile insanlığa yutturmaya kalkışır. Yahudi, tarih boyunca oryantalist, araştırıcı ve misyoner kılığı ile her türlü fitne ve fesadı, bilgi sahibi olmayan müslüman halka aşılamak için uğraş verdi. Bu yol süslü ve çekici de olsa kadına ve onun haklarına saygısızlığın ta kendisidir. İşte bulandırmaya çalışılan hususlardan biri de kadının çalışmasıdır.
KADININ BOZULMASI DÜZENİNDE BOZULMASI DEMEKTİR
Kadının çalışmasını savunanlar çoğunlukla bunun bir ihtiyaçtan kaynaklandığını ileri sürerler. Burada ihtiyaçtan ne kastedildiği iyi anlaşılmamaktadır. İstihdam denilen iş sahası açma, her zaman zaruri bir ihtiyaçtan doğmadığı gibi ekonomi ve tablolardaki ifadeler de çoğu zaman gerçekleri yansıtmamaktadır. Zira kadına ve erkeğe sadece üretici bir nesne gözü ile bakan kapitalist ekonomi, işgücü ve faal nüfus derken tamamıyla paraya yönelik maddî ölçülere değer vermektedir. Kadınsız ekonomi olmaz, ama kadın ekonomiye bir malzeme değil, ekonomi kadın için var olmalıdır. Hedef, daima insanın selameti, refah ve saadeti olmalıdır. Ekonomi zarar görebilir; ama ailenin tadı tuzu mesabesinde olan kadın bozulursa, acaba bütün imkânlarını seferber dahi etse ekonomi onu düzeltebilir mi?
İş hukuku deyince, hizmet akdi ile bir işyerine bağlı ve bütün emeğini oraya tahsis eden kişi ele alınmaktadır. Çocuklarını eğiten, evinin her türlü hizmetlerini gören, resmî olmayan yollarla hemcinslerine her türlü bilgi, birikim, tecrübe ve kültür aktaran, öğreticilik yapan, hatta kırsal alanda kendi haremi ile çalışıp ter dökenleri çalışan fert olarak kabul etmemek de sosyal güvenliği dar sınırlara mahkum etmektedir. Böylece kadına iki türlü yük ve sorumluluk getirilmektedir. Hem ev işleri hem dışarı işleri. Bu bakımdan çalışan kadında ev işlerinin dört dörtlük yürüdüğü söylenemez.
İslâm'da iş deyince, değeri ve faydası olan; fakat haram unsur taşımayan fizikî ve fikrî her türlü faaliyet akla gelir. Bunun içine dünya ve âhiret amelinin ikisi de girer. İşçi ise, işverene çalışan "özel işçi", işverenden başkasına çalışmamak şartı ile "kayıt altına alınmayacak işçi" diye ikiye ayrılarak kapsamı oldukça geniş tutulur. Kadın evde ve fahrî hizmetlerde bulunduğu zaman işsiz sayılmaz. Aksine sırf Allah'ın rızasını dileyerek yaptığı faaliyet makbul ve bereketli olacaktır. İşsiz, bomboş oturan, âtıl ve tembel insanın dinimizde yeri yoktur. Böylesine selâm bile verilmez. Bu düsturların zamanla aşındırılmaya başlanacağına asırlar öncesine işaret eden Peygamber Efendimiz:
"Her ibadetin bir coşku ve heyecan dönemi vardır. Her coşku ve heyecanın bir de gevşeme dönemi vardır. Bu durumda kimin coşkusu sünnetime doğru olursa gerçekten iflah olmuştur. Kimin coşkusu da başka tarafa (bid'ata) doğru yönelirse, o gerçekten helâk olmuştur." buyurmuşlardır.
BENİM BACIM KARDEŞİM GİBİDİR SAÇMALIĞI
Kadının bakacak kimsesi olmaz ve kazanç aslî ihtiyaçlarına bile yetmez ise, iffetine bir halel getirmemek, kadınlık ve analık hak ve sorumluluklarını zedelememek şartı ile çalışmak mecburiyetinde kalabilir. Bu durumda dahi yozlaşmaması esastır. Zira Efendimiz kadın ve erkeğin sorumluluğunu dile getirirken, "Kadın evinin çobanıdır ve idare ettiklerinden sorumludur." buyurur. Yoksa kadın yaratılış ve fonksiyon bakımından erkekle aynı konumda değildir. Bir bütünün iki parçası olmakla beraber fizikî ve ruhî durumları farklıdır. Kadın ve erkek birbiriyle huzur, sükûn ve güven bulmak üzere yaratılmışlardır. Kadının istikrar yeri ancak evidir. Zarurî ihtiyaçlar dışında, hele süslenerek sokaklara çıkması ve işyerine rıza göstermesi bir fesat unsurudur. Böylece annelik özelliğinin kaybolmaya başlayacağı bir gerçektir. Zira kadın duygusal ve unutkan olduğu gibi hiç kimse de şehevî hislerinden sıyrılmış bir melek değildir. "Benim bacım gibidir.", "Benim kardeşim gibidir." demekle bacı ve kardeşlik olmaz. Ailelerde önlenemeyecek hareketlerin, yuva yıkılmalarına yol açacak hâdiselerin, cinayet ve yüz kızartıcı olayların zarurî olmayan ilk bakış ve konuşma ile başladığını unutmayalım. Allah'ın koyduğu hudutlar insanın sağlık, selâmet, afiyet ve huzuru içindir. Ama kadını çalışma hayatına itmek isteyen kesimlerin görüşlerine bakılacak olursa, kadın değer ve sosyal statü kazanmalıdır, can sıkıntısını gidermelidir, çalışma çevresine neşe getirmelidir, ekonomik bağımsızlığına kavuşmalıdır. Hele sebze ve meyveye kadar, taksitle satış ve kredi kartları furyası olan bir ortam, bu yola özendiren ve iten sebeplerin başında geliyor. Bu sebeple de kadın dışarıda çalışmalı diyenler haksızdırlar. Bu ve benzeri bahaneler batıda sağlam örnekleri çok azalan, bizde ise hâlâ istikrarını koruyan aile yapımızı bozmaya matuf, şer güçlerin sinsi planlarının bir parçasıdır. Kendisini çocuklarına adayan ve eşinin en sadık yardımcısı bulunan saliha kadın, üstün bir değer taşır ve en emin sosyal statüye sahiptir, evinin ve çevresinin göz nuru ve yüz akıdır. Zevkle ev işlerine koşarken, hem göbek bağlayıp hantallaşmıyor, hem de yorgunluk ve stresten küskün ve yorgun hâle gelmiyor. Canı niçin sıkılsın? Canı sıkılanlar tembelliğe düşkün, gittikçe kadınlık hislerinin zedelenmesiyle evlenmekten kaçan ve merhamet duyguları tahrip olan, her türlü iş ortamına karışmış olanlardır.
Saliha kadın, gerçek hürriyetin Allah'a hâlis kullukta olduğunun bilinci içindedir. Sonra erkek çalışıp kazanç getirme gücü taşırken ve elde kanaat gibi tükenmez bir hazine var iken, sırf erkeğe başkaldırma statüsü ile sokaklara ve iş sahalarına itmek, onu perişan hâle getirmekten başka yarar sağlamaz. Bütün bu ifadelerden kadının okumaması, ilim tahsili yapmaması anlamını lütfen çıkarmayalım. Onun okuması, ilim tahsili yapması vaciptir. Örtüsü ise, erkeklerden korunması için gelen sadece bir emir değil, kişiliğini ve onurunu ortaya çıkaran aslî bir unsurdur. Örtülü ve çalışmaya mecbur olan bir kadın, eşine rahat bir kazanç sağlaması için Cenab-ı Hakk'a yalvarmalı, durmadan iltica ederek, çalıştığı işi her an bırakma niyetini taşımalıdır. Bütün bunları bir yana iterek üç beş kuruşa tamah edilmesi, ölçülemeyecek değerde olan faziletlerin yok olması veya Allah korusun, çeşitli felaketlerle son bulabilir. Tabi-î ki devlete düşen görevlerden birisi de millî gelirin hakça ve adaletçe paylaşmasını sağlamak ve halkının asgari geçim seviyesine yardımcı olmaktır.
İslâm'da kadının aşağılanması, doymak bilmeyen para hırsına alet edilmesi, emeğini başkasına satması diye bir husus yoktur. Bunlar kadına olan saygısızlığın ta kendisidir. Saliha kadın ise, salih evlatlar yetiştirmekle hem toplumun mimarı, hem de kendi sağlık ve huzurunun bekçisi olur. Böylesi bir kişi yığınlarca sadaka vermiş ve hayır işlemişçesine de sevap ve dua kazanacaktır. Aksi hâlde onu fıtratına uymayan yollara itersek, şairin dediği duruma düşeriz:
Kadından kendisinde olmayanı isteriz
Hasret yerinde kalır ve biz çekip gideriz.
EVLERİNİZDE OTURUN, CAHİLİYE ÇAĞI KADINLARI GİBİ AÇILIP SAÇILMAYIN
Sonradan başlayacak keşkeler ve nedametler kaybedileni maalesef geriye getirmiyor. Kur'an-ı Kerim'de Peygamber hanımlarına hitap eden; fakat gerçekte bütün Müslüman kadınları muhatap alan Ahzab sûresinin 32 ve 33. âyetlerinde Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkarsanız (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel, şüpheden uzak biçimde, söz söyleyin. Evlerinizde oturun, eski cahiliye çağı kadınlarının açılıp saçılması gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûl'üne itaat edin. Ey ehlibeyt! Allah sizden, her türlü kiri gidermek, sizi tertemiz yapmak istiyor." Bu bakımdan Müslüman hanımın kendisini koruması eşinin ve yakınının da onun üzerinde hassasiyetle durması en kutsal görevidir.
Kadının dışarıda çalışmasını tavsiye eden görüşlerin hiçbiri masum ve mantıkî değildir. Kocasının boyunduruğundan kurtulma; bir anlayış değil başkaldırmadır. Bir erkeğin boyunduruğundan kurtulup, yüzlerce erkeğin emri altına girmiş olmak nasıl izah edilebilir? Kıyafet, koku ve süs bakımından da kazanacağı para çok defa masraflarına dahi yetmemektedir. Kozmetik ve parfüm malzemelerinin ithalattaki ağır yükü bir yana sağlık ve ekonomiyi sarsan durumu da hiç göz ardı edilecek seviyede değildir. Batı ekonomi sisteminde kadının doğurması ve çocuk yetiştirmesi tüketicilik sayılmaktadır ve çalışan kadın ise, yorgunluk, taciz korkusu ve sıtres yükü sebebiyle gittikçe cinsel kabiliyetini kaybettiği gibi dışarıda çalışması da nesillerin yetişmesi ve geliştirilmesinde en büyük engellerden biri olmaktadır. Günümüzün en yaygın hastalıkları olan ruhî depresyon ve stres, en fazla, çalışan kadınlarda görüldüğü gibi ağır işlerde çalışanlar da boyun fıtığı hastalığından kurtulamıyorlar.
Örtülü kadının elinden alınan eğitim ve çalışma özgürlüğüne karşı çıktığımız neticesine lütfen varmayalım. Çalışması çok zaruri ise örtülü, örtüsüz farkı gözetmeksizin insan haklarına ve vicdan özgürlüğüne saygılı olmak ve eğitimi, beynin dışında aramak garipliğine son vermek gerekir. Çalışan anneler yavrularını kreşe bıraktıklarında rahata kapılmamalıdırlar. Zira eğitim büyük çapta hele annenin bizzat kendisine ve zamanının büyük bölümünü hele küçük yaşlarda ona ayırmasına bağlıdır
Diğer taraftan kadının evde icra edeceği ve aile bütçesine katkıda bulunacağı sanat dalları da vardır. Asr-ı Saadet döneminde kadın, evde birtakım hayırlı ve gelir getirici dallarda vakti ölçüsünde çalışırdı. Fakat günümüzde bu yolla elde edilecek ürünler teşvik edilmediği için rağbet gittikçe azalmıştır. Bu iştigal konularından birkaçını sayarsak; örgücülük ve dokumacılık, dikiş ve nakış, sepet imali, boyama ve benzerlerini zikredebiliriz.
ERKEKLER BİZİM İÇİN YARATILDIĞI GİBİ BİZ DE ERKEKLER İÇİN YARATILMIŞIZ
Avf b. Milham, kızı Ümmü İnas'ı ileri gelen Arap kabilelerinden birinin oğlu ile evlendireceği zaman kızını karşısına oturtmuş ve tarihin altın sayfalarına geçen şu tarihî nasihatini yapmıştır:
"Yavrum vasiyet ve nasihat bir kimseyi hayra sevketmek içindir. Edepli ve terbiyeli olmak yahut zengin birinin evladı bulunmak, kâfi gelseydi, sana nasihata lüzum görmezdim. Sevgili kızım, bir kız anne ve babası zengin diye evlenmeye muhtaç olmasaydı, senin hiçbir zaman kocaya ihtiyacın olmazdı. Fakat durum bildiğin gibi değildir. Erkekler bizim için yaratıldığı gibi biz de erkekler için yaratılmışız. Kızım, içinde büyüdüğün bir yuvadan çıkıp, hiç bilmediğin, tanımadığın bir eve gireceksin. Şimdiye kadar görüşüp konuşmadığın ve huyunu suyunu tamamen bilmediğin hayat arkadaşına hizmetçi ol ki, o da sana kul köle olsun. Yavrum, kanaatkâr ol. Söylenenleri iyi dinle ve her zaman itaat üzere ol. Evde gözüne çirkin görünecek hiçbir şey kalmasın. Eşinin yemek ve uyku saatlerine dikkat et."
"Erkeğin edindiği en hayırlı hazineyi size bildireyim mi? O saliha bir hatundur; kocası ona baktığı zaman onu sevindirir, emrettiği zaman itaat eder, gıyabında da onu korur ve gözetir." İslâm'ın model olarak ele aldığı saliha kadın, beynini ve gönlünü Hakk'a vererek O'na tam teslim olmuş bir varlıktır. Onun bu teslimiyetinde bazılarının ifade ettiği gibi erkeğe esir olma değil; barış ve güven vardır. İmanlı bir hanım tevhid kapısına sağlam yapışmıştır. Teslimiyetten ve vahdet ruhunun kuşatıcılığından haberi olmayan, bunun tadını alamayacağı gibi gerçek barış ve güvenden de habersizdir. Saliha bir kadın Allah'a, Peygamber'e, kocasına itaat eden seçkin bir insandır. İbadet ve tevbeyi rehber edindiği gibi neslini ve nefsini her türlü kötü düşünce ve hareketlerden korumaya çalışır ve hayırlı işlerde kocasını tamamlamaya çalışan en büyük destekçisidir.
Kadına yaratılışına uygun en geniş hak ve hürriyeti İslâm getirmiştir. Ama bu ışıktan gözleri kamaşan ve oyunları bozulan şer güçler ve onların işbirlikçileri doğrudan İslâm'a karşı çıkamadıklarından kinlerini farklı noktalardan kusmaya, İslâm'ı kadın hakları yönünden tenkit etmeye ve prensiplerini sulandırmaya seferber olmuşlardır. Haçlı seferleri fizikî mânada durmuş ise de sosyal ve psikolojik açıdan devam etmektedir.
Yahudi, asırlar boyu kendisine bahşedilen engin nimet ve imkânları tepmesi bir yana, gerçeklere karşı çıkma inat ve şerdeki ısrarını her zaman sürdürmüştür. Bazen Darwin adını taşıyarak, yaratılış gerçeğini reddedip insanın atasını maymun yapar, bazen Sigmund Freud adı ile annenin yavrusuna olan masum şefkatini cinsel yakınlıkla izah eder, kimi zaman da sabataist ve masonlar eli ile para uğruna kadını her türlü işte kullanmayı, sanat adı ile insanlığa yutturmaya kalkışır. Yahudi, tarih boyunca oryantalist, araştırıcı ve misyoner kılığı ile her türlü fitne ve fesadı, bilgi sahibi olmayan müslüman halka aşılamak için uğraş verdi. Bu yol süslü ve çekici de olsa kadına ve onun haklarına saygısızlığın ta kendisidir. İşte bulandırmaya çalışılan hususlardan biri de kadının çalışmasıdır.
KADININ BOZULMASI DÜZENİNDE BOZULMASI DEMEKTİR
Kadının çalışmasını savunanlar çoğunlukla bunun bir ihtiyaçtan kaynaklandığını ileri sürerler. Burada ihtiyaçtan ne kastedildiği iyi anlaşılmamaktadır. İstihdam denilen iş sahası açma, her zaman zaruri bir ihtiyaçtan doğmadığı gibi ekonomi ve tablolardaki ifadeler de çoğu zaman gerçekleri yansıtmamaktadır. Zira kadına ve erkeğe sadece üretici bir nesne gözü ile bakan kapitalist ekonomi, işgücü ve faal nüfus derken tamamıyla paraya yönelik maddî ölçülere değer vermektedir. Kadınsız ekonomi olmaz, ama kadın ekonomiye bir malzeme değil, ekonomi kadın için var olmalıdır. Hedef, daima insanın selameti, refah ve saadeti olmalıdır. Ekonomi zarar görebilir; ama ailenin tadı tuzu mesabesinde olan kadın bozulursa, acaba bütün imkânlarını seferber dahi etse ekonomi onu düzeltebilir mi?
İş hukuku deyince, hizmet akdi ile bir işyerine bağlı ve bütün emeğini oraya tahsis eden kişi ele alınmaktadır. Çocuklarını eğiten, evinin her türlü hizmetlerini gören, resmî olmayan yollarla hemcinslerine her türlü bilgi, birikim, tecrübe ve kültür aktaran, öğreticilik yapan, hatta kırsal alanda kendi haremi ile çalışıp ter dökenleri çalışan fert olarak kabul etmemek de sosyal güvenliği dar sınırlara mahkum etmektedir. Böylece kadına iki türlü yük ve sorumluluk getirilmektedir. Hem ev işleri hem dışarı işleri. Bu bakımdan çalışan kadında ev işlerinin dört dörtlük yürüdüğü söylenemez.
İslâm'da iş deyince, değeri ve faydası olan; fakat haram unsur taşımayan fizikî ve fikrî her türlü faaliyet akla gelir. Bunun içine dünya ve âhiret amelinin ikisi de girer. İşçi ise, işverene çalışan "özel işçi", işverenden başkasına çalışmamak şartı ile "kayıt altına alınmayacak işçi" diye ikiye ayrılarak kapsamı oldukça geniş tutulur. Kadın evde ve fahrî hizmetlerde bulunduğu zaman işsiz sayılmaz. Aksine sırf Allah'ın rızasını dileyerek yaptığı faaliyet makbul ve bereketli olacaktır. İşsiz, bomboş oturan, âtıl ve tembel insanın dinimizde yeri yoktur. Böylesine selâm bile verilmez. Bu düsturların zamanla aşındırılmaya başlanacağına asırlar öncesine işaret eden Peygamber Efendimiz:
"Her ibadetin bir coşku ve heyecan dönemi vardır. Her coşku ve heyecanın bir de gevşeme dönemi vardır. Bu durumda kimin coşkusu sünnetime doğru olursa gerçekten iflah olmuştur. Kimin coşkusu da başka tarafa (bid'ata) doğru yönelirse, o gerçekten helâk olmuştur." buyurmuşlardır.
BENİM BACIM KARDEŞİM GİBİDİR SAÇMALIĞI
Kadının bakacak kimsesi olmaz ve kazanç aslî ihtiyaçlarına bile yetmez ise, iffetine bir halel getirmemek, kadınlık ve analık hak ve sorumluluklarını zedelememek şartı ile çalışmak mecburiyetinde kalabilir. Bu durumda dahi yozlaşmaması esastır. Zira Efendimiz kadın ve erkeğin sorumluluğunu dile getirirken, "Kadın evinin çobanıdır ve idare ettiklerinden sorumludur." buyurur. Yoksa kadın yaratılış ve fonksiyon bakımından erkekle aynı konumda değildir. Bir bütünün iki parçası olmakla beraber fizikî ve ruhî durumları farklıdır. Kadın ve erkek birbiriyle huzur, sükûn ve güven bulmak üzere yaratılmışlardır. Kadının istikrar yeri ancak evidir. Zarurî ihtiyaçlar dışında, hele süslenerek sokaklara çıkması ve işyerine rıza göstermesi bir fesat unsurudur. Böylece annelik özelliğinin kaybolmaya başlayacağı bir gerçektir. Zira kadın duygusal ve unutkan olduğu gibi hiç kimse de şehevî hislerinden sıyrılmış bir melek değildir. "Benim bacım gibidir.", "Benim kardeşim gibidir." demekle bacı ve kardeşlik olmaz. Ailelerde önlenemeyecek hareketlerin, yuva yıkılmalarına yol açacak hâdiselerin, cinayet ve yüz kızartıcı olayların zarurî olmayan ilk bakış ve konuşma ile başladığını unutmayalım. Allah'ın koyduğu hudutlar insanın sağlık, selâmet, afiyet ve huzuru içindir. Ama kadını çalışma hayatına itmek isteyen kesimlerin görüşlerine bakılacak olursa, kadın değer ve sosyal statü kazanmalıdır, can sıkıntısını gidermelidir, çalışma çevresine neşe getirmelidir, ekonomik bağımsızlığına kavuşmalıdır. Hele sebze ve meyveye kadar, taksitle satış ve kredi kartları furyası olan bir ortam, bu yola özendiren ve iten sebeplerin başında geliyor. Bu sebeple de kadın dışarıda çalışmalı diyenler haksızdırlar. Bu ve benzeri bahaneler batıda sağlam örnekleri çok azalan, bizde ise hâlâ istikrarını koruyan aile yapımızı bozmaya matuf, şer güçlerin sinsi planlarının bir parçasıdır. Kendisini çocuklarına adayan ve eşinin en sadık yardımcısı bulunan saliha kadın, üstün bir değer taşır ve en emin sosyal statüye sahiptir, evinin ve çevresinin göz nuru ve yüz akıdır. Zevkle ev işlerine koşarken, hem göbek bağlayıp hantallaşmıyor, hem de yorgunluk ve stresten küskün ve yorgun hâle gelmiyor. Canı niçin sıkılsın? Canı sıkılanlar tembelliğe düşkün, gittikçe kadınlık hislerinin zedelenmesiyle evlenmekten kaçan ve merhamet duyguları tahrip olan, her türlü iş ortamına karışmış olanlardır.
Saliha kadın, gerçek hürriyetin Allah'a hâlis kullukta olduğunun bilinci içindedir. Sonra erkek çalışıp kazanç getirme gücü taşırken ve elde kanaat gibi tükenmez bir hazine var iken, sırf erkeğe başkaldırma statüsü ile sokaklara ve iş sahalarına itmek, onu perişan hâle getirmekten başka yarar sağlamaz. Bütün bu ifadelerden kadının okumaması, ilim tahsili yapmaması anlamını lütfen çıkarmayalım. Onun okuması, ilim tahsili yapması vaciptir. Örtüsü ise, erkeklerden korunması için gelen sadece bir emir değil, kişiliğini ve onurunu ortaya çıkaran aslî bir unsurdur. Örtülü ve çalışmaya mecbur olan bir kadın, eşine rahat bir kazanç sağlaması için Cenab-ı Hakk'a yalvarmalı, durmadan iltica ederek, çalıştığı işi her an bırakma niyetini taşımalıdır. Bütün bunları bir yana iterek üç beş kuruşa tamah edilmesi, ölçülemeyecek değerde olan faziletlerin yok olması veya Allah korusun, çeşitli felaketlerle son bulabilir. Tabi-î ki devlete düşen görevlerden birisi de millî gelirin hakça ve adaletçe paylaşmasını sağlamak ve halkının asgari geçim seviyesine yardımcı olmaktır.
İslâm'da kadının aşağılanması, doymak bilmeyen para hırsına alet edilmesi, emeğini başkasına satması diye bir husus yoktur. Bunlar kadına olan saygısızlığın ta kendisidir. Saliha kadın ise, salih evlatlar yetiştirmekle hem toplumun mimarı, hem de kendi sağlık ve huzurunun bekçisi olur. Böylesi bir kişi yığınlarca sadaka vermiş ve hayır işlemişçesine de sevap ve dua kazanacaktır. Aksi hâlde onu fıtratına uymayan yollara itersek, şairin dediği duruma düşeriz:
Kadından kendisinde olmayanı isteriz
Hasret yerinde kalır ve biz çekip gideriz.
EVLERİNİZDE OTURUN, CAHİLİYE ÇAĞI KADINLARI GİBİ AÇILIP SAÇILMAYIN
Sonradan başlayacak keşkeler ve nedametler kaybedileni maalesef geriye getirmiyor. Kur'an-ı Kerim'de Peygamber hanımlarına hitap eden; fakat gerçekte bütün Müslüman kadınları muhatap alan Ahzab sûresinin 32 ve 33. âyetlerinde Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkarsanız (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel, şüpheden uzak biçimde, söz söyleyin. Evlerinizde oturun, eski cahiliye çağı kadınlarının açılıp saçılması gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûl'üne itaat edin. Ey ehlibeyt! Allah sizden, her türlü kiri gidermek, sizi tertemiz yapmak istiyor." Bu bakımdan Müslüman hanımın kendisini koruması eşinin ve yakınının da onun üzerinde hassasiyetle durması en kutsal görevidir.
Kadının dışarıda çalışmasını tavsiye eden görüşlerin hiçbiri masum ve mantıkî değildir. Kocasının boyunduruğundan kurtulma; bir anlayış değil başkaldırmadır. Bir erkeğin boyunduruğundan kurtulup, yüzlerce erkeğin emri altına girmiş olmak nasıl izah edilebilir? Kıyafet, koku ve süs bakımından da kazanacağı para çok defa masraflarına dahi yetmemektedir. Kozmetik ve parfüm malzemelerinin ithalattaki ağır yükü bir yana sağlık ve ekonomiyi sarsan durumu da hiç göz ardı edilecek seviyede değildir. Batı ekonomi sisteminde kadının doğurması ve çocuk yetiştirmesi tüketicilik sayılmaktadır ve çalışan kadın ise, yorgunluk, taciz korkusu ve sıtres yükü sebebiyle gittikçe cinsel kabiliyetini kaybettiği gibi dışarıda çalışması da nesillerin yetişmesi ve geliştirilmesinde en büyük engellerden biri olmaktadır. Günümüzün en yaygın hastalıkları olan ruhî depresyon ve stres, en fazla, çalışan kadınlarda görüldüğü gibi ağır işlerde çalışanlar da boyun fıtığı hastalığından kurtulamıyorlar.
Örtülü kadının elinden alınan eğitim ve çalışma özgürlüğüne karşı çıktığımız neticesine lütfen varmayalım. Çalışması çok zaruri ise örtülü, örtüsüz farkı gözetmeksizin insan haklarına ve vicdan özgürlüğüne saygılı olmak ve eğitimi, beynin dışında aramak garipliğine son vermek gerekir. Çalışan anneler yavrularını kreşe bıraktıklarında rahata kapılmamalıdırlar. Zira eğitim büyük çapta hele annenin bizzat kendisine ve zamanının büyük bölümünü hele küçük yaşlarda ona ayırmasına bağlıdır
Diğer taraftan kadının evde icra edeceği ve aile bütçesine katkıda bulunacağı sanat dalları da vardır. Asr-ı Saadet döneminde kadın, evde birtakım hayırlı ve gelir getirici dallarda vakti ölçüsünde çalışırdı. Fakat günümüzde bu yolla elde edilecek ürünler teşvik edilmediği için rağbet gittikçe azalmıştır. Bu iştigal konularından birkaçını sayarsak; örgücülük ve dokumacılık, dikiş ve nakış, sepet imali, boyama ve benzerlerini zikredebiliriz.
ERKEKLER BİZİM İÇİN YARATILDIĞI GİBİ BİZ DE ERKEKLER İÇİN YARATILMIŞIZ
Avf b. Milham, kızı Ümmü İnas'ı ileri gelen Arap kabilelerinden birinin oğlu ile evlendireceği zaman kızını karşısına oturtmuş ve tarihin altın sayfalarına geçen şu tarihî nasihatini yapmıştır:
"Yavrum vasiyet ve nasihat bir kimseyi hayra sevketmek içindir. Edepli ve terbiyeli olmak yahut zengin birinin evladı bulunmak, kâfi gelseydi, sana nasihata lüzum görmezdim. Sevgili kızım, bir kız anne ve babası zengin diye evlenmeye muhtaç olmasaydı, senin hiçbir zaman kocaya ihtiyacın olmazdı. Fakat durum bildiğin gibi değildir. Erkekler bizim için yaratıldığı gibi biz de erkekler için yaratılmışız. Kızım, içinde büyüdüğün bir yuvadan çıkıp, hiç bilmediğin, tanımadığın bir eve gireceksin. Şimdiye kadar görüşüp konuşmadığın ve huyunu suyunu tamamen bilmediğin hayat arkadaşına hizmetçi ol ki, o da sana kul köle olsun. Yavrum, kanaatkâr ol. Söylenenleri iyi dinle ve her zaman itaat üzere ol. Evde gözüne çirkin görünecek hiçbir şey kalmasın. Eşinin yemek ve uyku saatlerine dikkat et."
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
:: DİNİ KONULAR :: İSLAMİ HAYAT
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz