Önce Kendine Nasihat Et!
:: EDEBİYAT DÜNYASI :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Önce Kendine Nasihat Et!
İslam büyükleri bildikleri iyi ve doğru şeyleri, bilmeyenlere, en güzel tarzda öğretirlerdi. Çünkü ilmin zekatı, bilmeyenlere ilmi öğretmekle ödenir. Emr-i maruf ve nehy-i münker yapan, tavsiye ettiği iyi şeyleri kendi yapmalı, kötü olarak bildirdiği şeyleri kendisi işlememelidir! İşlerse sözü tesirli olmaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: “İnsanlara iyiliği emreder de, kendinizi unutur musunuz!” (Bekara 44)
ü teâlâ, İsa aleyhisselama, “Önce kendine nasihat et, eğer kendin bu nasihati tutarsan, kendin bunu yaparsan, başkalarına da söyle! Kendin yapmazsan benden utan” buyurdu. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: “Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış!” (Nahl 125)
Adamın biri, Hasan Basrî hazretlerine gelip : “Bana nasihatta bulununuz!” demiş. O da şunları söylemiş : “Sakın günah işleme. Aksi halde kendini ateşe atmış olur­sun. Halbuki sen, bir kimsenin pireyi ateşe attığını gör­sen, iyi karşılamazsın O halde, her gün kendini defalarca ateşe atmayı nasıl iyi karşılarsın?”
“Bana öğüt veriniz!” diye müracaatta bulunan bir ada­ma, Abdullah bin Mübârek hazretlerenin nasihati da şöyle olmuştur : “Kardeşim, fuzûlî olarak sağa-sola bakmayı bırak ki, huşû' ehli olasın. Fuzûlî lâkırdıları bırak ki, hik­met ehli olasın. Fuzûlî yiyip-içmeyi bırak ki, ibadet ehli olasın. İnsanların ayıplarını araştırmayı da bırak ki, kendi kusurlarına muttali olasın. 'ın zâtı hakkında ileri­geri konuşmaları da bırak ki, şüphe ve nifak hastalıkla­rından kurtulasın!”
Muhammed bin Sirîn hazretleri de kendisine “Bana na­sihat ediniz!” diye müracaatta bulunan bir adama şunları söylemiştir : “Sakın hiçbir kimseye haset etme. Zira o adam, cehennemliklerden biri ise, sonu cehenneme varacak olan fânî dünya nimetleri hakkında ona nasıl haset ede­ceksin? Eğer cennetliklerden biri ise, bu takdirde ona uy­malı ve imrenmelisin. Haset etmene yine mahal yoktur! Senin için hayırlı olan da budur!”
Ebü'd-Derdâ hazretleri de, kendisinden nasihat isteyen birine verdiği karşılıkta : “Gizli amellerinin açığa çıkacağı günü asla unutma!” bu­yurmuştur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Bir Müslüman, arkadaşına, hidayetini arttıracak veya onu tehlikeden kurtaracak hikmetli bir sözden daha iyi bir hediye veremez.”
ü teâlâ, İsa aleyhisselama, “Önce kendine nasihat et, eğer kendin bu nasihati tutarsan, kendin bunu yaparsan, başkalarına da söyle! Kendin yapmazsan benden utan” buyurdu. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: “Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış!” (Nahl 125)
Adamın biri, Hasan Basrî hazretlerine gelip : “Bana nasihatta bulununuz!” demiş. O da şunları söylemiş : “Sakın günah işleme. Aksi halde kendini ateşe atmış olur­sun. Halbuki sen, bir kimsenin pireyi ateşe attığını gör­sen, iyi karşılamazsın O halde, her gün kendini defalarca ateşe atmayı nasıl iyi karşılarsın?”
“Bana öğüt veriniz!” diye müracaatta bulunan bir ada­ma, Abdullah bin Mübârek hazretlerenin nasihati da şöyle olmuştur : “Kardeşim, fuzûlî olarak sağa-sola bakmayı bırak ki, huşû' ehli olasın. Fuzûlî lâkırdıları bırak ki, hik­met ehli olasın. Fuzûlî yiyip-içmeyi bırak ki, ibadet ehli olasın. İnsanların ayıplarını araştırmayı da bırak ki, kendi kusurlarına muttali olasın. 'ın zâtı hakkında ileri­geri konuşmaları da bırak ki, şüphe ve nifak hastalıkla­rından kurtulasın!”
Muhammed bin Sirîn hazretleri de kendisine “Bana na­sihat ediniz!” diye müracaatta bulunan bir adama şunları söylemiştir : “Sakın hiçbir kimseye haset etme. Zira o adam, cehennemliklerden biri ise, sonu cehenneme varacak olan fânî dünya nimetleri hakkında ona nasıl haset ede­ceksin? Eğer cennetliklerden biri ise, bu takdirde ona uy­malı ve imrenmelisin. Haset etmene yine mahal yoktur! Senin için hayırlı olan da budur!”
Ebü'd-Derdâ hazretleri de, kendisinden nasihat isteyen birine verdiği karşılıkta : “Gizli amellerinin açığa çıkacağı günü asla unutma!” bu­yurmuştur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Bir Müslüman, arkadaşına, hidayetini arttıracak veya onu tehlikeden kurtaracak hikmetli bir sözden daha iyi bir hediye veremez.”
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
Geri: Önce Kendine Nasihat Et!
iyi kimseler gibi amel etmedikçe...
İslam büyükleri, nasihat edecek, emri marufta bulunacak kimsenin öncelikle kendisinin ettiği nasihata uygun yaşamasının şart olduğunu bildirmişlerdir.
Hasan Basrî hazretleri adamın birisinin : “Kişi sevdiği ile beraberdir.” dediğini işitmiş ve ona demiş ki : “Ey kimse, bu söz seni aldatmasın. Sen, iyilerin ameli gibi amelde bulunmadıkça, onlara eri­şemezsin. Zira yahudî ve nasranîler peygamberlerini sev­dikleri halde, cennette onlarla beraber değillerdir. Çünkü peygamberlerine muhalefet etmiş ve onların amellerin­den ayrılmışlardır. Ben, kendilerine, “Herkes azığını ha­zırlasın, göç var!” diye nidâ olunduğu halde, oturup gü­lüşmekte olanların aklına şaşarım! Elbette bineği gece ile gündüz olanın göçü, kendisinin haberi olmaksızın devam etmektedir!”
Süfyan bin Uyeyne hazretleri, kibirli olannın nasihatının faydasız olacağını söylerdi. Bir gün kendisinden nasihat isti­yen bir adama şunları söylemiştir : “Kibirlenmekten ve haksız yere insanların mallarını yemekten sakın. Bil ki, insanlara karşı büyüklük taslıyan alçalır. Halkın malını yağma eden de, fakir düşer.”
Nasihat edenin, emr-i maruf yapanın, ilmi ile âmil olması gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “İsrâ gecesinde, (Miraca çıktığım gece) ateşten makaslarla, dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim olduklarını sordum. Onlar da, “İyiliği emreder, kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık” diye cevap verdiler.”
adamları, bir kimsenin kusurunu, emr-i maruf için de olsa, herkesin önünde söylemezlerdi. Ortaya konuşurlardı. Çünkü, kusurlarını gizlemek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Kim arkadaşının aybını örterse, ü teâlâ da kıyamet günü, onun aybını örter. Kim de, müslüman arkadaşının aybını açığa vurursa, da onun aybını açığa vurur. Hatta evinde bile onu rezil eder.”
Birisine nasihat ederken, yaptığının yanlış olduğunu bildirilirse onun, cahil, bu hususları bilmeyen biri olduğunu söylemiş oluruz. Bu da karşımızdakini üzer.Kalbi kırılır.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Hiçbir insanın kalbini incitmemelidir! Kalb kırmaktan pek sakınınız! ü teâlâyı en ziyade inciten, küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur.
İslam büyükleri, nasihat edecek, emri marufta bulunacak kimsenin öncelikle kendisinin ettiği nasihata uygun yaşamasının şart olduğunu bildirmişlerdir.
Hasan Basrî hazretleri adamın birisinin : “Kişi sevdiği ile beraberdir.” dediğini işitmiş ve ona demiş ki : “Ey kimse, bu söz seni aldatmasın. Sen, iyilerin ameli gibi amelde bulunmadıkça, onlara eri­şemezsin. Zira yahudî ve nasranîler peygamberlerini sev­dikleri halde, cennette onlarla beraber değillerdir. Çünkü peygamberlerine muhalefet etmiş ve onların amellerin­den ayrılmışlardır. Ben, kendilerine, “Herkes azığını ha­zırlasın, göç var!” diye nidâ olunduğu halde, oturup gü­lüşmekte olanların aklına şaşarım! Elbette bineği gece ile gündüz olanın göçü, kendisinin haberi olmaksızın devam etmektedir!”
Süfyan bin Uyeyne hazretleri, kibirli olannın nasihatının faydasız olacağını söylerdi. Bir gün kendisinden nasihat isti­yen bir adama şunları söylemiştir : “Kibirlenmekten ve haksız yere insanların mallarını yemekten sakın. Bil ki, insanlara karşı büyüklük taslıyan alçalır. Halkın malını yağma eden de, fakir düşer.”
Nasihat edenin, emr-i maruf yapanın, ilmi ile âmil olması gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “İsrâ gecesinde, (Miraca çıktığım gece) ateşten makaslarla, dudakları kesilen insanlar gördüm. Kim olduklarını sordum. Onlar da, “İyiliği emreder, kendimiz yapmazdık. Kötülükten nehyeder; fakat kendimiz sakınmazdık” diye cevap verdiler.”
adamları, bir kimsenin kusurunu, emr-i maruf için de olsa, herkesin önünde söylemezlerdi. Ortaya konuşurlardı. Çünkü, kusurlarını gizlemek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Kim arkadaşının aybını örterse, ü teâlâ da kıyamet günü, onun aybını örter. Kim de, müslüman arkadaşının aybını açığa vurursa, da onun aybını açığa vurur. Hatta evinde bile onu rezil eder.”
Birisine nasihat ederken, yaptığının yanlış olduğunu bildirilirse onun, cahil, bu hususları bilmeyen biri olduğunu söylemiş oluruz. Bu da karşımızdakini üzer.Kalbi kırılır.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Hiçbir insanın kalbini incitmemelidir! Kalb kırmaktan pek sakınınız! ü teâlâyı en ziyade inciten, küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur.
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
Geri: Önce Kendine Nasihat Et!
nasihat etmede üç şart
Herkes nasihatta, emri marufta bulunamaz. İslam büyükleri, başkalarına nasihatta bulunabilmek için üç şartın bulunmasının lazım olduğunu bildirmişlerdir: İlim, Akıl ve İhlas.
İlim sahibi olmalıdır. Anlatacağı iyiliğin iyi, kötülüğün kötü olduğuna dair muteber kitaplardan delili bulunmalıdır! Sabretmesini bilmelidir! İlmi noksan olan, tebliğ edeceğini kendisi bilmeyen ve kendi tatbik etmeyen, başkalarına doğruyu nasıl öğretebilir? Tecrübesi de yoksa, birçok yanlışlıklar yapar. Fayda yerine zarar verir.
Akıl sahibi olmalıdır. Bir kimsenin aklı az ise, nakli anlamakta aciz ise, ilmi de noksan olur. Ahmak, hizmet ediyorum diye uygunsuz işler yapar. İlm-i siyaseti bilmeyen, yumuşak söylemeyen, insanları idare etme sanatından uzak olan kimse de, fitneye sebep olur. Rıfk ile konuşmalıdır. Akıllı kimse, rıfk ile konuşur. Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın tersidir. Sert ve kaba konuşan, fitneye sebep olur. Hilm ile tatlılıkla söylemeli, şefkatle muamele etmelidir.
Bir vaiz, zalim sultan karşısında doğruyu söylemek en büyük cihad diye, Halife Memun’a, sert sözlerle nasihat vermeye başladı. Halife, “Ey vaiz, ü teâlâ, senden iyisini, benden kötüsüne gönderdiği halde, o, yumuşak konuştu” dedi. Vaiz, “Benden iyi ve senden kötü olan kimdir?” dedi. Halife, “Benden kötü olan Firavun’dur, senden iyi olan da Musa aleyhisselamdır” dedi. ü teâlâ da, Hz. Musa’ya, Firavun’la konuşurken yumuşak konuşmasını emretmiştir. (Tâhâ 44). Ahirette Firavun, “Bana sert hareket edildiği için, kabul edemedim” diyemeyecektir.
İhlaslı olmalıdır. İhlas yoksa, yaptığı işleri sırf rızası için yapmıyorsa, dünya menfaatleri için yapıyorsa, o işin hayrı olmaz.
İnsanın gördüğü günah işleyen herkese nasihat etmesi gerekmez. Bundan dolayı günaha girmez. İlim sahibi birine, biri, lüzumlu dini bir sual sorsa, o da bunu bildiği halde, hiç bir mazeret yokken gizlerse, işte o zaman günah işlemiş olur.
Âlimlerin, güçleri yettiği kadar, fitneye sebep olmadan idarecilere, emr-i maruf yapması gerekir. Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki: “Cihadın en kıymetlisi, zalim sultan yanında, hak yolu gösteren bir söz söylemektir.”
Emr-i maruf yaparken, fitne çıkarmamaya çok dikkat etmelidir. Zarar geleceği bilinirken, günah işleyene nasihat edilmez.
Herkes nasihatta, emri marufta bulunamaz. İslam büyükleri, başkalarına nasihatta bulunabilmek için üç şartın bulunmasının lazım olduğunu bildirmişlerdir: İlim, Akıl ve İhlas.
İlim sahibi olmalıdır. Anlatacağı iyiliğin iyi, kötülüğün kötü olduğuna dair muteber kitaplardan delili bulunmalıdır! Sabretmesini bilmelidir! İlmi noksan olan, tebliğ edeceğini kendisi bilmeyen ve kendi tatbik etmeyen, başkalarına doğruyu nasıl öğretebilir? Tecrübesi de yoksa, birçok yanlışlıklar yapar. Fayda yerine zarar verir.
Akıl sahibi olmalıdır. Bir kimsenin aklı az ise, nakli anlamakta aciz ise, ilmi de noksan olur. Ahmak, hizmet ediyorum diye uygunsuz işler yapar. İlm-i siyaseti bilmeyen, yumuşak söylemeyen, insanları idare etme sanatından uzak olan kimse de, fitneye sebep olur. Rıfk ile konuşmalıdır. Akıllı kimse, rıfk ile konuşur. Rıfk yumuşaklık demektir. Katılığın tersidir. Sert ve kaba konuşan, fitneye sebep olur. Hilm ile tatlılıkla söylemeli, şefkatle muamele etmelidir.
Bir vaiz, zalim sultan karşısında doğruyu söylemek en büyük cihad diye, Halife Memun’a, sert sözlerle nasihat vermeye başladı. Halife, “Ey vaiz, ü teâlâ, senden iyisini, benden kötüsüne gönderdiği halde, o, yumuşak konuştu” dedi. Vaiz, “Benden iyi ve senden kötü olan kimdir?” dedi. Halife, “Benden kötü olan Firavun’dur, senden iyi olan da Musa aleyhisselamdır” dedi. ü teâlâ da, Hz. Musa’ya, Firavun’la konuşurken yumuşak konuşmasını emretmiştir. (Tâhâ 44). Ahirette Firavun, “Bana sert hareket edildiği için, kabul edemedim” diyemeyecektir.
İhlaslı olmalıdır. İhlas yoksa, yaptığı işleri sırf rızası için yapmıyorsa, dünya menfaatleri için yapıyorsa, o işin hayrı olmaz.
İnsanın gördüğü günah işleyen herkese nasihat etmesi gerekmez. Bundan dolayı günaha girmez. İlim sahibi birine, biri, lüzumlu dini bir sual sorsa, o da bunu bildiği halde, hiç bir mazeret yokken gizlerse, işte o zaman günah işlemiş olur.
Âlimlerin, güçleri yettiği kadar, fitneye sebep olmadan idarecilere, emr-i maruf yapması gerekir. Bir hadis-i şerifte de buyuruldu ki: “Cihadın en kıymetlisi, zalim sultan yanında, hak yolu gösteren bir söz söylemektir.”
Emr-i maruf yaparken, fitne çıkarmamaya çok dikkat etmelidir. Zarar geleceği bilinirken, günah işleyene nasihat edilmez.
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
Geri: Önce Kendine Nasihat Et!
nasihat etmeyen bizden değildir
Nasihatlerin, çeşitleri, öncelikleri vardır. İslam büyükleri nasihatların dört çeşit olduğunu bildirmişlerdir.
ü teâlâ için nasihat: ü teâlânın var olduğunu, bir olduğunu, bütün kemal ve cemal sıfatlarının Onda bulunduğunu, Ona layık olmayan sıfatların, ayıpların, kusurların Onda bulunmadığını, halis niyet ile Ona ibadet etmek gerektiğini, gücü yettiği kadar
Onun rızasını almaya çalışmasını, Ona isyan edilmemesini, Onun dostlarına muhabbet, düşmanlarına muhalefet edilmesini, Ona itaat edenleri sevmeyi ve isyan edenleri sevmemeyi, nimetlerini saymayı ve bunlara şükretmeyi, bütün mahluklarına acımayı, Onda bulunmayan sıfatları Ona söylememeyi bildirmek, ü teâlâ için nasihat etmek olur.
Kur'an-ı kerim için nasihat: Kur'an-ı kerimde bildirilenlere inanmayı, emredilenleri yapmayı, kendi aklı ile, görüşü ile uydurma tercümeler yapmamayı, onu çok ve doğru olarak okumayı, ona abdestsiz el sürmek caiz olmadığını, insanlara bildirmek, Kur'an-ı kerim için nasihat etmek olur.
Resulullah için nasihat: Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerinin hepsine inanmak, hepsini beğenmek gerektiğini, Onun sünnetlerini yapmayı ve yaymayı, Onun güzel ahlakı ile huylanmayı, Al, Eshabını ve ümmetini sevmeyi bildirmek, Resulullah için nasihat olur.
İnsanlar için nasihat: İnsanlara dünyada ve ahirette faydalı olan şeyleri yapmak ve zararlı olan şeyleri yapmamak gerektiğini ve kimseye eziyet etmemeyi, kalb kırmamayı, bilmediklerini öğretmeyi, kusurlarını örtmeyi, farzları emretmeyi, haramlardan nehyetmeyi, bunların hepsini tatlılıkla bildirmeyi, küçüklere merhamet, büyüklere hürmet edilmesini, kendilerine yapılmasını istemediklerini başkalarına da yapmamalarını, onlara bedenleri ile, malları ile yardım edilmesini bildirmek de, bütün insanlar için nasihat etmek olur.
İnsanların dünya ve ahıreti saadeti için çalışmayan tehlikededir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Müslümanlara yardım etmeyen, onların iyilikleri ve rahatları için çalışmayan, onlardan değildir. Gece ve gündüz, için ve Kur'an için ve Resulullah için ve devlet reisi için ve bütün müslümanlar için nasihat etmeyen kimse de, bunlardan değildir.”
Nasihatlerin, çeşitleri, öncelikleri vardır. İslam büyükleri nasihatların dört çeşit olduğunu bildirmişlerdir.
ü teâlâ için nasihat: ü teâlânın var olduğunu, bir olduğunu, bütün kemal ve cemal sıfatlarının Onda bulunduğunu, Ona layık olmayan sıfatların, ayıpların, kusurların Onda bulunmadığını, halis niyet ile Ona ibadet etmek gerektiğini, gücü yettiği kadar
Onun rızasını almaya çalışmasını, Ona isyan edilmemesini, Onun dostlarına muhabbet, düşmanlarına muhalefet edilmesini, Ona itaat edenleri sevmeyi ve isyan edenleri sevmemeyi, nimetlerini saymayı ve bunlara şükretmeyi, bütün mahluklarına acımayı, Onda bulunmayan sıfatları Ona söylememeyi bildirmek, ü teâlâ için nasihat etmek olur.
Kur'an-ı kerim için nasihat: Kur'an-ı kerimde bildirilenlere inanmayı, emredilenleri yapmayı, kendi aklı ile, görüşü ile uydurma tercümeler yapmamayı, onu çok ve doğru olarak okumayı, ona abdestsiz el sürmek caiz olmadığını, insanlara bildirmek, Kur'an-ı kerim için nasihat etmek olur.
Resulullah için nasihat: Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerinin hepsine inanmak, hepsini beğenmek gerektiğini, Onun sünnetlerini yapmayı ve yaymayı, Onun güzel ahlakı ile huylanmayı, Al, Eshabını ve ümmetini sevmeyi bildirmek, Resulullah için nasihat olur.
İnsanlar için nasihat: İnsanlara dünyada ve ahirette faydalı olan şeyleri yapmak ve zararlı olan şeyleri yapmamak gerektiğini ve kimseye eziyet etmemeyi, kalb kırmamayı, bilmediklerini öğretmeyi, kusurlarını örtmeyi, farzları emretmeyi, haramlardan nehyetmeyi, bunların hepsini tatlılıkla bildirmeyi, küçüklere merhamet, büyüklere hürmet edilmesini, kendilerine yapılmasını istemediklerini başkalarına da yapmamalarını, onlara bedenleri ile, malları ile yardım edilmesini bildirmek de, bütün insanlar için nasihat etmek olur.
İnsanların dünya ve ahıreti saadeti için çalışmayan tehlikededir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Müslümanlara yardım etmeyen, onların iyilikleri ve rahatları için çalışmayan, onlardan değildir. Gece ve gündüz, için ve Kur'an için ve Resulullah için ve devlet reisi için ve bütün müslümanlar için nasihat etmeyen kimse de, bunlardan değildir.”
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
Geri: Önce Kendine Nasihat Et!
kötülüklere göz yumanın hali
Nasihat etmek, dinimizin çok mühim bir emridir. Gücü yeten müslümanlar, hakkı, doğruyu söylemezse, yani emr-i maruf ve nehy-i münker yapılmazsa, o ülkenin başına büyük belaların geleceğini dinimiz haber vermektedir.
İbni Abbas hazretleri, “Ya ResulAllah, içinde iyilerin de bulunduğu bir ülke helak olur mu?” diye sorunca, “Evet helak olur.” buyurdular. Sebebi sorulanca, “ü teâlâya isyan edildiğinde iyiler sükut edince, hepsi helak olur.” buyurdular.
Peygamber efendimiz yine kötülüğe mani olmakla ilgili buyurdu ki:
“ü teâlâ, bir meleğe, bir kasabanın altını üstüne getirmesini emreder. O melek, bu kasabada hiç günah işlemeyen bir zatın da olduğunu, o zatı kurtarıp kurtarmayacağını sual edince, Cenab-ı Hak, "Bütün şehir halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, bana isyan edenlere karşı yüzünü ekşitmemiştir" buyurdu.”
Hz. Âişe validemiz tarafından bildirilen bir hadis-i şerifte de, “İçinde Peygamberler gibi ibadet eden seksen bin kişi bulunan bir ülke azaba maruz kalmıştır. Çünkü onlar, için buğzetmedi, emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunmadı.”
Daha başka hadis-i şeriflerde de, iyiler, kötülükleri önlemeye muktedir iken önlemezlerse, o ülkede azabın umumi olarak geleceği bildirilmiştir. Emri maruf, yiliği emretmek, yaymak demektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
“İmkanı var iken, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan bizden değildir”
Nehy-i münker de, kötülükten sakındırmak demektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
“Şehidden üstün mücahid, emr-i maruf ve nehy-i münker yapandır.”
Kul hakkının en mühimi ve azâbı en şiddetli olanı, akrabasına, aile efradına, maiyetinde olanlara emr-i mârûf yapmamaktır. Komşuya da emr-i mârûf yapmamak en mühim bir kul hakkıdır. Bunlara güler yüz ve tatlı dil ile nasihat edilmelidir!
Komşularının günah işlediklerini görüp de, “Bana ne?” diyerek evine çekilen, uygun bir şekilde onlara nasîhat etmeyen ve kendileri ile görüşmeyen, onların Cehennemden kurtulması için yardım etmeyen mesûl olacaktır. Komşuları böyle bir kimseyi, Kıyâmet günü ü teâlâya şikâyet edeceklerdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Nice kimse, Kıyâmette komşusunun yakasına yapışıp, ‘Yâ Rabbî, buna sor ki, niçin kapısını bana kapadı. Niçin elindeki nîmetlerden bana da vermedi?’ diyecektir.”
MEHMET ORUÇ
Nasihat etmek, dinimizin çok mühim bir emridir. Gücü yeten müslümanlar, hakkı, doğruyu söylemezse, yani emr-i maruf ve nehy-i münker yapılmazsa, o ülkenin başına büyük belaların geleceğini dinimiz haber vermektedir.
İbni Abbas hazretleri, “Ya ResulAllah, içinde iyilerin de bulunduğu bir ülke helak olur mu?” diye sorunca, “Evet helak olur.” buyurdular. Sebebi sorulanca, “ü teâlâya isyan edildiğinde iyiler sükut edince, hepsi helak olur.” buyurdular.
Peygamber efendimiz yine kötülüğe mani olmakla ilgili buyurdu ki:
“ü teâlâ, bir meleğe, bir kasabanın altını üstüne getirmesini emreder. O melek, bu kasabada hiç günah işlemeyen bir zatın da olduğunu, o zatı kurtarıp kurtarmayacağını sual edince, Cenab-ı Hak, "Bütün şehir halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, bana isyan edenlere karşı yüzünü ekşitmemiştir" buyurdu.”
Hz. Âişe validemiz tarafından bildirilen bir hadis-i şerifte de, “İçinde Peygamberler gibi ibadet eden seksen bin kişi bulunan bir ülke azaba maruz kalmıştır. Çünkü onlar, için buğzetmedi, emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunmadı.”
Daha başka hadis-i şeriflerde de, iyiler, kötülükleri önlemeye muktedir iken önlemezlerse, o ülkede azabın umumi olarak geleceği bildirilmiştir. Emri maruf, yiliği emretmek, yaymak demektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
“İmkanı var iken, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan bizden değildir”
Nehy-i münker de, kötülükten sakındırmak demektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
“Şehidden üstün mücahid, emr-i maruf ve nehy-i münker yapandır.”
Kul hakkının en mühimi ve azâbı en şiddetli olanı, akrabasına, aile efradına, maiyetinde olanlara emr-i mârûf yapmamaktır. Komşuya da emr-i mârûf yapmamak en mühim bir kul hakkıdır. Bunlara güler yüz ve tatlı dil ile nasihat edilmelidir!
Komşularının günah işlediklerini görüp de, “Bana ne?” diyerek evine çekilen, uygun bir şekilde onlara nasîhat etmeyen ve kendileri ile görüşmeyen, onların Cehennemden kurtulması için yardım etmeyen mesûl olacaktır. Komşuları böyle bir kimseyi, Kıyâmet günü ü teâlâya şikâyet edeceklerdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Nice kimse, Kıyâmette komşusunun yakasına yapışıp, ‘Yâ Rabbî, buna sor ki, niçin kapısını bana kapadı. Niçin elindeki nîmetlerden bana da vermedi?’ diyecektir.”
MEHMET ORUÇ
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
:: EDEBİYAT DÜNYASI :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz