ALLAH'I ZİKRETMEK
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
ALLAH'I ZİKRETMEK
Allah'ı Zikretmek
Ebu Naim’in rivayetine göre: Hz İsa (as) havarilerine şöyle demiş: Ey havariler topluluğu, Allah ile çok konuşun! İnsanlarla çok az konuşun! Yalnız başına Allah’a münacatta bulunan kimsenin olmadığı yerde ona dua edin! (1)
Sahih bir hadiste: “Allah’ın arşının gölgesinde oturan yedi sınıftan biri de yalnız başına Allaha dua eden saygısından dolayı yaş akıtandır.” (2)
Rabbiyle beraber olma özlemini duyan rabbini zikretsin, insan çok sevdiği biriyle beraber olmasını, ona kavuşmasını çokça arzuladığı halde, çoğu zaman buna muvaffak olamıyor. Şüphesiz gerçek bir imana sahip insanlar rabbini herkesten ve her şeyden daha fazla severler. Ve yine onunla beraber olmayı da en çok sevdikleriyle beraber olmaktan daha çok isterler. Dolayısıyla rabbiyle beraber olmayı arzulayanlar rabbini zikretsinler. Buhari’nin rivayet ettiği bir hadisi kutside Allah (cc) şöyle buyurur: “O (kul) beni zikrettiği yerde onunla beraberim...” bu ruhu yaşayan, bu duyguyu yakalayan Muhammed bin nadir el Harisi’nin yanına Ebu Usame adında bir zat girer ve ona şöyle der: sen tek başına burada yalnızlık his etmiyor musun? Cevaben derki: Cenabı Hak, “beni zikredenin meclisinde hazırım” buyururken ben nasıl kendimi yalnız hissederim. (3)
Tabii bu uzlet sürekli olmamalıdır, belli bir müddet için itikaf ibadetinde olduğu gibi veya gerekirse rabbinin zikriyle şarj olmak niyetiyle bir süre için inzivaya çekilmek mümkündür. Yoksa “İnsanların arasına girip onlardan gelen sıkıntılara katlanarak insanları irşat etmek, halktan ayrılıp yalnız başına ibadete devam etmekten daha hayırlıdır.” (4)
Rivayete göre Sırrı Sakati isminde bir zat sefere çıkar, yolda ekmeğini yediği bir anda karganın biri gelir önündeki ekmekten bir parça kapar gider. Sırrı Sakati arkasından koşar, bakar ki yolun altında bulunan kör bir köpeğin ağzına verip yediriyor. Sırrı Sakati kendi kendine der: ben bir yere çekilip rabbimi hep zikredeceğim, kör köpeğin rızkını gönderen benimde rızkımı gönderir diyerek yolculuktan vazgeçer. Bu kararını uygulamaya koymadan hocam İbrahim Ethem’e danışayım der. Hocası, Allah’ın kendisine gösterdiği bu olayı yanlış yorumladığını söyler ve derki Allah bu olayı sana gösterdi ki sen kendini karga yerine koyarak çalışıp hem kendi rızkını temin etmeni hem de başkasına hele rızkını kazanmaktan aciz olanlara infakta bulunmanı anlamanı isterken, maalesef sen, kendini kör köpeğin yerine koydun der.
Evet, Allah’ın helal-haram sınırlarına riayet ederek ailesini geçindirmek için yola çıkan bir insan, cihada çıkmış gibidir, yani o zikir halindedir. Ayrıca çocuklara ve muhtaçlara infakta bulunması İslam’ın şiddetle üzerinde durduğu kulluk görevlerimizdendir. İslam’da ruhbaniyet yoktur. İslam’ın ruhbaniyeti cihattır. Bununla birlikte İslam inzivaya çekilmeyi büsbütün ihmal etmemiştir. Bu inzivaya itikâf adını vermiştir. Allah resulü (sav) oruç farz olduktan sonra Ramazan Ayının son on günlerinde itikâfa girer rabbini zikrederdi. İtikâf: dünyadan, masivadan, hatta aile ve çocuklarından uzaklaşıp bir müddet rabbiyle baş başa kalarak ilahi muhabbeti ve aşkı ruhunda, gönlünde depolamak ve ilahi enerjiyle şarj olmaktır.
Bir ayette: “Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim .”(5)
Rabbimizin bizi anmasını, unutmamasını istiyorsak O’nu zikredelim. Nasıl zikredelim? Babalarınızı zikrettiğiniz gibi hatta ondan daha iyi ve daha fazla zikredin. (6)
Hani babası ölmüş, mağazalar, daireler bırakmış, bağ bahçeler, paralar, dövizler bırakmış, ikide bir, rahmetli bize servet bıraktı öyle gitti, hele görseydiniz babam rahmetli ne adamdı! Rahmetli babam gibisi yoktu, şeklinde babalarını yâd edip duruyorsunuz. Onların size yaptıkları iyilikleri unutmuyor, hep dile getiriyor ve onları övüyorsunuz. Bari Allah’ı da öyle zikredin. Allah’ın size iyilikleri yok mu? Aslında babalarınızın size bıraktığı mal mülk servet Allah’ın malıdır. Size yaptıkları iyilikler Allah’tan gelen iyiliklerdir.
Bütün nimetlerin iyiliklerin hakiki sahibi Allah’tır. Çünkü babalarınızı yaratan, onların size bıraktıkları servetin asıl sahibi Allah(cc) tır. Siz kendiniz de Allah’ınsınız, öyle ise Allah’ı daha fazla zikredin, babalarınıza teşekkür ve onlara dua ederken, asıl mal sahibi olan Allah’ı unutmayın, O’na hamd edin, O’na teşekkür borçlu olduğunuzu unutmayın.
Sabit el-Benani demiş: Rabbimin beni ne zaman zikredeceğini bilirim, insanlar onun bu sözünden ürkmüşler ve nasıl bilirsin, demişler. O da: ben onu zikrettiğim zaman beni zikrediyor.” demiş.
Rabbimizi zikredelim de ne zaman zikredelim? Cevaben Rabbimiz şöyle buyurur: “Onlar ki ayakta, oturarak ve yanları üzerinde Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler.” (7)
Yani her hal-u karda rabbimizden kopuk ve ondan gaflet hali içinde yaşamamaktır.
Yemek anındaki zikir, besmele ile başlamak, yemek esnasında Allah’ın nimetlerini tefekkür etmek, Allah’ın kudret kazanında pişmiş karpuzu, muzu, narı büyük bir sanat eseri dizilmiş habbeler ve aralarındaki zarı vs, gıda olarak bize takdim ettiği yiyecekler üzerinde düşünüp harika sanatını temaşa edip O’nun vahdaniyetini kudretini düşünmek ve sağ el ile yemek, acıkmadan oturmamak, doymadan kalkmak, fakirleri sofrada bulundurmak, yemekten sonra: elhamdulillahillezi at’amena ve sakana ve cealena minel müslimin= bizi yediren, içiren, Müslümanlardan kılan Allah’a hamdolsun diyerek o anki zikrini eda etmektir.
Elbise giydiğimizde zikir: temiz ve vücut hatlarımızı göstermeyecek şekilde giyinmek modayı takip değil İslam’ı takip etmek, israfa kaçmamaya dikkat etmek, çünkü bazı insanlar var 100 kravatı, 20 takımı ve bir o kadar ayakkabısı, 40 çantası ve daha nice şeyler... gibi israfın içindedirler. Bir ayette yüce Allah: “zikrim için namazı ikame et” der. ( Bu ayetin üç anlama geldiğini söylüyor müfessirlerimiz
1- Beni zikretmek, anmak, unutmamak için namaz kıl! Gerçekten namaz kulu Allah ile buluşturan, kulluk biatini tazeleyen, insanın gönlünde huzur ve sükunet oluşturan, heyecanlı ve duygulu anlar yaşatan mukaddes ve mübarek anlardır.
Karadavi, el-İbadeh fil İslam adlı eserinde: Ebu Hanife’nin namaz zikrinden yakaladığı huşu ve duygusal hazzını dile getirirken şunu söylüyor: Ebu Hanife, cemaatle namaz kıldığı bir anda, tavanın direkleri arasından bir yılan görünür. İnsanlar namazı bırakıp dışarı kaçıyorlar. Ebu Hanife selam verince, bakar ki herkes namazı bırakmış, dışarıda birbirleriyle heyecanlı bir şekilde konuşuyorlar. Ebu Hanife namazı niçin bıraktıklarını sorunca, bir yılanın ortaya çıktığını, herkesin korkudan dışarıya fırladıklarını söylüyor ve senin haberin olmadı mı dediklerinde, hayır! Vallahi benim ne yılanın zuhurundan, ne de sizin dışarı kaçmanızdan haberim oldu. Anlaşılıyor ki, İmam kendini namazın huşuuna, ilahi dergâhın mesti hayranına kendisini öyle kaptırmış ki, fizik âleminden olup bitenlerden tamamen habersiz hale gelmiştir.
Hz Ali bin Ebu Talip de, namaz vaktinde kendisini bir titreme alır ve yüzü sararır. O’na: ya Emir el Müminin ne oldu sana, dediklerinde onlara şöyle der: Allah’ın göklere yere ve dağlara arz edip onların da korkup taşımasından sakındıkları ve insanların yüklendiği emaneti yerine getirme zamanı geldiği içindir. (9)
2- İkinci anlamı da: namazı unutur veya uykuda kalırsanız namazınızı kaza ediniz demektir. Hz Enes’ten: Allah resulü buyurdu: “kim uykuda kalıp namazını kılmazsa yada unutursa bunun kefareti hatırladığı zaman onu kılmasıdır. Bundan başka namazın keffareti yoktur.” (10)
3- “Zikrim için namazı ikame et” mealli ayetin üçüncü anlamı da: benim seni hatırlamam için namaz kıl! Şu ayette bu manayı teyit etmektedir. Mealen: “Namazı ikame et, kuşkusuz namaz hayâsızlıklardan, kötülüklerden alıkoyar. Allah’ın zikri daha büyüktür.” (11)
Yani namaz kılmakla Allah’ın sizi zikretmesi (anması), namazın kötülük ve hayâsızlıklardan korumasından daha büyük bir manevi kazançtır. Başka bir ifade ile Allah’ın kulunu zikretmesi, kulun Allah’ı zikretmesinden daha büyüktür.
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Peygamberimiz (sav) “cennet bahçelerine uğradığınız zaman nimetlerinden bolca yararlanın” buyurdu. Ben Ey Allah’ın resulü cennet bahçelerinden maksat nedir, diye sordum: ‘camilerdir’ buyurdu. Camii nedir? Dedim. “Subhanallahi vel hamdu lillahi vela ilahe illalahu vallahu Ekber”dir, buyurdu. (12)
Yine başka bir hadiste: Amellerin hangisi Allah’a daha sevimlidir, diye sorulunca, Allah resulü buyurdu: ölünceye kadar dil ile sürekli Allah’ı zikretmektir. (13)
Dilimizi daima Allah’ın zikriyle kımıldatırsak, dilimiz gıybet ve lüzumsuz şeylerden korunmuş olmakla birlikte Allah’ın zikriyle meşgul olduğu için kalbimize, gönlümüze, ilahi bir feyz, nurani bir duygu hâkim olur. Bu zikir sayesinde rabbimize daha çok yakın olduğumuzu ve yakın oldukça da ona karşı saygımız sevdamızın arttığını hissederiz.
Peygamberimiz (sav): “Benim ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en efdal zikir: ‘kim la ilahe illallahu vahdehu la şerike leh lehul mülkü ve lehul hamdu ve huve ala kulli şey’in kadir’dir. Kim her gün yüz defa derse, on köle azat etmiş gibi ecrini alır, yüz sevap verilir, yüz günah affedilir, o gün akşama kadar şeytanın şerrinden emin olur. Hiç kimse onun yaptığı bu amelinden daha iyisini yapmamıştır. Meğer başkası onun yaptığı bu amelinden daha fazlasını yapmış ola.” (14)
Manasını anlayarak anlamını yaşayarak getirilen tevhit kelimesinin mizandaki ağırlığına denk hiçbir ağırlık yoktur. Nese-i, ibni Hibban ve Hakimin rivayet ettikleri bir hadiste : “Yedi kat gök, yedi kat yer terazinin bir kefesine, kelime-i tevhit öbür kefesine konulsa, tevhit kelimesi daha ağır gelir.
Kul şuurlu olarak getirdiği tevhit kelimesiyle elde ettiği sahih akidesini şirk murdarlığıyla kirletmeden tevhit inancı üzerine ölürse, Allah’ın affına mazhar olduğunu ifade eden şu Kutsi Hadis ne kadar da sevindiricidir. “Allah (cc) buyurdu: Ey âdemoğlu, eğer sen, yer küresi kadar günahlarla bana gelir de, sonra bana şirk koşmamış olarak karşıma çıkarsan, ben de, yer küresi kadar bir bağışla seni bağışlarım.” (15)
Bir ayeti celile de: mealen “İhsanın cezası (karşılığı) başka değil, ancak ihsandır.” (16) Ayette geçen birinci ihsan’ın anlamı; dünyada getirilen ‘tevhit kelimesi’. İkinci ihsan’ın anlamı ise ahrette karşılığında verilen cennet olduğu diye yorumlanmıştır. Peygamberimizin zikirleri arasında tek bir kelimeyi tekrarlayarak zikir yaptığını bilmiyorum. Mesela günümüzde bazıları lafzallahı Allah! Allah! Diyerek tekrarladıkları gibi peygamberimizin zikirleri en az bir cümle idi. Yani bir dua, bir tesbih, bir tehlil ifade eden cümlelerden ibaretti.
Ayrıca yüksek sesle yapılan zikirden dolayı peygamber efendimiz uyarıda bulunurdu. Ebu Musa el Eşari anlatıyor: peygamber efendimiz Hayber’e savaşa giderken askerler bir vadiye geldiklerinde, yüksek sesle Allah-u Ekber, Allah-u Ekber diye tekbir almışlardı. Bunun üzerine peygamber efendimiz (sav) askerlere: “Kendinizi tutun! Siz bir sağıra veya gaibe dua etmiyorsunuz. Siz, sizinle beraber olan, çok yakın ve her şeyi işiten birine dua ediyorsunuz.” (17)
Yüce Allah bununla ilgili şu ayetlerinde bu gerçeği şöyle vurguluyor: “Rabbini, içinde yakararak, sözü bağırarak değil, korku duygusuyla sabah akşam zikret! Gafillerden olma!>” (18)
“Rabbinize bir yakarışla gizli bir şekilde dua edin, zira O,aşırıları sevmez.” (19)
Rabbimizden zikir ehli olarak yaşamayı dua ile temenni ederiz…
AMİN AMİN AMİN
Ebu Naim’in rivayetine göre: Hz İsa (as) havarilerine şöyle demiş: Ey havariler topluluğu, Allah ile çok konuşun! İnsanlarla çok az konuşun! Yalnız başına Allah’a münacatta bulunan kimsenin olmadığı yerde ona dua edin! (1)
Sahih bir hadiste: “Allah’ın arşının gölgesinde oturan yedi sınıftan biri de yalnız başına Allaha dua eden saygısından dolayı yaş akıtandır.” (2)
Rabbiyle beraber olma özlemini duyan rabbini zikretsin, insan çok sevdiği biriyle beraber olmasını, ona kavuşmasını çokça arzuladığı halde, çoğu zaman buna muvaffak olamıyor. Şüphesiz gerçek bir imana sahip insanlar rabbini herkesten ve her şeyden daha fazla severler. Ve yine onunla beraber olmayı da en çok sevdikleriyle beraber olmaktan daha çok isterler. Dolayısıyla rabbiyle beraber olmayı arzulayanlar rabbini zikretsinler. Buhari’nin rivayet ettiği bir hadisi kutside Allah (cc) şöyle buyurur: “O (kul) beni zikrettiği yerde onunla beraberim...” bu ruhu yaşayan, bu duyguyu yakalayan Muhammed bin nadir el Harisi’nin yanına Ebu Usame adında bir zat girer ve ona şöyle der: sen tek başına burada yalnızlık his etmiyor musun? Cevaben derki: Cenabı Hak, “beni zikredenin meclisinde hazırım” buyururken ben nasıl kendimi yalnız hissederim. (3)
Tabii bu uzlet sürekli olmamalıdır, belli bir müddet için itikaf ibadetinde olduğu gibi veya gerekirse rabbinin zikriyle şarj olmak niyetiyle bir süre için inzivaya çekilmek mümkündür. Yoksa “İnsanların arasına girip onlardan gelen sıkıntılara katlanarak insanları irşat etmek, halktan ayrılıp yalnız başına ibadete devam etmekten daha hayırlıdır.” (4)
Rivayete göre Sırrı Sakati isminde bir zat sefere çıkar, yolda ekmeğini yediği bir anda karganın biri gelir önündeki ekmekten bir parça kapar gider. Sırrı Sakati arkasından koşar, bakar ki yolun altında bulunan kör bir köpeğin ağzına verip yediriyor. Sırrı Sakati kendi kendine der: ben bir yere çekilip rabbimi hep zikredeceğim, kör köpeğin rızkını gönderen benimde rızkımı gönderir diyerek yolculuktan vazgeçer. Bu kararını uygulamaya koymadan hocam İbrahim Ethem’e danışayım der. Hocası, Allah’ın kendisine gösterdiği bu olayı yanlış yorumladığını söyler ve derki Allah bu olayı sana gösterdi ki sen kendini karga yerine koyarak çalışıp hem kendi rızkını temin etmeni hem de başkasına hele rızkını kazanmaktan aciz olanlara infakta bulunmanı anlamanı isterken, maalesef sen, kendini kör köpeğin yerine koydun der.
Evet, Allah’ın helal-haram sınırlarına riayet ederek ailesini geçindirmek için yola çıkan bir insan, cihada çıkmış gibidir, yani o zikir halindedir. Ayrıca çocuklara ve muhtaçlara infakta bulunması İslam’ın şiddetle üzerinde durduğu kulluk görevlerimizdendir. İslam’da ruhbaniyet yoktur. İslam’ın ruhbaniyeti cihattır. Bununla birlikte İslam inzivaya çekilmeyi büsbütün ihmal etmemiştir. Bu inzivaya itikâf adını vermiştir. Allah resulü (sav) oruç farz olduktan sonra Ramazan Ayının son on günlerinde itikâfa girer rabbini zikrederdi. İtikâf: dünyadan, masivadan, hatta aile ve çocuklarından uzaklaşıp bir müddet rabbiyle baş başa kalarak ilahi muhabbeti ve aşkı ruhunda, gönlünde depolamak ve ilahi enerjiyle şarj olmaktır.
Bir ayette: “Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim .”(5)
Rabbimizin bizi anmasını, unutmamasını istiyorsak O’nu zikredelim. Nasıl zikredelim? Babalarınızı zikrettiğiniz gibi hatta ondan daha iyi ve daha fazla zikredin. (6)
Hani babası ölmüş, mağazalar, daireler bırakmış, bağ bahçeler, paralar, dövizler bırakmış, ikide bir, rahmetli bize servet bıraktı öyle gitti, hele görseydiniz babam rahmetli ne adamdı! Rahmetli babam gibisi yoktu, şeklinde babalarını yâd edip duruyorsunuz. Onların size yaptıkları iyilikleri unutmuyor, hep dile getiriyor ve onları övüyorsunuz. Bari Allah’ı da öyle zikredin. Allah’ın size iyilikleri yok mu? Aslında babalarınızın size bıraktığı mal mülk servet Allah’ın malıdır. Size yaptıkları iyilikler Allah’tan gelen iyiliklerdir.
Bütün nimetlerin iyiliklerin hakiki sahibi Allah’tır. Çünkü babalarınızı yaratan, onların size bıraktıkları servetin asıl sahibi Allah(cc) tır. Siz kendiniz de Allah’ınsınız, öyle ise Allah’ı daha fazla zikredin, babalarınıza teşekkür ve onlara dua ederken, asıl mal sahibi olan Allah’ı unutmayın, O’na hamd edin, O’na teşekkür borçlu olduğunuzu unutmayın.
Sabit el-Benani demiş: Rabbimin beni ne zaman zikredeceğini bilirim, insanlar onun bu sözünden ürkmüşler ve nasıl bilirsin, demişler. O da: ben onu zikrettiğim zaman beni zikrediyor.” demiş.
Rabbimizi zikredelim de ne zaman zikredelim? Cevaben Rabbimiz şöyle buyurur: “Onlar ki ayakta, oturarak ve yanları üzerinde Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler.” (7)
Yani her hal-u karda rabbimizden kopuk ve ondan gaflet hali içinde yaşamamaktır.
Yemek anındaki zikir, besmele ile başlamak, yemek esnasında Allah’ın nimetlerini tefekkür etmek, Allah’ın kudret kazanında pişmiş karpuzu, muzu, narı büyük bir sanat eseri dizilmiş habbeler ve aralarındaki zarı vs, gıda olarak bize takdim ettiği yiyecekler üzerinde düşünüp harika sanatını temaşa edip O’nun vahdaniyetini kudretini düşünmek ve sağ el ile yemek, acıkmadan oturmamak, doymadan kalkmak, fakirleri sofrada bulundurmak, yemekten sonra: elhamdulillahillezi at’amena ve sakana ve cealena minel müslimin= bizi yediren, içiren, Müslümanlardan kılan Allah’a hamdolsun diyerek o anki zikrini eda etmektir.
Elbise giydiğimizde zikir: temiz ve vücut hatlarımızı göstermeyecek şekilde giyinmek modayı takip değil İslam’ı takip etmek, israfa kaçmamaya dikkat etmek, çünkü bazı insanlar var 100 kravatı, 20 takımı ve bir o kadar ayakkabısı, 40 çantası ve daha nice şeyler... gibi israfın içindedirler. Bir ayette yüce Allah: “zikrim için namazı ikame et” der. ( Bu ayetin üç anlama geldiğini söylüyor müfessirlerimiz
1- Beni zikretmek, anmak, unutmamak için namaz kıl! Gerçekten namaz kulu Allah ile buluşturan, kulluk biatini tazeleyen, insanın gönlünde huzur ve sükunet oluşturan, heyecanlı ve duygulu anlar yaşatan mukaddes ve mübarek anlardır.
Karadavi, el-İbadeh fil İslam adlı eserinde: Ebu Hanife’nin namaz zikrinden yakaladığı huşu ve duygusal hazzını dile getirirken şunu söylüyor: Ebu Hanife, cemaatle namaz kıldığı bir anda, tavanın direkleri arasından bir yılan görünür. İnsanlar namazı bırakıp dışarı kaçıyorlar. Ebu Hanife selam verince, bakar ki herkes namazı bırakmış, dışarıda birbirleriyle heyecanlı bir şekilde konuşuyorlar. Ebu Hanife namazı niçin bıraktıklarını sorunca, bir yılanın ortaya çıktığını, herkesin korkudan dışarıya fırladıklarını söylüyor ve senin haberin olmadı mı dediklerinde, hayır! Vallahi benim ne yılanın zuhurundan, ne de sizin dışarı kaçmanızdan haberim oldu. Anlaşılıyor ki, İmam kendini namazın huşuuna, ilahi dergâhın mesti hayranına kendisini öyle kaptırmış ki, fizik âleminden olup bitenlerden tamamen habersiz hale gelmiştir.
Hz Ali bin Ebu Talip de, namaz vaktinde kendisini bir titreme alır ve yüzü sararır. O’na: ya Emir el Müminin ne oldu sana, dediklerinde onlara şöyle der: Allah’ın göklere yere ve dağlara arz edip onların da korkup taşımasından sakındıkları ve insanların yüklendiği emaneti yerine getirme zamanı geldiği içindir. (9)
2- İkinci anlamı da: namazı unutur veya uykuda kalırsanız namazınızı kaza ediniz demektir. Hz Enes’ten: Allah resulü buyurdu: “kim uykuda kalıp namazını kılmazsa yada unutursa bunun kefareti hatırladığı zaman onu kılmasıdır. Bundan başka namazın keffareti yoktur.” (10)
3- “Zikrim için namazı ikame et” mealli ayetin üçüncü anlamı da: benim seni hatırlamam için namaz kıl! Şu ayette bu manayı teyit etmektedir. Mealen: “Namazı ikame et, kuşkusuz namaz hayâsızlıklardan, kötülüklerden alıkoyar. Allah’ın zikri daha büyüktür.” (11)
Yani namaz kılmakla Allah’ın sizi zikretmesi (anması), namazın kötülük ve hayâsızlıklardan korumasından daha büyük bir manevi kazançtır. Başka bir ifade ile Allah’ın kulunu zikretmesi, kulun Allah’ı zikretmesinden daha büyüktür.
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Peygamberimiz (sav) “cennet bahçelerine uğradığınız zaman nimetlerinden bolca yararlanın” buyurdu. Ben Ey Allah’ın resulü cennet bahçelerinden maksat nedir, diye sordum: ‘camilerdir’ buyurdu. Camii nedir? Dedim. “Subhanallahi vel hamdu lillahi vela ilahe illalahu vallahu Ekber”dir, buyurdu. (12)
Yine başka bir hadiste: Amellerin hangisi Allah’a daha sevimlidir, diye sorulunca, Allah resulü buyurdu: ölünceye kadar dil ile sürekli Allah’ı zikretmektir. (13)
Dilimizi daima Allah’ın zikriyle kımıldatırsak, dilimiz gıybet ve lüzumsuz şeylerden korunmuş olmakla birlikte Allah’ın zikriyle meşgul olduğu için kalbimize, gönlümüze, ilahi bir feyz, nurani bir duygu hâkim olur. Bu zikir sayesinde rabbimize daha çok yakın olduğumuzu ve yakın oldukça da ona karşı saygımız sevdamızın arttığını hissederiz.
Peygamberimiz (sav): “Benim ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en efdal zikir: ‘kim la ilahe illallahu vahdehu la şerike leh lehul mülkü ve lehul hamdu ve huve ala kulli şey’in kadir’dir. Kim her gün yüz defa derse, on köle azat etmiş gibi ecrini alır, yüz sevap verilir, yüz günah affedilir, o gün akşama kadar şeytanın şerrinden emin olur. Hiç kimse onun yaptığı bu amelinden daha iyisini yapmamıştır. Meğer başkası onun yaptığı bu amelinden daha fazlasını yapmış ola.” (14)
Manasını anlayarak anlamını yaşayarak getirilen tevhit kelimesinin mizandaki ağırlığına denk hiçbir ağırlık yoktur. Nese-i, ibni Hibban ve Hakimin rivayet ettikleri bir hadiste : “Yedi kat gök, yedi kat yer terazinin bir kefesine, kelime-i tevhit öbür kefesine konulsa, tevhit kelimesi daha ağır gelir.
Kul şuurlu olarak getirdiği tevhit kelimesiyle elde ettiği sahih akidesini şirk murdarlığıyla kirletmeden tevhit inancı üzerine ölürse, Allah’ın affına mazhar olduğunu ifade eden şu Kutsi Hadis ne kadar da sevindiricidir. “Allah (cc) buyurdu: Ey âdemoğlu, eğer sen, yer küresi kadar günahlarla bana gelir de, sonra bana şirk koşmamış olarak karşıma çıkarsan, ben de, yer küresi kadar bir bağışla seni bağışlarım.” (15)
Bir ayeti celile de: mealen “İhsanın cezası (karşılığı) başka değil, ancak ihsandır.” (16) Ayette geçen birinci ihsan’ın anlamı; dünyada getirilen ‘tevhit kelimesi’. İkinci ihsan’ın anlamı ise ahrette karşılığında verilen cennet olduğu diye yorumlanmıştır. Peygamberimizin zikirleri arasında tek bir kelimeyi tekrarlayarak zikir yaptığını bilmiyorum. Mesela günümüzde bazıları lafzallahı Allah! Allah! Diyerek tekrarladıkları gibi peygamberimizin zikirleri en az bir cümle idi. Yani bir dua, bir tesbih, bir tehlil ifade eden cümlelerden ibaretti.
Ayrıca yüksek sesle yapılan zikirden dolayı peygamber efendimiz uyarıda bulunurdu. Ebu Musa el Eşari anlatıyor: peygamber efendimiz Hayber’e savaşa giderken askerler bir vadiye geldiklerinde, yüksek sesle Allah-u Ekber, Allah-u Ekber diye tekbir almışlardı. Bunun üzerine peygamber efendimiz (sav) askerlere: “Kendinizi tutun! Siz bir sağıra veya gaibe dua etmiyorsunuz. Siz, sizinle beraber olan, çok yakın ve her şeyi işiten birine dua ediyorsunuz.” (17)
Yüce Allah bununla ilgili şu ayetlerinde bu gerçeği şöyle vurguluyor: “Rabbini, içinde yakararak, sözü bağırarak değil, korku duygusuyla sabah akşam zikret! Gafillerden olma!>” (18)
“Rabbinize bir yakarışla gizli bir şekilde dua edin, zira O,aşırıları sevmez.” (19)
Rabbimizden zikir ehli olarak yaşamayı dua ile temenni ederiz…
AMİN AMİN AMİN
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
Geri: ALLAH'I ZİKRETMEK
Aminnnnnnnnnn
esratkea- Mesaj Sayısı : 153
Nerden : istanbul
Rep :
Points : 90
Kayıt tarihi : 25/09/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz