ÖLÜME GÜLEREK GİDENLER
1 sayfadaki 1 sayfası
ÖLÜME GÜLEREK GİDENLER
ÖLÜME GÜLEREK GİDENLER
Çanakkale Savaşı gerçek mânâda bir destandır. Bu destanın bir tarafında yokluklar içinde çırpınan bir Osmanlı Devleti, diğer tarafında ise bütün teknik imkânlara sahip İtilaf devletleri vardı. Osmanlı Devleti'ndeki Alman Danışma Kurulu Başkanı Mareşal Liman von Sanders hatıralarında şöyle diyor:
"... Türklerin çoğu yarı çıplak, yarı açtılar. Haftada bir öğün, kemikli bir et par-çası verilebiliyordu. Bitkisel yağda haşlanmış buğday kırığı yiyorlar, sıhhi vasıflardan mahrum suları içiyorlar-dı... Acıktıklarında bile düşmandan ele geçirdikleri et konservelerini, domuz eti korkusu ile yemiyorlardı; çün-kü maddî açlığa ve perişanlığa rağmen, manevî bir güçleri ve sağlam bir ruh yapıları vardı... Taş üzerinde yatı-yor, güneşe, fırtınalara, soğuğa ve yağmura karşı korumasız çamur ve toz içinde günler geçiriyor, fakat dün-yanın bütün vasıta ve imkânlarına sahip düşmanları ile aslanlar gibi savaşıyorlardı... Ölüme bu kadar gülerek giden başka bir millet yoktur... Allah adını yürekten tekrarlayarak saldırganın üzerine saldırıyorlardı..."
Başka bir Alman subayının kaleminden:
"... Elde, tel engeli yapacak dikenli tel, sığınak yapacak kereste yoktu. Erat için istenen sayıda haki üniforma bulunamamıştı. Birliklerin büyük bölümü kaputsuzdu. Özellikle ayakkabı yokluğu duyuluyordu... Eratın çoğu çarık giyiyordu. Hatta askerler kum torbası için gönderi-len çuvalları keserek giyecek yapmak zorunda kalıyorlardı...”
Çanakkale Savaşı gerçek mânâda bir destandır. Bu destanın bir tarafında yokluklar içinde çırpınan bir Osmanlı Devleti, diğer tarafında ise bütün teknik imkânlara sahip İtilaf devletleri vardı. Osmanlı Devleti'ndeki Alman Danışma Kurulu Başkanı Mareşal Liman von Sanders hatıralarında şöyle diyor:
"... Türklerin çoğu yarı çıplak, yarı açtılar. Haftada bir öğün, kemikli bir et par-çası verilebiliyordu. Bitkisel yağda haşlanmış buğday kırığı yiyorlar, sıhhi vasıflardan mahrum suları içiyorlar-dı... Acıktıklarında bile düşmandan ele geçirdikleri et konservelerini, domuz eti korkusu ile yemiyorlardı; çün-kü maddî açlığa ve perişanlığa rağmen, manevî bir güçleri ve sağlam bir ruh yapıları vardı... Taş üzerinde yatı-yor, güneşe, fırtınalara, soğuğa ve yağmura karşı korumasız çamur ve toz içinde günler geçiriyor, fakat dün-yanın bütün vasıta ve imkânlarına sahip düşmanları ile aslanlar gibi savaşıyorlardı... Ölüme bu kadar gülerek giden başka bir millet yoktur... Allah adını yürekten tekrarlayarak saldırganın üzerine saldırıyorlardı..."
Başka bir Alman subayının kaleminden:
"... Elde, tel engeli yapacak dikenli tel, sığınak yapacak kereste yoktu. Erat için istenen sayıda haki üniforma bulunamamıştı. Birliklerin büyük bölümü kaputsuzdu. Özellikle ayakkabı yokluğu duyuluyordu... Eratın çoğu çarık giyiyordu. Hatta askerler kum torbası için gönderi-len çuvalları keserek giyecek yapmak zorunda kalıyorlardı...”
VUSLATZELİHA- Mesaj Sayısı : 182
Nerden : ANKARA
Rep :
Points : 30
Kayıt tarihi : 31/07/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz