Ölüm Ötesi
1 sayfadaki 1 sayfası
Ölüm Ötesi
Ölüm Ötesi
Köyümüzdeki mezarlığın yanından geçerken minik minik mezarlar dikkatimi çekti. Mezarlığın taş duvarına yaslanarak o mezarlara dalıp gittim. Ansızın o minik mezarın üzerinde toprak oynayan minik bir çocuk gördüm.
Çocuk toprağın içine elini sokuyor ve üzerinden diğer eliyle bastırıp küçük küçük evler yapıyordu. Yanındaki mezarın üstünde bir başka çocuk mışıl mışıl uyuyordu. Başka bir çocuk topraktan ev yapan çocuğun yanına geldi ve o da toprakla oynamaya başladı. Şaşırmıştım ve hiçbir korku hissetmiyordum. Sonra diğer mezarlara kafamı çevirdim. Mezarlığın içi bir anda kalabalık bir bekleme salonunu andıran bir hale dönmüştü.
Mezarlardan korkmazdım, babam �oğlum insanın ölüsünden korkulmaz, sen dirilerden kork� derdi onun o sözünü hatırlar ve içime serin bir su serpilirdi. Ama hiç böyle bir şeyi ne duymuş ne de görmüştün daha önce. Bütün ölüler mezarlarının başında kimi oturmuş elleri iki başının arasında kimi başı yerde kabrinin etrafında dolaşıyor kimi ise uzanmış mezarının üzerine ehli keyif bir halde çevreye bakınıyordu. Ve hepsinin yüzünde bir sabırsızlık vardı. Kiminin yüzünde asılacak idamlık mahkum sabırsızlığı �bitsin bir an önce� dercesine. Kiminin gurbetten gelecek çocuğunu bekleyen annenin sabırsızlığı vardı yüzlerinde. Ama hepsi sabırsız görünüyorlardı.
Sadece çocuklar yine çocuktular ve mezarlarının topraklarıyla oynuyorlardı hiçbir şeyi umursamaz halleriyle. Ansızın bütün kalabalık bir anda mezarlığın arka tarafından geçen yola doru irkildi. Hepsi mezarlığın duvarına yaslanıp ellerini yola doğru uzatıyorlardı. Ben ölülerin seslerini bile duyabiliyordum ama korkmuyordum. Şaşkın şaşkın onları izliyordum. Kısa bir süre sonra birinin o yoldan mezarlığa doğru geldiğini gördüm. Kişi elinde küçük bir çanta dudağında bir ıslıkla mezarlığa yaklaşıyordu. Mezarlıktaki herkes o kişi yaklaştıkça daha da heyecanlanıyor ve daha çok mezarlığın duvarından dışarıya doğru sarkıyorlardı bazıları o kadar çok sarkıyorlardı ki, neredeyse geçen adamın yakasından tutacak kadar yaklaşıyorlardı. Adam dudağındaki ıslığın sesini daha da çok çıkartmaya başlamıştı. Sanki ona değmeye çalışan ona yalvaran bir şeyler isteyen mezarlık sakinlerini hissediyordu adam.
Adam adımlarını daha da hızlı atmaya ve ıslığı daha da hareketli çalmaya başladı. Mezarlık sakinleri artık bir birini ezecekmiş gibi adama doğru hamle yapıyorlardı. Adam mezarlığın sonuna geldiğinde kalabalık birer ikişer azalmaya eksilmeye başladı. Adam mezarlığı geçmiş ıslığın sesini kısmış adımlarını küçültmüştü. Mezarlığın sonunda kalanlar dizlerinin üzerine çöküp üzgün bir yüz ifadesiyle yerde kaldılar.
Yine herkes kendi mezarının başına gelip aynı yaptıkları şeyleri yapmaya devam etmeye başladılar. Çocuklar olan bitenlerden habersiz oyunlarına devam ediyorlardı.
Aklıma takıldı. Acaba o adamdan ne istiyorlardı. Ona dokunmak mıydı amaç? Yoksa elindeki poşette onlar için çok kıymetli bir şey mi? Vardı.
Merak içinde onları izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Eve ve çok geç kalmıştım. Hemen ellerimi açıp bir fatiha okuyup öyle geçeyim dedim. Gördükten sonra hiçbir mezarı okumadan geçmezdim. Nefesimi içime çektim ki o mahşeri kalabalık birden üzerime yürüdü. Hepsi birden üzerime doğru koşamaya başladılar. Bir birleriyle yarışarak bütün kalabalık etrafımı çevirdi. Nefesim içimde kalmış ve olanları heyecan ve korku içinde izliyordum. Hepsi gözümün içine sessizce bakıyor ve çektiğim nefesi vermemi bekliyorlardı. Soluk gözlerinde ışıltı yoktu ve donuk bir bakışla sabırsızlanıyorlardı o kısa süre içinde.
Hemen şoku üzerimden atıp başladım okumaya. Ağzımdan çıkan ses büyük bir ışık olarak üzerlerine gidiyordu o ışığın altında kalan her sakin yüzünde tatlı bir tebessümle yüzüme bakmaya başlıyordu. Duam bittiğinde mezarlığın tamamı o ışıkla dolmuştu. Hepsi huzurlu bir şekilde sakince mezarlarının yanına doğru ilerlediler. Sonra kalabalık dağıldı etrafımdan ben şaşkınlıktan ve heyecandan donup kalmıştım olduğum yerde.
Kalabalık dağılınca ortada tek bir kişi kalmış ve yüzüme bakıyordu. O kadar geçek o kadar net görüyordum ki her şeyi acaba ben öldüm mü? Diye aklımdan geçirdim. Fakat serin esen rüzgarı yüzümde hissediyordum ve ufak bir üşüme giriyordu içime ama korkmuyordum. O tek başına kalan kişi küçükken kucağından hiç inmediğim babaannemdi yüzünde tatlı bir tebessümle bana bakıyordu. Bana o tatlı tebessümle �bir daha ne zaman gelirsin?� Dedi. Benimde aklıma refleksle üstad M.Akifin sözü geldi �Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın diye mırıldandım içimden. Yavaş ve ufak adımlarla atarak uzaklaşırken mezarlıktan hala kim bilir, kim bilir diye mırıldanıyordum. Birden aklıma yine mezarlık geldi arkama dönüp baktığımda bütün mezarlar boştu o kalabalığı artık göremiyordum. Tüm sessizliği ve yalnızlığıyla mezar taşları ve toprak yığınları görünüyordu geride.
Ben adımlarımı büyütüp eve geç kalmışlığın acelesiyle hızlı hızlı adımlar atarken, oradaki sessiz sedasız yatan insanlara küçük bir dua okumanın onlar için ne kadar çok değerli ve önemli olduğunu düşünüyordum� Benim için küçük bir mırıltıydı dua okumak, belki çok kolay ve çok basit bir şeydi, ama onlar için hiçbir şarkının hiçbir güzel sözün hiçbir altın inci mercanın küçük bir dua kadar değeri yoktu�
Köyümüzdeki mezarlığın yanından geçerken minik minik mezarlar dikkatimi çekti. Mezarlığın taş duvarına yaslanarak o mezarlara dalıp gittim. Ansızın o minik mezarın üzerinde toprak oynayan minik bir çocuk gördüm.
Çocuk toprağın içine elini sokuyor ve üzerinden diğer eliyle bastırıp küçük küçük evler yapıyordu. Yanındaki mezarın üstünde bir başka çocuk mışıl mışıl uyuyordu. Başka bir çocuk topraktan ev yapan çocuğun yanına geldi ve o da toprakla oynamaya başladı. Şaşırmıştım ve hiçbir korku hissetmiyordum. Sonra diğer mezarlara kafamı çevirdim. Mezarlığın içi bir anda kalabalık bir bekleme salonunu andıran bir hale dönmüştü.
Mezarlardan korkmazdım, babam �oğlum insanın ölüsünden korkulmaz, sen dirilerden kork� derdi onun o sözünü hatırlar ve içime serin bir su serpilirdi. Ama hiç böyle bir şeyi ne duymuş ne de görmüştün daha önce. Bütün ölüler mezarlarının başında kimi oturmuş elleri iki başının arasında kimi başı yerde kabrinin etrafında dolaşıyor kimi ise uzanmış mezarının üzerine ehli keyif bir halde çevreye bakınıyordu. Ve hepsinin yüzünde bir sabırsızlık vardı. Kiminin yüzünde asılacak idamlık mahkum sabırsızlığı �bitsin bir an önce� dercesine. Kiminin gurbetten gelecek çocuğunu bekleyen annenin sabırsızlığı vardı yüzlerinde. Ama hepsi sabırsız görünüyorlardı.
Sadece çocuklar yine çocuktular ve mezarlarının topraklarıyla oynuyorlardı hiçbir şeyi umursamaz halleriyle. Ansızın bütün kalabalık bir anda mezarlığın arka tarafından geçen yola doru irkildi. Hepsi mezarlığın duvarına yaslanıp ellerini yola doğru uzatıyorlardı. Ben ölülerin seslerini bile duyabiliyordum ama korkmuyordum. Şaşkın şaşkın onları izliyordum. Kısa bir süre sonra birinin o yoldan mezarlığa doğru geldiğini gördüm. Kişi elinde küçük bir çanta dudağında bir ıslıkla mezarlığa yaklaşıyordu. Mezarlıktaki herkes o kişi yaklaştıkça daha da heyecanlanıyor ve daha çok mezarlığın duvarından dışarıya doğru sarkıyorlardı bazıları o kadar çok sarkıyorlardı ki, neredeyse geçen adamın yakasından tutacak kadar yaklaşıyorlardı. Adam dudağındaki ıslığın sesini daha da çok çıkartmaya başlamıştı. Sanki ona değmeye çalışan ona yalvaran bir şeyler isteyen mezarlık sakinlerini hissediyordu adam.
Adam adımlarını daha da hızlı atmaya ve ıslığı daha da hareketli çalmaya başladı. Mezarlık sakinleri artık bir birini ezecekmiş gibi adama doğru hamle yapıyorlardı. Adam mezarlığın sonuna geldiğinde kalabalık birer ikişer azalmaya eksilmeye başladı. Adam mezarlığı geçmiş ıslığın sesini kısmış adımlarını küçültmüştü. Mezarlığın sonunda kalanlar dizlerinin üzerine çöküp üzgün bir yüz ifadesiyle yerde kaldılar.
Yine herkes kendi mezarının başına gelip aynı yaptıkları şeyleri yapmaya devam etmeye başladılar. Çocuklar olan bitenlerden habersiz oyunlarına devam ediyorlardı.
Aklıma takıldı. Acaba o adamdan ne istiyorlardı. Ona dokunmak mıydı amaç? Yoksa elindeki poşette onlar için çok kıymetli bir şey mi? Vardı.
Merak içinde onları izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Eve ve çok geç kalmıştım. Hemen ellerimi açıp bir fatiha okuyup öyle geçeyim dedim. Gördükten sonra hiçbir mezarı okumadan geçmezdim. Nefesimi içime çektim ki o mahşeri kalabalık birden üzerime yürüdü. Hepsi birden üzerime doğru koşamaya başladılar. Bir birleriyle yarışarak bütün kalabalık etrafımı çevirdi. Nefesim içimde kalmış ve olanları heyecan ve korku içinde izliyordum. Hepsi gözümün içine sessizce bakıyor ve çektiğim nefesi vermemi bekliyorlardı. Soluk gözlerinde ışıltı yoktu ve donuk bir bakışla sabırsızlanıyorlardı o kısa süre içinde.
Hemen şoku üzerimden atıp başladım okumaya. Ağzımdan çıkan ses büyük bir ışık olarak üzerlerine gidiyordu o ışığın altında kalan her sakin yüzünde tatlı bir tebessümle yüzüme bakmaya başlıyordu. Duam bittiğinde mezarlığın tamamı o ışıkla dolmuştu. Hepsi huzurlu bir şekilde sakince mezarlarının yanına doğru ilerlediler. Sonra kalabalık dağıldı etrafımdan ben şaşkınlıktan ve heyecandan donup kalmıştım olduğum yerde.
Kalabalık dağılınca ortada tek bir kişi kalmış ve yüzüme bakıyordu. O kadar geçek o kadar net görüyordum ki her şeyi acaba ben öldüm mü? Diye aklımdan geçirdim. Fakat serin esen rüzgarı yüzümde hissediyordum ve ufak bir üşüme giriyordu içime ama korkmuyordum. O tek başına kalan kişi küçükken kucağından hiç inmediğim babaannemdi yüzünde tatlı bir tebessümle bana bakıyordu. Bana o tatlı tebessümle �bir daha ne zaman gelirsin?� Dedi. Benimde aklıma refleksle üstad M.Akifin sözü geldi �Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın diye mırıldandım içimden. Yavaş ve ufak adımlarla atarak uzaklaşırken mezarlıktan hala kim bilir, kim bilir diye mırıldanıyordum. Birden aklıma yine mezarlık geldi arkama dönüp baktığımda bütün mezarlar boştu o kalabalığı artık göremiyordum. Tüm sessizliği ve yalnızlığıyla mezar taşları ve toprak yığınları görünüyordu geride.
Ben adımlarımı büyütüp eve geç kalmışlığın acelesiyle hızlı hızlı adımlar atarken, oradaki sessiz sedasız yatan insanlara küçük bir dua okumanın onlar için ne kadar çok değerli ve önemli olduğunu düşünüyordum� Benim için küçük bir mırıltıydı dua okumak, belki çok kolay ve çok basit bir şeydi, ama onlar için hiçbir şarkının hiçbir güzel sözün hiçbir altın inci mercanın küçük bir dua kadar değeri yoktu�
VUSLATZELİHA- Mesaj Sayısı : 182
Nerden : ANKARA
Rep :
Points : 30
Kayıt tarihi : 31/07/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz