Dünya sevgisi ve şehvetlere düşkünlük müslümanları perişan etti...
:: EDEBİYAT DÜNYASI :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Dünya sevgisi ve şehvetlere düşkünlük müslümanları perişan etti...
Mü'minler arasındaki tefrikanın biteceği de yoktur.
Aksine gün geçtikçe biraz daha artmakta
ve yeni ayrılık filizleri yeşermektedir.
Bu yüzden günümüzde değil bir memleket
halkı, beraberce sofraya oturan bir
aile dahi aynı fikir etrafında birleşemez hâle gelmiştir.KÜFFAR İSLÂM'A KARŞI
UMUMİ ZAFER ELDE EDEMEZ
Geçen dersimize kaldığımız yerden devam edelim.
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaptığı duada üç şey istemiştir.
a) Birinci duada,
Nuh Aleyhisselâm'ın kavmi gibi ümmetinin tamamının suda boğulmamasını dilemiş, Allahu Teâlâ onun bu dileğini kabul buyurmuştur.
Bu sebeple Müslümanlar hiçbir devirde seller, su baskınları ve deniz faciaları gibi umumî su felaketlerine tümü helâk olacak şekilde maruz kalmamışlardır. Yine böylece geçmiş ümmetlerin başına gelen, umumî kuraklık, maymun ve domuza dönüştürülme gibi tümünün birden kökünü kazıyacak azaplara da uğramamışlardır.
Ruhu'l–Beyan tefsirinde Üftade Efendiden nakledildiğine göre, Nuh Aleyhisselâm'ın tufanının tesiri, her otuz senede bir kere hafif de olsa zuhur eder, bu yüzden o sene çok yağmurlar yağarak bazı memleketler ve haneler sellere gark olur.
b) Ümmetimin tamamının, düşmanları olan kâfirler tarafından imha edilmemesini istemiş, bu duası da kabul edilmiştir, zira kendi cinsinden olan düşman daha kolaydır. Çünkü Müslümanlar arasında çıkan savaşlar da, İslâm ümmetinin toptan helâki söz konusu olmayacağı gibi, küfrün kelime–i süflasının ilası (alçak davasının yüceltilmesi) de mevzu bahis olmaz.
Efendimizin duası hürmetine, İslâm ümmetinin tamamını helâk edecek şekilde küffar onlara musallat edilmemiştir. Gerçi bazı yerlerde, günümüzde Yahudilerin Filistin ahalisine, Rusların Çeçenlere, Çinlilerin doğu Türkistan Müslümanlarına, Hinduların Keşmir halkına musallat olması gibi birtakım münferit vakalar mevcutsa da bir buçuk milyara yaklaşan İslâm âleminin tümünü tehdit edecek şekilde bir tasallut vaki değildir.
c) Resûlullah üçüncü duasında ise, ümmeti arasında iç savaşların olmamasını dilemiş, fakat bu dua kabul edilmemiştir.(1)
Bilindiği üzere Hz. Osman Radıyallahu
Anh'ın şehit edilmesiyle Müslümanlar arasında başlayan fitneler ve iç savaşlar İslâm tarihi boyunca süregelmiştir ki, hâlen de Müslüman milletler arasında zaman zaman bu gibi hâdiseler vuku bulmaktadır. Nitekim yakın tarihte İran ve Irak arasında yaşanan savaşta, milyonlarca Müslüman birbirini öldürmüşlerdir.
Bu duanın eseri günümüzde dahi görülmektedir, hakikaten bugün dünya Müslümanları ittifak içinde olsalar hiçbir kâfir düşman tarafından mağlup edilemezler. Fakat kendi aralarındaki çekişmeler sebebiyle güçleri zayıflamakta ve küffara mağlup düşmektedirler.
RUSLARIN YAPAMADIĞINI
MÜ'MİNLER KENDİLERİNE YAPTI
Nitekim "Kızıl ordu" diye anılan ve yetmişli yıllarda dünyanın en büyük ordusu olan Ruslar, Afganistan'a en modern silahlarla girdiklerinde, yıllarca süren savaş sonucu Afgan mücahitlerine mağlup düşerek Sovyetler Birliği dağılmış, neticede Rus işgali altında bulunan Özbekler, Kazaklar gibi birçok Müslüman halk bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır.
Fakat Rusların ardından ırkçılık yüzünden birbirine düşen Afgan mücahitleri, yıllarca kendi aralarında savaşarak birliklerini ve güçlerini kaybetmişlerdir.
İslâm âlemi, asırlar boyu kendi içindeki büyük felaketlerle boğuşmaktadır ki, bunun asıl sebebi tefrikadır. Allahu Teâlâ mü'min kullarına "birbirilerinden ayrılmalarını yasakladığı" hâlde, onlar bu emrin tam tersine hareket etmiş ve parçalana parçalana bu günkü hâle gelmişlerdir. Bu tefrikanın biteceği de yoktur. Aksine gün geçtikçe biraz daha artmakta ve yeni ayrılık filizleri yeşermektedir.
Bu yüzden günümüzde değil bir
memleket halkı, beraberce sofraya oturan bir aile dahi aynı fikir etrafında birleşemez hâle gelmiştir.
Sevban Radıyallahu Anh'dan rivayet edilen bir hadis–i şerifte Resûlullah Sallallahu Aaleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"…(Bütün ümmetimin kâfirler tarafından imha edilmesinden korkmuyorum.) Ben ancak ümmetim üzerine saptırıcı liderler(in musallat olmasın)dan korkuyorum.
Ümmetim arasına kılıç bir kere girdi mi, artık kıyamet gününe kadar kaldırılmaz. Ümmetimden bir kısım kabileler müşriklere iltihak etmedikçe, ümmetimden bir kısım kabileler putlara tapmadıkça kıyamet kopmaz.
Ümmetim içinde otuz tane yalancı çıkacak, hepsi de kendisinin peygamber olduğunu iddia edecek. Halbuki ben peygamberlerin mührüyüm (sonuncusuyum) ve benden sonra peygamber de yoktur.
Ümmetimden bir cemaat hak üzere zahir (yollarının doğruluğuna delâlet eden delillerle üstün) olacaklardır, o kimselere muhalefet edenler, onlara zarar veremeyecektir, ta ki Allahu Teâlâ'nın emri gelinceye kadar (Ehlisünnet ve'l–cemaat taifesi devam edecektir.).(2)
Hadis–i şerifte de beyan edildiği üzere ümmetin içine kılıç konulduktan, yani savaş patlak verdikten sonra, Müslümanların kendi içinde çıkacak savaşları bitmek bilmeyecek ve kıyamete kadar sürecektir. Bu mucize, aynen tahakkuk etmiştir.
Sahabe–i Kiram devrinde başlayan çarpışmaların devamı hâlâ görülmektedir. İslâm âleminin bir bölgesinde huzur ve sükun sağlanınca, bir başka tarafta huzursuzluk ve çatışma meydana gelmektedir. Şu yirmi birinci asrın başında dahi İslâm âleminin hâli budur.
Aksine gün geçtikçe biraz daha artmakta
ve yeni ayrılık filizleri yeşermektedir.
Bu yüzden günümüzde değil bir memleket
halkı, beraberce sofraya oturan bir
aile dahi aynı fikir etrafında birleşemez hâle gelmiştir.KÜFFAR İSLÂM'A KARŞI
UMUMİ ZAFER ELDE EDEMEZ
Geçen dersimize kaldığımız yerden devam edelim.
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaptığı duada üç şey istemiştir.
a) Birinci duada,
Nuh Aleyhisselâm'ın kavmi gibi ümmetinin tamamının suda boğulmamasını dilemiş, Allahu Teâlâ onun bu dileğini kabul buyurmuştur.
Bu sebeple Müslümanlar hiçbir devirde seller, su baskınları ve deniz faciaları gibi umumî su felaketlerine tümü helâk olacak şekilde maruz kalmamışlardır. Yine böylece geçmiş ümmetlerin başına gelen, umumî kuraklık, maymun ve domuza dönüştürülme gibi tümünün birden kökünü kazıyacak azaplara da uğramamışlardır.
Ruhu'l–Beyan tefsirinde Üftade Efendiden nakledildiğine göre, Nuh Aleyhisselâm'ın tufanının tesiri, her otuz senede bir kere hafif de olsa zuhur eder, bu yüzden o sene çok yağmurlar yağarak bazı memleketler ve haneler sellere gark olur.
b) Ümmetimin tamamının, düşmanları olan kâfirler tarafından imha edilmemesini istemiş, bu duası da kabul edilmiştir, zira kendi cinsinden olan düşman daha kolaydır. Çünkü Müslümanlar arasında çıkan savaşlar da, İslâm ümmetinin toptan helâki söz konusu olmayacağı gibi, küfrün kelime–i süflasının ilası (alçak davasının yüceltilmesi) de mevzu bahis olmaz.
Efendimizin duası hürmetine, İslâm ümmetinin tamamını helâk edecek şekilde küffar onlara musallat edilmemiştir. Gerçi bazı yerlerde, günümüzde Yahudilerin Filistin ahalisine, Rusların Çeçenlere, Çinlilerin doğu Türkistan Müslümanlarına, Hinduların Keşmir halkına musallat olması gibi birtakım münferit vakalar mevcutsa da bir buçuk milyara yaklaşan İslâm âleminin tümünü tehdit edecek şekilde bir tasallut vaki değildir.
c) Resûlullah üçüncü duasında ise, ümmeti arasında iç savaşların olmamasını dilemiş, fakat bu dua kabul edilmemiştir.(1)
Bilindiği üzere Hz. Osman Radıyallahu
Anh'ın şehit edilmesiyle Müslümanlar arasında başlayan fitneler ve iç savaşlar İslâm tarihi boyunca süregelmiştir ki, hâlen de Müslüman milletler arasında zaman zaman bu gibi hâdiseler vuku bulmaktadır. Nitekim yakın tarihte İran ve Irak arasında yaşanan savaşta, milyonlarca Müslüman birbirini öldürmüşlerdir.
Bu duanın eseri günümüzde dahi görülmektedir, hakikaten bugün dünya Müslümanları ittifak içinde olsalar hiçbir kâfir düşman tarafından mağlup edilemezler. Fakat kendi aralarındaki çekişmeler sebebiyle güçleri zayıflamakta ve küffara mağlup düşmektedirler.
RUSLARIN YAPAMADIĞINI
MÜ'MİNLER KENDİLERİNE YAPTI
Nitekim "Kızıl ordu" diye anılan ve yetmişli yıllarda dünyanın en büyük ordusu olan Ruslar, Afganistan'a en modern silahlarla girdiklerinde, yıllarca süren savaş sonucu Afgan mücahitlerine mağlup düşerek Sovyetler Birliği dağılmış, neticede Rus işgali altında bulunan Özbekler, Kazaklar gibi birçok Müslüman halk bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır.
Fakat Rusların ardından ırkçılık yüzünden birbirine düşen Afgan mücahitleri, yıllarca kendi aralarında savaşarak birliklerini ve güçlerini kaybetmişlerdir.
İslâm âlemi, asırlar boyu kendi içindeki büyük felaketlerle boğuşmaktadır ki, bunun asıl sebebi tefrikadır. Allahu Teâlâ mü'min kullarına "birbirilerinden ayrılmalarını yasakladığı" hâlde, onlar bu emrin tam tersine hareket etmiş ve parçalana parçalana bu günkü hâle gelmişlerdir. Bu tefrikanın biteceği de yoktur. Aksine gün geçtikçe biraz daha artmakta ve yeni ayrılık filizleri yeşermektedir.
Bu yüzden günümüzde değil bir
memleket halkı, beraberce sofraya oturan bir aile dahi aynı fikir etrafında birleşemez hâle gelmiştir.
Sevban Radıyallahu Anh'dan rivayet edilen bir hadis–i şerifte Resûlullah Sallallahu Aaleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"…(Bütün ümmetimin kâfirler tarafından imha edilmesinden korkmuyorum.) Ben ancak ümmetim üzerine saptırıcı liderler(in musallat olmasın)dan korkuyorum.
Ümmetim arasına kılıç bir kere girdi mi, artık kıyamet gününe kadar kaldırılmaz. Ümmetimden bir kısım kabileler müşriklere iltihak etmedikçe, ümmetimden bir kısım kabileler putlara tapmadıkça kıyamet kopmaz.
Ümmetim içinde otuz tane yalancı çıkacak, hepsi de kendisinin peygamber olduğunu iddia edecek. Halbuki ben peygamberlerin mührüyüm (sonuncusuyum) ve benden sonra peygamber de yoktur.
Ümmetimden bir cemaat hak üzere zahir (yollarının doğruluğuna delâlet eden delillerle üstün) olacaklardır, o kimselere muhalefet edenler, onlara zarar veremeyecektir, ta ki Allahu Teâlâ'nın emri gelinceye kadar (Ehlisünnet ve'l–cemaat taifesi devam edecektir.).(2)
Hadis–i şerifte de beyan edildiği üzere ümmetin içine kılıç konulduktan, yani savaş patlak verdikten sonra, Müslümanların kendi içinde çıkacak savaşları bitmek bilmeyecek ve kıyamete kadar sürecektir. Bu mucize, aynen tahakkuk etmiştir.
Sahabe–i Kiram devrinde başlayan çarpışmaların devamı hâlâ görülmektedir. İslâm âleminin bir bölgesinde huzur ve sükun sağlanınca, bir başka tarafta huzursuzluk ve çatışma meydana gelmektedir. Şu yirmi birinci asrın başında dahi İslâm âleminin hâli budur.
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
Geri: Dünya sevgisi ve şehvetlere düşkünlük müslümanları perişan etti...
PİSLİKLER
ZUHUR ETTİĞİ VAKİT
Hadis–i şerifin daha sonraki bölümlerinde Müslüman kabilelerden bazılarının müşriklere iltihak ederek dinden çıkacakları haber verilmiştir ki, bunun bir kısmı Ebû Bekir Sıddık Radıyallahu Anh zamanında meydana gelmiş, hatta Hazreti Sıddık bu mürtedlerle savaşmıştır. Dolayısıyla bu mucize de gerçekleşmiştir.
Tabi-î bu haber–i Nebevî sadece o zamanki mürtedlerle sınırlı kalmayıp, kıyamete kadar dinden döneceklere işaret etmektedir.
Hadis–i şerifte daha sonra kıyamete yakın otuz tane yalancı Deccalların türeyeceği bildirilmiştir. Hafız İbn Hacer, Buhârî şerhinde kendi zamanına kadar türemiş olan bazı Deccalların adlarını ve hâllerini anlatmıştır.
Sehârenfûrî'nin izahına göre; yakın tarihte ortaya çıkan Deccallardan biri de, Hindistan'da Pencap eyaletinin Kâdiyan beldesindeki Mesih–i Kâdiyanî'dir. Bu kişi Mehdî ve Mesih olduğu iddiasında bulunmuş, İsa Aleyhisselâm'ın gökten ineceğini inkâr ederek,
onun vefat ettiğini ve kabrinin Keşmir'de bulunduğunu savunmuştur.
Herhalde bu otuzdan çıkmamış olanlar vardır.
Aişe Radıyallahu Anhâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Bu ümmetin sonunda hasf (birtakım günahkârların yere batırılması), mesh (sûretlerin maymuna ve domuza döndürülmesi) ve kazf (gökten taş yağdırılması şeklinde tecelli edecek azaplar) olacaktır.
Aişe Radıyallahu Anhâ'dan diyor ki: O zaman ben: "Ya Resûlallah! Aramızda salih kişiler olduğu hâlde biz helâk edilir miyiz?" deyince Resûlullah, "Evet!" pislik(ler) zuhur ettiği vakit (yani çirkin hâller, günahlar, özellikle zina ve veled–i zina yaygınlaştığında helâk olursunuz?)" buyurdu.(3)
İbn Abbas Radıyallahu Anhumâ'dan rivayet edilen bir hadis–i şerifte, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Muhammed'in canı (kudret) elinde olan Allah'a yemin ederim ki, elbette ümmetimden birtakımları aşırı sevinç,
taşkınlık, azgınlık, oyun ve eğlence ile geceleyecekler de, haramları, çalgıcı kadınları helâl görmeleri, içki içmeleri, faiz yemeleri ve ipek giymeleri yüzünden sabaha maymunlar ve domuzlar şeklinde çıkacaklardır."(4)
Bütün bu hadis ve rivayetlerin delâletiyle âyet–i celilede geçen azapların hepsinin fasık Müslümanlar hakkında varid olduğu görüşü kuvvet bulmaktadır. Fakat bu hadis–i şerifler arasında çelişki gibi görülen bazı hususları İbn Hacer ve Âlûsî gibi âlimler şöyle izah etmişlerdir.
Hadis–i şeriflerin bazısında geçmiş ümmetlere yapılan hasf ve mesh gibi azapların Resûlullah'ın duası bereketiyle bu ümmetten kaldırıldığı bildirilmiş, diğer bir kısmında da bu ümmetten birtakımlarının eski ümmetler gibi helâk olacakları açıklanmıştır.
Ancak burada hiçbir tezat söz konusu değildir, çünkü geçmiş ümmetlere yapılan azapların bu ümmete olmayacağına dair rivayetler, isti'sâl vechi üzere yani ümmetin tamamının kökünü kazıyacak şekilde umûmunun toptan helâk edilmeyeceğini açıklamaktadır.
Bu azapların vaki olacağına dair rivayetler ise, belli bir zamanla mukayyet olmaksızın ümmetin bazı fertlerine ve kavimlerine kıtlık, kâfir düşman tasallutu, yere batırılma, kafalarına taş yağdırılması ve sûretlerinin değiştirilmesi gibi azapların gönderileceğine delâlet etmektedir.
Ruhu'l–Beyan tefsirinde zikredildiğine göre, iç savaş çıkmasının ve düşman tasallutunun sebebi, idarecilerin Allahu Teâlâ'nın kitabıyla hükmetmemeleri, ayrıca kulların Allahu Teâlâ ve O'nun Resûlüne verdikleri ahdi bozmalarıdır.
Nitekim İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurmuştur: "Beş şey, beş şeye karşılıktır." Bunun üzerine sahâbe–i kiram, "Bu ne demektir?" diye sorunca Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Bir kavim ahdi (Mevlâ Teâlâ'ya ve insanlara verdikleri sözü) bozarsa, mutlaka düşmanları onlara musallat kılınır. Bir millet Allah'ın indirdiğinin gayrı ile hükmederse, mutlaka onların içinde fakirlik yayılır.
Bir toplumda zina yayılırsa, mutlaka onların içinde ölüm çoğalır.
Bir kavim ölçüyü (ve tartıyı) eksik ederse, mutlaka nebattan men olunur ve (kurak) senelere yakalanırlar. Bir cemaat, zekâtı meneder(vermez)se mutlaka yağmur onlardan hapsolunur (yağdırılmaz.)(5)
ZUHUR ETTİĞİ VAKİT
Hadis–i şerifin daha sonraki bölümlerinde Müslüman kabilelerden bazılarının müşriklere iltihak ederek dinden çıkacakları haber verilmiştir ki, bunun bir kısmı Ebû Bekir Sıddık Radıyallahu Anh zamanında meydana gelmiş, hatta Hazreti Sıddık bu mürtedlerle savaşmıştır. Dolayısıyla bu mucize de gerçekleşmiştir.
Tabi-î bu haber–i Nebevî sadece o zamanki mürtedlerle sınırlı kalmayıp, kıyamete kadar dinden döneceklere işaret etmektedir.
Hadis–i şerifte daha sonra kıyamete yakın otuz tane yalancı Deccalların türeyeceği bildirilmiştir. Hafız İbn Hacer, Buhârî şerhinde kendi zamanına kadar türemiş olan bazı Deccalların adlarını ve hâllerini anlatmıştır.
Sehârenfûrî'nin izahına göre; yakın tarihte ortaya çıkan Deccallardan biri de, Hindistan'da Pencap eyaletinin Kâdiyan beldesindeki Mesih–i Kâdiyanî'dir. Bu kişi Mehdî ve Mesih olduğu iddiasında bulunmuş, İsa Aleyhisselâm'ın gökten ineceğini inkâr ederek,
onun vefat ettiğini ve kabrinin Keşmir'de bulunduğunu savunmuştur.
Herhalde bu otuzdan çıkmamış olanlar vardır.
Aişe Radıyallahu Anhâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Bu ümmetin sonunda hasf (birtakım günahkârların yere batırılması), mesh (sûretlerin maymuna ve domuza döndürülmesi) ve kazf (gökten taş yağdırılması şeklinde tecelli edecek azaplar) olacaktır.
Aişe Radıyallahu Anhâ'dan diyor ki: O zaman ben: "Ya Resûlallah! Aramızda salih kişiler olduğu hâlde biz helâk edilir miyiz?" deyince Resûlullah, "Evet!" pislik(ler) zuhur ettiği vakit (yani çirkin hâller, günahlar, özellikle zina ve veled–i zina yaygınlaştığında helâk olursunuz?)" buyurdu.(3)
İbn Abbas Radıyallahu Anhumâ'dan rivayet edilen bir hadis–i şerifte, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Muhammed'in canı (kudret) elinde olan Allah'a yemin ederim ki, elbette ümmetimden birtakımları aşırı sevinç,
taşkınlık, azgınlık, oyun ve eğlence ile geceleyecekler de, haramları, çalgıcı kadınları helâl görmeleri, içki içmeleri, faiz yemeleri ve ipek giymeleri yüzünden sabaha maymunlar ve domuzlar şeklinde çıkacaklardır."(4)
Bütün bu hadis ve rivayetlerin delâletiyle âyet–i celilede geçen azapların hepsinin fasık Müslümanlar hakkında varid olduğu görüşü kuvvet bulmaktadır. Fakat bu hadis–i şerifler arasında çelişki gibi görülen bazı hususları İbn Hacer ve Âlûsî gibi âlimler şöyle izah etmişlerdir.
Hadis–i şeriflerin bazısında geçmiş ümmetlere yapılan hasf ve mesh gibi azapların Resûlullah'ın duası bereketiyle bu ümmetten kaldırıldığı bildirilmiş, diğer bir kısmında da bu ümmetten birtakımlarının eski ümmetler gibi helâk olacakları açıklanmıştır.
Ancak burada hiçbir tezat söz konusu değildir, çünkü geçmiş ümmetlere yapılan azapların bu ümmete olmayacağına dair rivayetler, isti'sâl vechi üzere yani ümmetin tamamının kökünü kazıyacak şekilde umûmunun toptan helâk edilmeyeceğini açıklamaktadır.
Bu azapların vaki olacağına dair rivayetler ise, belli bir zamanla mukayyet olmaksızın ümmetin bazı fertlerine ve kavimlerine kıtlık, kâfir düşman tasallutu, yere batırılma, kafalarına taş yağdırılması ve sûretlerinin değiştirilmesi gibi azapların gönderileceğine delâlet etmektedir.
Ruhu'l–Beyan tefsirinde zikredildiğine göre, iç savaş çıkmasının ve düşman tasallutunun sebebi, idarecilerin Allahu Teâlâ'nın kitabıyla hükmetmemeleri, ayrıca kulların Allahu Teâlâ ve O'nun Resûlüne verdikleri ahdi bozmalarıdır.
Nitekim İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurmuştur: "Beş şey, beş şeye karşılıktır." Bunun üzerine sahâbe–i kiram, "Bu ne demektir?" diye sorunca Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Bir kavim ahdi (Mevlâ Teâlâ'ya ve insanlara verdikleri sözü) bozarsa, mutlaka düşmanları onlara musallat kılınır. Bir millet Allah'ın indirdiğinin gayrı ile hükmederse, mutlaka onların içinde fakirlik yayılır.
Bir toplumda zina yayılırsa, mutlaka onların içinde ölüm çoğalır.
Bir kavim ölçüyü (ve tartıyı) eksik ederse, mutlaka nebattan men olunur ve (kurak) senelere yakalanırlar. Bir cemaat, zekâtı meneder(vermez)se mutlaka yağmur onlardan hapsolunur (yağdırılmaz.)(5)
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
Geri: Dünya sevgisi ve şehvetlere düşkünlük müslümanları perişan etti...
DÜNYAYI SEVMEK VE ÖLÜMÜ İSTEMEMEK Anlaşıldığı üzere Müslümanlara kâfirlerin musallat olması, onların Allah ve Resûlü'nün ahdini bozmaları, kendi aralarındaki birliği dağıtmaları, dünya sevgisi, cihattan kaçmak gibi yasakları işlemelerine bağlıdır. Nitekim Endülüs İslâm Devleti'nin yıkılması, Filistin topraklarının ekseriyetinin Yahudilerin eline geçmesi gibi, Müslümanların bazı beldelerde mülk ve saltanatlarını kaybetmeleriyle ilgili hâdiseler, kendi aralarında tefrikaya düşerek saflarını ayırmaları yüzündendir, yoksa Müslümanların sayıca azlığından değildir. Nitekim: Sevban Radıyallahu Anh'dan rivayet edilen bir hadis–i şerifte Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Yemek yiyenler, çanaklarına eğilerek (sofra başında) toplandıkları gibi, yakında kâfir milletler sizin aleyhinize toplanacaklardır." Bunun üzerine bir zat "O gün biz sayıca az mı olacağız?" diye sorunca Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Hayır! Siz o gün çoksunuz, fakat siz, selin taşıdığı çerçöp gibi (dağınık olacak)sınız. Andolsun ki, Allahu Teâlâ sizin korkunuzu düşmanlarınızın kalbinden çıkaracak ve sizin kalbinize vehn atacaktır." diye cevap buyurdu. O zaman bir kişi "Vehn nedir ya Resûlallah?" deyince Efendimiz, "Dünyayı sevmek ve ölümü istememektir." buyurdu.(6) Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh'dan rivayet edilen bir hadis–i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Ümmetim dünyaya tazim ettiği zaman, İslâm'ın heybeti onlardan alınır. İyiliği emredip kötülükten nehyetmeyi bıraktığı zaman vahyin bereketinden mahrum olurlar. Ümmetim birbirine sövdüğü (birbirinin aleyhine gittiği) zaman Allahu Teâlâ'nın nazarından düşer."(7) Şamil tefsirinde zikredildiğine göre; tevhid dinine mensup olan Müslümanların vahdet ve ittifaka herkesten ziyade riayet etmeleri gerekirken, dünya sevgisi ve şehvetlere düşkünlük gibi azgınlık sebeplerine takılmaları yüzünden, kendilerini parçalanmaya ve birbirleriyle savaşmaya çağıran şeytanın nidasına uymaları, maalesef Ümmet–i Muhammed'in başına çok işler açmıştır. Bu yüzden şeytan onları istila ederek farklı farklı fırkalar hâline getirmiş, saflarının vahdetini bozmuş, nefsin hazzı da onlara galip gelerek birçok Müslümanın ölümüne sebep olan nice harpler meydana gelmiştir. Mevlâ Teâlâ âyet–i celilenin sonunda, "Bak! Âyetleri iyice anlasınlar diye nasıl türlü türlü açıklıyoruz." buyurmuştur ki, bu açıklama ya his, ya akıl, ya da gaybdan haber verme yollarıyla, Mevlâ Teâlâ tarafından kulların bu delilleri iyice düşünüp ibret alarak inançlarını ve hâllerini düzeltmeleri için yapılmıştır. Ama bu âyetleri düşünmekten yüz çevirip inat eden kimseler, bunlardan istifade edememiştir. AHMET MAHMUT ÜNLÜ (CÜBBELİ AHMET HOCA) | |
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
:: EDEBİYAT DÜNYASI :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz