İlimsiz Amelin Sonu
:: EDEBİYAT DÜNYASI :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
İlimsiz Amelin Sonu
İmam Gazâlî rh .a., Yüce Allah'a dost olmak isteyenleri şöyle uyarır:
“Ey Hak yolcusu! Sana, emredilen şeyleri yapman ve yasaklanan şeylerden sakınman için ilim gereklidir. Yoksa, ne olduğunu, ne için ve ne şekilde yapıldığını bilmediğin ibadetleri nasıl yerine getireceksin? Yahut, günah olduğunu bilmediğin şeylerden nasıl sakınacaksın? Eğer gereken ilmi elde etmezsen, çoğu kez, senelerce taharetini ve namazlarını ifsat eden bir durumda ibadet edersin de haberin bile olmaz. Yahut, iman ve ibadet konularında bir sorun ile karşılaşırsın, fakat onu sorup halledecek bir kimse aramazsın, şek ve şüphe içinde yaşarsın.
Ayrıca işin temeli ve ibadetlerin hedefi olan güzel ahlâkı bilmek gerekir. Yüce Allah'a güvenme, O'nun hükümlerine rıza, başa gelen sıkıntılara sabır, işlenen kusurlara tövbe, her işte Allah rızasına niyet etmek, yani ihlâs gibi kalbe ait amel ve ahlâkı bilmek gerekir. Ayrıca bu ahlâkın zıddı olan kötü ahlâkı da tanımalıyız. Onlar ilâhi takdire kızma, insanlara gösteriş yapma, kendini beğenme, kibir, uzun emel gibi kötü ahlâktır. Bunlardan sakınmak için ne olduklarını bilmek gerekir. Çünkü Allahu Tealâ, Yüce Kitabında namazı ve orucu farz kıldığı gibi; güzel ahlâka ulaşmayı ve kötü ahlâkdan kaçınmayı da farz kılmıştır. Bu durumda senin sadece namaz ve oruca yönelip bu farzları terk etmen doğru değildir.
Hiç şüphesiz, kulluğun esası ve Allahu Tealâ'ya ibadetin temeli ilim üzere kuruludur. İlimsiz taat olmaz. Bunun için ilme öncelik verilmesi gerekir.” (Minhâcu'l-Âbidîn)
İlaç hazır, sıra içmede
İkinci bin yılın müceddidi İmam Rabbanî k.s. her mümine gereken asıl işi şöyle özetler:
“Dinimiz, dünya ve ahiretin bütün saadetini garanti etmiştir. Ancak, bunun gerçekleşmesi için sahih bir imandan sonra herkese şu üç temel vazife düşmektedir:
1- İlim,
2- Amel,
3- İhlâs.
Bu üç şey tam olarak elde edilmeden dinin hakikati anlaşılamaz ve kul müjdelenen ilâhi lütuflara ulaşamaz. Sufilerin özel olarak üzerinde durduğu tasavvuf ve hakikat ilimleri dinin hizmetçisidir ve bütün seyr u sülûk ameliyeleri dinin üçüncü mertebesi olan ihlâsın elde edilmesi için yapılmaktadır. İhlâs da rıza makamı için gereklidir. Bunların dışındaki bütün manevi haller, cezbe ve benzeri şeyler asıl maksat olmayıp, ihlâs ve rıza makamının tahakkuku için bir başlangıç ve hazırlıktır.” (Mektubat, 36. Mektup)
Büyük veli Ebu Abdurrahmun es- Sülemî k.s., cahil sufi olamaz diyor ve ekliyor:
“Zahirî hükümleri iyi bilmeyen kimse, batınî hallerini güzelleştiremez. Halleri ilme ters düşen birine sufi ismi verilemez.” (Menâhicü'l-Ârifîn)
Ariflerin kutbu Cüneyd el-Bağdadî k.s. anlatır:
“Bir gün şeyhim Seriy es-Sakatî rh .a.:
- Yanımdan ayrılınca kiminle oturup kalkıyorsun? diye sordu. Ben de:
- Hâris el-Muhâsibî ile, dedim. Bana:
- Evet, onun ilminden ve edebinden al; kelâmla ilgili sözlerine takılma, onları kelâmcılara havale et, dedi.
Yanından ayrılıp giderken benim için şöyle dua ediyordu: “Allah seni, hadis ehli bir sufi yapsın; önce sufi sonra hadis ehli yapmasın!”
Alimler bu sözü şöyle açıklar:
“Kim önce hadis ve ilim tahsil eder sonra tasavvuf terbiyesi alırsa kurtuluşa erer. Kim de hiç ilim öğrenmeden tasavvuf yoluna girerse işi zor, tehlikesi çok olur. Kendisine lazım olan ilmi öğrenmeden amele ve ibadete başlayan ve bu halde kalan kimseler, usül ve edepleri bilmedikleri için dengesiz ve ölçüsüz sözler sarf ederler, doğru ile yanlışı birbirine karıştırırlar, zarar ederler, zarar verirler.” (El-Mekki, Kûtu'l-Kulûb; Gazalî, İhyâ; Zebîdî, İthâfu's-Sâde)
Büyük arif Abdurrahman-ı Tâhî k.s. Hazretleri, bu gerçeğe şöyle dikkat çekmiştir:
“Tasavvuf terbiyesi ve muhabbeti, insanların arasında dolaşır; dine bağlı olanın da olmayanın da kalbine girer. Fakat bir süre sonra dine ve ilme bağlı olanda kalırken, ilâhi hükümlere bağlı olmayandan çıkıverir. Gavsu'l-Azam Seyyid Sıbğatullah el-Arvasî k.s zamanında din ilmini bilen ve ona göre hareket eden bir sufi hanım vardı. Diğer kadınlar onun halini beğenmeyip, onda aşk ve muhabbet yoktur derlerdi. Gavs k.s. vefat ettikten sonra işleri sırf muhabbete dayalı kadınlar söndü gitti, ama bu kadın eski halini koruduğu gibi çevresine de faydalı oldu.
Ayrıca o bölgede bulunan halifeler, büyük sâdât-ı kiramdan olmadıkları halde, dinin hükümlerine bağlılıkları sayesinde, tasavvuf terbiyesini ve edebini devam ettirmişlerdir.” (Abdurrahmân-ı Tahî, İşaretler)
Ariflerden Ebu Hafs Haddâd k.s. bu işi söyle özetlemi ştir:
“Biz, işlerini, sözlerini ve hallerini Kitap ve Sünnet terazisinde ölçmeyeni Allah adamı saymayız!” (Camî, Nefahatü'l-Üns)
Hangi ilim öncedir? sorusuna İmam Rabbanî k.s. şu cevabı verir:
“Kulu Allahu Tealâ'ya yaklaştıran ameller iki çeşittir: Farzlar, nafileler.
Esasen, farz ibadetlerin yanında nafilelerin pek önemi yoktur. Öyle ki, herhangi bir zamanda, ihlâsla bir farzı eda etmek, bin senelik nafile ibadetten daha faziletlidir. Manevi haller amellerin neticesidir. Bu ilimler, amellerin sağlam itikat ve ölçüler içinde yapılmasıyla hasıl olur. Bu da, yapacağı ameli hakkıyla bilmeyi gerektirir. Bunlar dinin temel ilimleridir. Her mükellefin bunları bilmesi gerekir.” (Mektubât, 29. Mektup)
“Bilmiş ol ki, zikrin faydası ve tesiri, dinin hükümlerini yerine getirmeye bağlıdır. Şu hususlara çok dikkat etmek gerekir:
1- Farzları ve sünnetleri güzelce yerine getirmeye.
2- Haram ve şüpheli şeylerden kaçınmaya.
3- Az veya çok, bütün işlerde alimlere müracaat edip, onların verdiği fetvaya uygun amel etmeye.” (190. Mektup)
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
:: EDEBİYAT DÜNYASI :: Makaleler
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz