Bediüzzaman'ın Irkçılığa Bakışı
1 sayfadaki 1 sayfası
Bediüzzaman'ın Irkçılığa Bakışı
Bazı insanlarda anladığım kadarıyla "Bediüzzaman Arap olmak istiyor,Kürtçülük yapıyor,Türkleri kötülüyor" gibi fikirler var.Bu da yetmiyormuş gibi çok bilmişlik taslıyorlar.İşin en ahmaklık tarafı da o zaten.Peki gerçekten de doğru mu?Bediüzzaman'dan cevabını alalım.En objektif şekilde kendisi bu cevabı verecek.Başkaları talebelerinden cevap almayı objektif görmüyor.Haklılar da...Biz de onun ağzından dinliyelim.
Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca ırkçılıkla mücadele etmiş,talebelerine ikazlar yapmış,bu konuda risale yazmıştır.1
En önemlisi şu ki bediüzzaman ırkçılık gibi firenk illetlerine gögüs gerilebilmesi için doğuda büyük bir Üniversite kurulmasını arzu etmiştir.Bediüzzaman bunu risalede bir yerde şöyle dile getiriyor:
Câmi-ül Ezher, Afrika'da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrika'dan ne kadar büyük ise daha büyük bir dar-ül fünun, bir İslâm üniversitesi Asya'da lâzımdır. Tâ ki, İslâm kavimlerini, meselâ Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan'daki milletleri menfî ırkçılık ifsat etmesin. Hakiki, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile “innemel mü'minune ihvetün” Kur'an'ın bir kanun-u esasisinin tam inkişafına mazhar olsun.” (Emirdağ Lâhikası I)
Evet, millet-i hakikiye üstadın ifadesiyle"İslamiyet Milliyeti"dir.Bu kudsi milliyetin de biraraya gelmesi için bir nokta lazımdı.Bu nokta da hem dini,hem de beşeri ilimlerin birlikte olması gereken bir egitim merkeziydi.Bu egitim merkezi diger Müslüman kardeşlerimizle aramızda köprü vaziyetini görecekti.
Bediüzzaman bir talebesiyle kendisi arasında geçen ırkçılık hakkındaki diyalogunu şöyle anlatıyor:
"Ben Van'da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: “Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?” dedim. Dedi : “Ben Müslüman bir Türk'ü fasık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü: Tam imana hizmet ediyorlar.” Bir zaman geçti (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul'da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksul'amel ile, o da Kürtçülük damarı ile başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: “Ben şimdi gayet fasık, hatta dinsiz de olsa bir Kürd'ü, salih bir Türk'e tercih ediyorum.” Sonra ben onu birkaç sohbetle kurtardım. Tam kanaati geldi ki: Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur. "(Emirdağ Lahikası)
Evet.Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.
Bediüzzaman'a da zamanında soruyorlar:
"Sana Said-i Kürdî derler. Belki sende unsuriyetperverlik fikri var, o işimize gelmiyor"; ?
Hey efendiler! Eski Said ve Yeni Said’in yazdıkları meydanda. Şahit gösteriyorum ki, ben (2)ferman-ı katîsiyle, eski zamandan beri menfi milliyet ve unsuriyetperverliğe, Avrupa’nın bir nevi frenk illeti olduğundan, bir zehr-i katil nazarıyla bakmışım. Ve Avrupa, o firenk illetini İslâm içine atmış, tâ tefrika versin, parçalasın, yutmasına hazır olsun diye düşünür. O firenk illetine karşı eskiden beri tedaviye çalıştığımı, talebelerim ve bana temas edenler biliyorlar. (3)
Gerçekten de unsuriyetperverlik ve milliyetçilik bir frenk illetidir.Yani"Avrupa hastalığı".Avrupalıların bize attığı hastalık."Tâ tefrika versin, parçalasın, yutmasına hazır olsun ".Bu cümlenin ardından üstad"O firenk illetine karşı eskiden beri tedaviye çalıştığımı, talebelerim ve bana temas edenler biliyorlar" diyor.Peki bu sapık iftira da nerden geliyor?
Üstad Hucurat suresinin 13.Ayet-i kerimesinin(4)tEy insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık." Hucurat Sûresi, 49:13. sirine şöyle başlıyor:
Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım, tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa, sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkârla yabanî bakasınız, husumet ve adâvet edesiniz değildir.
Evet husumet,yabanilik,adavet için ayrılmadık,tanışmak,yardımlaşmak,muavenet etmek(yardımlaşmak)için kabaile(kabilelere) ayrıldık...
“Hey’et-i içtimaiye-i İslâmiye, büyük bir ordudur. Kabail ve tavaife inkısam etmiş. Fakat binbir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Hâlıkları bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir, bir bir bir... binler kadar bir bir... İşte bu kadar bir birler, uhuvveti, muhabbeti, vahdeti iktiza ediyorlar. Demek kabail ve tavaife inkisam, şu âyetin ilân ettiği gibi, tearüf içindir, teavün içindir... tenakür için değil, tahassum için değildir!..”
Demek ki kabail(kabileler) ve tavaif(taifeler) olarak yaratılmamızın sebebi:Tearüf(bilgi edinme) ve teavün(yardımlaşma)içindir.Tenakür(antipati) ve tahassum(düşmanlık)için degildir...
Son olarak yine aynı risaleden milliyetçiligin zararlarına yer vermek istiyorum.Tüm risale Mektubat'ın 309.Sahifesinden(3.Mebhas) itibaren başlıyor.İstiyen oraya bakabilir.(5)
Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebî tahakkümü(zorbalığı,işgali) altında ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telâkki etmek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez.
Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfi unsuriyet fikriyle şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâlikiyle(tehlikeriyle) beraber, o cenup(güney) efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. Cenuptan(güney) gelen Kur’ân nuru var; İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla İslâmiyete, Kur’ân’a dokunur. İslâmiyet ve Kur’ân’a karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adâvettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamâkattir(ahmalıktır)!
“Arabın, Türk’e, Laz’ın Çerkez’e yahut Kürd’e
Acem’in Çinliye rüçhanı mı varmış nerde.
İslâmiyette anasır mı olurmuş ne gezer
Fikr-i milliyeti tel’in ediyor Peygamber
En büyük düşmanıdır ruh-u Nebi tefrikanın
Adı batsın onu İslâm’a sokan kaltabanın.”
(m.a.ersoy)
“Ey İnsanlar!.. Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.”
(Veda Hutbesi)
“Asabiyet dâvâsına kalkışan, onu yaymaya çalışan, bu dâvâ uğrunda mücadele eden kimse bizden değildir”
(Ebu Davut, Edeb, 121)
“Kim hevasına uyarak bâtıl yolda cenk eder, kavmiyetçiliğe çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa cahiliye ölümü üzere ölür.”
(İbni Mace, Fiten, 7)
1.Bu risale Mektubat Kitabının 309.Sahifesinden itibaren başlar.3.Mebhastır.
2.İslam Cahiliyetten kalma ırkçılığı ve kabileciliği ortadan kaldırmıştır. [Mana itibariyle hadistir. Bu mealde bir çok hadis mevcuttur. Mesela, "İslam dini kendinden önceki batıl davranış ve adetleri kökünden söküp atar." Keşfü’l Hafa, 1:127.]
3.Mektubat-66
4.Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık." Hucurat Sûresi, 49:13.
5.
__________________
Kur’ân ile hadîse, inanmazsa bir kişi,
ona hiç cevâb verme, konuşma bitir işi!
(İmam-ı Rabbani r.a.)
Demek biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve bir hizmetçisi olmuşuz
(Bediüzzaman)
Bütün dünya beni medh ü sena etse, beni inandıramazki ben iyiyim ve sahib-i kemalim.
(Bediüzzaman)
Ehl-i Sünnet Kasidesi
Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca ırkçılıkla mücadele etmiş,talebelerine ikazlar yapmış,bu konuda risale yazmıştır.1
En önemlisi şu ki bediüzzaman ırkçılık gibi firenk illetlerine gögüs gerilebilmesi için doğuda büyük bir Üniversite kurulmasını arzu etmiştir.Bediüzzaman bunu risalede bir yerde şöyle dile getiriyor:
Câmi-ül Ezher, Afrika'da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrika'dan ne kadar büyük ise daha büyük bir dar-ül fünun, bir İslâm üniversitesi Asya'da lâzımdır. Tâ ki, İslâm kavimlerini, meselâ Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan'daki milletleri menfî ırkçılık ifsat etmesin. Hakiki, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile “innemel mü'minune ihvetün” Kur'an'ın bir kanun-u esasisinin tam inkişafına mazhar olsun.” (Emirdağ Lâhikası I)
Evet, millet-i hakikiye üstadın ifadesiyle"İslamiyet Milliyeti"dir.Bu kudsi milliyetin de biraraya gelmesi için bir nokta lazımdı.Bu nokta da hem dini,hem de beşeri ilimlerin birlikte olması gereken bir egitim merkeziydi.Bu egitim merkezi diger Müslüman kardeşlerimizle aramızda köprü vaziyetini görecekti.
Bediüzzaman bir talebesiyle kendisi arasında geçen ırkçılık hakkındaki diyalogunu şöyle anlatıyor:
"Ben Van'da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: “Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?” dedim. Dedi : “Ben Müslüman bir Türk'ü fasık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü: Tam imana hizmet ediyorlar.” Bir zaman geçti (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul'da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksul'amel ile, o da Kürtçülük damarı ile başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: “Ben şimdi gayet fasık, hatta dinsiz de olsa bir Kürd'ü, salih bir Türk'e tercih ediyorum.” Sonra ben onu birkaç sohbetle kurtardım. Tam kanaati geldi ki: Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur. "(Emirdağ Lahikası)
Evet.Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.
Bediüzzaman'a da zamanında soruyorlar:
"Sana Said-i Kürdî derler. Belki sende unsuriyetperverlik fikri var, o işimize gelmiyor"; ?
Hey efendiler! Eski Said ve Yeni Said’in yazdıkları meydanda. Şahit gösteriyorum ki, ben (2)ferman-ı katîsiyle, eski zamandan beri menfi milliyet ve unsuriyetperverliğe, Avrupa’nın bir nevi frenk illeti olduğundan, bir zehr-i katil nazarıyla bakmışım. Ve Avrupa, o firenk illetini İslâm içine atmış, tâ tefrika versin, parçalasın, yutmasına hazır olsun diye düşünür. O firenk illetine karşı eskiden beri tedaviye çalıştığımı, talebelerim ve bana temas edenler biliyorlar. (3)
Gerçekten de unsuriyetperverlik ve milliyetçilik bir frenk illetidir.Yani"Avrupa hastalığı".Avrupalıların bize attığı hastalık."Tâ tefrika versin, parçalasın, yutmasına hazır olsun ".Bu cümlenin ardından üstad"O firenk illetine karşı eskiden beri tedaviye çalıştığımı, talebelerim ve bana temas edenler biliyorlar" diyor.Peki bu sapık iftira da nerden geliyor?
Üstad Hucurat suresinin 13.Ayet-i kerimesinin(4)tEy insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık." Hucurat Sûresi, 49:13. sirine şöyle başlıyor:
Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım, tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa, sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkârla yabanî bakasınız, husumet ve adâvet edesiniz değildir.
Evet husumet,yabanilik,adavet için ayrılmadık,tanışmak,yardımlaşmak,muavenet etmek(yardımlaşmak)için kabaile(kabilelere) ayrıldık...
“Hey’et-i içtimaiye-i İslâmiye, büyük bir ordudur. Kabail ve tavaife inkısam etmiş. Fakat binbir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Hâlıkları bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitapları bir, vatanları bir, bir bir bir... binler kadar bir bir... İşte bu kadar bir birler, uhuvveti, muhabbeti, vahdeti iktiza ediyorlar. Demek kabail ve tavaife inkisam, şu âyetin ilân ettiği gibi, tearüf içindir, teavün içindir... tenakür için değil, tahassum için değildir!..”
Demek ki kabail(kabileler) ve tavaif(taifeler) olarak yaratılmamızın sebebi:Tearüf(bilgi edinme) ve teavün(yardımlaşma)içindir.Tenakür(antipati) ve tahassum(düşmanlık)için degildir...
Son olarak yine aynı risaleden milliyetçiligin zararlarına yer vermek istiyorum.Tüm risale Mektubat'ın 309.Sahifesinden(3.Mebhas) itibaren başlıyor.İstiyen oraya bakabilir.(5)
Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebî tahakkümü(zorbalığı,işgali) altında ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telâkki etmek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez.
Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfi unsuriyet fikriyle şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâlikiyle(tehlikeriyle) beraber, o cenup(güney) efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. Cenuptan(güney) gelen Kur’ân nuru var; İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla İslâmiyete, Kur’ân’a dokunur. İslâmiyet ve Kur’ân’a karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adâvettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamâkattir(ahmalıktır)!
“Arabın, Türk’e, Laz’ın Çerkez’e yahut Kürd’e
Acem’in Çinliye rüçhanı mı varmış nerde.
İslâmiyette anasır mı olurmuş ne gezer
Fikr-i milliyeti tel’in ediyor Peygamber
En büyük düşmanıdır ruh-u Nebi tefrikanın
Adı batsın onu İslâm’a sokan kaltabanın.”
(m.a.ersoy)
“Ey İnsanlar!.. Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.”
(Veda Hutbesi)
“Asabiyet dâvâsına kalkışan, onu yaymaya çalışan, bu dâvâ uğrunda mücadele eden kimse bizden değildir”
(Ebu Davut, Edeb, 121)
“Kim hevasına uyarak bâtıl yolda cenk eder, kavmiyetçiliğe çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa cahiliye ölümü üzere ölür.”
(İbni Mace, Fiten, 7)
1.Bu risale Mektubat Kitabının 309.Sahifesinden itibaren başlar.3.Mebhastır.
2.İslam Cahiliyetten kalma ırkçılığı ve kabileciliği ortadan kaldırmıştır. [Mana itibariyle hadistir. Bu mealde bir çok hadis mevcuttur. Mesela, "İslam dini kendinden önceki batıl davranış ve adetleri kökünden söküp atar." Keşfü’l Hafa, 1:127.]
3.Mektubat-66
4.Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık." Hucurat Sûresi, 49:13.
5.
__________________
Kur’ân ile hadîse, inanmazsa bir kişi,
ona hiç cevâb verme, konuşma bitir işi!
(İmam-ı Rabbani r.a.)
Demek biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve bir hizmetçisi olmuşuz
(Bediüzzaman)
Bütün dünya beni medh ü sena etse, beni inandıramazki ben iyiyim ve sahib-i kemalim.
(Bediüzzaman)
Ehl-i Sünnet Kasidesi
VUSLATZELİHA- Mesaj Sayısı : 182
Nerden : ANKARA
Rep :
Points : 30
Kayıt tarihi : 31/07/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz