Seyyid Muhammed Raşit Hz.lerinden;Nefs İnsanın En Büyük Düşmanıdır
1 sayfadaki 1 sayfası
Seyyid Muhammed Raşit Hz.lerinden;Nefs İnsanın En Büyük Düşmanıdır
NEFİS İNSANIN EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR
Seyda hazretlerinin sohbetlerinde en çok üzerinde durduğu konulardan biriside nefistir: "Nakşibendi yolunun bütün çalışmaları evradi nefsi öldürmek ve yok etmek içindir. Nefis ölüp gittikten sonra her şey düzelmeye başlar. İnsanin evini yıkan en büyük düşmanı kişinin nefsidir. Onun için insanın kendinden haberi olmalı, nefsin tuzaklarına düşmemeye çalışmalıdır. Bir kimse ki nefsini yener. Zikirle, letaifle nefsini ezer, ortadan kaldırırsa, o zaman Allah'la o kimse arasında bir engel kalmaz. Nice çalışıp amelini tamamlayan kimse vardır ki Allah'ın keremi ve ihsanı olmadığı için nefsini yok edememiştir.ü İnsanı helake götüren nefsidir. Firavun, Şeddat ve Karun'un nefisleri büyüdü, büyüdü sonunda ilahlık davasına kalkıştı. Çünkü nefis kendinden üstün hiçbir varlığın bulunmasını istemez. Büyüyüp, yükselecek bir şey kalmayınca -haşa- Allahlık davası etmeye başlar, haddini aşar, azgınlaşmış nefsinin iddiasına uyar. Her şeyden evvel insanin kendini ve yaratilişini tanimasi lazim. Kendini tanimayan Allahu Teala'yi da tanimaz. Kendini tanimasi için evveliyatini, yaradilişini, neyden meydana geldigini düşünmesi lazimdir. Insanin azamet-i Hűda karşisinda bir pire kadar kiymeti yoktur. Her türlü günah, zulüm ve hakaret nefsin büyüklük taslamasi ve kibrinden ileri geliyor. Onun için insan kendini fakir, aciz, biçare, mahzun ve boynu bükük görmeli, kuvvet ve kudretini bulunmadigini, kendinden aşagi bir mahluk olmadigini bilmeli ve kendini adam olarak görmemelidir ki Allahu Teala onu yükseltsin, mertebeler ihsan etsin kibiri, azameti ortadan kalksin." Seyda hazretleri nefsin kötülüğünden bahsederken önceki sadatlardan da örnekler verirdi: "Bir gün Seyda'yı Tahi'ye bir sofi ziyarete gelmişti. Sofiye şeyhinin sohbetini etmesini söyleyince sofi Şeyhim derdi ki: "Gübre olunmadıkça su üstünde kalınmaz." Bu söz Seyda'yı Tahi'nin çok hoşuna gitti. Vallahi çok doğru bir söz, bundan daha güzel bir şey olmaz. İnsan nefsini gübre etmedikçe su üstünde kalamaz. Gübre hafif olup su üstünde kaldığı gibi insan nefsini hafif tuttukça yönelir su üstünde kalır, ağır tutarsa suyun dibine batar. İnsan nefsini gördüğü müddetçe Rabbine kavuşamaz." "Allah dostları, Allah erleri daima fakir ve mahzunlar arasında olmuştur. Sadatın nisbeti nefissiz ve boynu büyüklerin üzerine olmuş, halifeler onlardan olmuştur. Allah yolu fakirlik ve tevazuyla kazanılır. Suyun yüksek yere akmadığı, daima aşağı, çukur yere akıp doldurduğu gibi, Allah yolu da fakr ve yoklukla kazanılır. Nefsin sebeb olduğu zararların en çoğu Alemlerin Rabbinin insan vücûdunda yarattığı latifeler üzerinedir. Nefs onları zamanla değiştirerek yaratılış gayesinden uzaklaştırır, dünyaya yöneltir. Bunun için insanın ayağı devamlı nefsin göğsünde bulunmalıdır ki baş kaldirmaya gücü yetmesin, ancak insan kendini aşagi ve noksan gördükten sonra nefs ölür. Nefs devamlı Allahu Teala'nın emirlerine muhalefet ettiği için insan devamlı nefsiyle harb halinde olmalı, nefsin dizginlerini elden bırakmamalıdır. Zira Allah yolu, Allah'ın rızası nefsin istekleriyle bir arada olmaz. Her kim vücudunun rahatını, keyfini düşünerek hareket ederse, o kimse nefsi tarafından helake sürüklenir. Böyle kimse nefsinin elinde esir gibidir; insanın imanını yok eder, ahirette ebedi cehennemlik olmasına sebeb olur. İnsan amelini görmemeli, hep günahlarını görmeli, birşey olmadığını bilmelidir. Çünkü insan amelini görürse kendinde nefs meydana gelir, nefis kabarır. Ama hizmet böyle değildir, insan çalışırsa nefis vücud bulmaz, bilakis kırılıp, rezil olur, alçalır. Vird bitince sevab kesilir, çalışmasıyla ise yapılan iş kaldığı müddetçe sevap devam eder. "Alemlerinin Rabbi; ilticadan, yalvarıp yakarmadan, ricadan hoşlanır. Büyüklük taslamadan ise asla hoşlanmaz. Büyüklük Allah'a mahsustur. İnsan ne kadar hakir, fakir, zelil, Rabbine karşı ne kadar yalvarış ve yakarışta olursa o kadar makbul olur. İnsan hayırlı işlerinden dolayi Ögülürse, kendisinde nefs meydana gelmemesine, kalbine tesir etmemesine dikkat etmeli, aslinin bir avuç toprak oldugunu aklindan çikarmamalidir. Kişi ne kadar zayif, kuvvetsiz, tahammülsüz, sabirsizdir. Birazcik başi, dişi veya karini agrisa aciz oluyor, sabirsizlik gösteriyor. Allah insana el atinca, kuvvetten kesilip yere yikilinca, elleri tutmaz olunca, hastalanip yataga düşünce yaratilmişlarin en ednasi, en acizi oldugunu anlar, însan aklini başina almali, işin sonunu düşünmeli, kuvvetine, erkekligine güven-memelidir. Mazluma, mülküne, çoluguna, çocuguna, eşine dostuna, akrabalarina aldanmamalidir. Hepsi gelip geçicidir. Yüzünü samimi olarak Allahu Teala'ya döndürüp salih amel işlerse ancak kurtuluşa erebilir. Nefis aynen azgın ata benzer. Dizginleri zapte-dilmeyen azgın at gibi sahibini yere çarpıp parçalar, belki kendisi de beraber parçalanır. Yani hem kendini, hem de sahibini felakete götürür. Ama atın dizginleri sağlam olarak tutulur, ona hakim olunursa, at koşar, yönelir, ağzından köpükler akar ve felakete sebeb olmadan sahibine teslim olur. İşte nefs de böyledir, hakim olunursa insanı Allah'a götürür. Allah'a ancak nefse hakim olursa ulaşılır. Allah'a ulaşmak iki adımdır. Birinci adım nefsin üzerine konur, ikinci adımda Allah'a ulaştırır. İnsan kendini herkesten daha aşağı ve diğer insanları kemalinden üstün bilmelidir. Yaptığı amelleri görmemelidir. Yaptığı amelleri beğenen kimse Allah yolunda ilerleyemez. Amelini iyi gören amelini artırmaya lüzum hissetmez. İnsan amelini görmeyerek nefsini tanımalıdır. Nitekim Sadat-ı Nakşibendi: "MEN AREFE NEFSEHU FEKAD AREFE RABBE-HU (Nefsini tanıyan Rabbini de tanır)" demişlerdir. İnsan kendi nefsini tanımayana kadar gerçek manada Rabbini tanıyamaz. Hazreti Resulullah: "Ey Allah'ım beni kendi gözümde küçült, insanların gözünde büyük eyle" diye dua buyurmuştur. Allah'ım beni kendi gözümde küçült ki kendi varlığımı nefsimi görmeyeyim, kendimi hep noksan göreyim. Başkalarının gözünde büyült ki beni büyük görüp davetimi kabullenerek iman etsinler buyurmuştur. Bütün kainat uğrunda yaratılan Peygamber (s.a.v.) böyle dua edince, artık insan ne yapmalıdır? Kendini herkesten aşağı görmelidir. Şeyda hazretleri Gavs hazretlerinin bir sohbetlerinde şöyle buyurduklarını nakleder: "Nakşıbendilerinin üstadları bağlılarına hep aynanın arka tarafındaki kusurları göstermiştir. Aynanın ön tarafındaki iyilikleri göstermezler. Kişi aynanın arka tarafına bakınca da kendilerini iyi görmezler yaptıklarını beğenmezler. Nefislerinin kötülüğünü görürler. Nefisleri vücud bulmaz. Artan amellerini görmezler, amelleri yok diye yakınır, arttırmaya çalışırlar. Böyle olunca Alemlerin Rabbi onların manevi derecelerini arttırır, rızasını nasib eder. Başkalari ise aynanin ön yüzüne nazar eder, iyiliklerini görür, nefisleri vücud bulur, kendilerini büyük görürler. Başkalarinin kusurunu görürler, kendilerini onlardan üstün görürler. Makamlari yükselmez, terakki edemezler. Bazen kazandiklari rütbelerini kaybederler. Bundan dolayi Nakşibendi Sadatlari baglilarini bu türlü kibir ve ucubdan korur, kusurunu gösterir, iyiligini saklarlar."
Seyda hazretlerinin sohbetlerinde en çok üzerinde durduğu konulardan biriside nefistir: "Nakşibendi yolunun bütün çalışmaları evradi nefsi öldürmek ve yok etmek içindir. Nefis ölüp gittikten sonra her şey düzelmeye başlar. İnsanin evini yıkan en büyük düşmanı kişinin nefsidir. Onun için insanın kendinden haberi olmalı, nefsin tuzaklarına düşmemeye çalışmalıdır. Bir kimse ki nefsini yener. Zikirle, letaifle nefsini ezer, ortadan kaldırırsa, o zaman Allah'la o kimse arasında bir engel kalmaz. Nice çalışıp amelini tamamlayan kimse vardır ki Allah'ın keremi ve ihsanı olmadığı için nefsini yok edememiştir.ü İnsanı helake götüren nefsidir. Firavun, Şeddat ve Karun'un nefisleri büyüdü, büyüdü sonunda ilahlık davasına kalkıştı. Çünkü nefis kendinden üstün hiçbir varlığın bulunmasını istemez. Büyüyüp, yükselecek bir şey kalmayınca -haşa- Allahlık davası etmeye başlar, haddini aşar, azgınlaşmış nefsinin iddiasına uyar. Her şeyden evvel insanin kendini ve yaratilişini tanimasi lazim. Kendini tanimayan Allahu Teala'yi da tanimaz. Kendini tanimasi için evveliyatini, yaradilişini, neyden meydana geldigini düşünmesi lazimdir. Insanin azamet-i Hűda karşisinda bir pire kadar kiymeti yoktur. Her türlü günah, zulüm ve hakaret nefsin büyüklük taslamasi ve kibrinden ileri geliyor. Onun için insan kendini fakir, aciz, biçare, mahzun ve boynu bükük görmeli, kuvvet ve kudretini bulunmadigini, kendinden aşagi bir mahluk olmadigini bilmeli ve kendini adam olarak görmemelidir ki Allahu Teala onu yükseltsin, mertebeler ihsan etsin kibiri, azameti ortadan kalksin." Seyda hazretleri nefsin kötülüğünden bahsederken önceki sadatlardan da örnekler verirdi: "Bir gün Seyda'yı Tahi'ye bir sofi ziyarete gelmişti. Sofiye şeyhinin sohbetini etmesini söyleyince sofi Şeyhim derdi ki: "Gübre olunmadıkça su üstünde kalınmaz." Bu söz Seyda'yı Tahi'nin çok hoşuna gitti. Vallahi çok doğru bir söz, bundan daha güzel bir şey olmaz. İnsan nefsini gübre etmedikçe su üstünde kalamaz. Gübre hafif olup su üstünde kaldığı gibi insan nefsini hafif tuttukça yönelir su üstünde kalır, ağır tutarsa suyun dibine batar. İnsan nefsini gördüğü müddetçe Rabbine kavuşamaz." "Allah dostları, Allah erleri daima fakir ve mahzunlar arasında olmuştur. Sadatın nisbeti nefissiz ve boynu büyüklerin üzerine olmuş, halifeler onlardan olmuştur. Allah yolu fakirlik ve tevazuyla kazanılır. Suyun yüksek yere akmadığı, daima aşağı, çukur yere akıp doldurduğu gibi, Allah yolu da fakr ve yoklukla kazanılır. Nefsin sebeb olduğu zararların en çoğu Alemlerin Rabbinin insan vücûdunda yarattığı latifeler üzerinedir. Nefs onları zamanla değiştirerek yaratılış gayesinden uzaklaştırır, dünyaya yöneltir. Bunun için insanın ayağı devamlı nefsin göğsünde bulunmalıdır ki baş kaldirmaya gücü yetmesin, ancak insan kendini aşagi ve noksan gördükten sonra nefs ölür. Nefs devamlı Allahu Teala'nın emirlerine muhalefet ettiği için insan devamlı nefsiyle harb halinde olmalı, nefsin dizginlerini elden bırakmamalıdır. Zira Allah yolu, Allah'ın rızası nefsin istekleriyle bir arada olmaz. Her kim vücudunun rahatını, keyfini düşünerek hareket ederse, o kimse nefsi tarafından helake sürüklenir. Böyle kimse nefsinin elinde esir gibidir; insanın imanını yok eder, ahirette ebedi cehennemlik olmasına sebeb olur. İnsan amelini görmemeli, hep günahlarını görmeli, birşey olmadığını bilmelidir. Çünkü insan amelini görürse kendinde nefs meydana gelir, nefis kabarır. Ama hizmet böyle değildir, insan çalışırsa nefis vücud bulmaz, bilakis kırılıp, rezil olur, alçalır. Vird bitince sevab kesilir, çalışmasıyla ise yapılan iş kaldığı müddetçe sevap devam eder. "Alemlerinin Rabbi; ilticadan, yalvarıp yakarmadan, ricadan hoşlanır. Büyüklük taslamadan ise asla hoşlanmaz. Büyüklük Allah'a mahsustur. İnsan ne kadar hakir, fakir, zelil, Rabbine karşı ne kadar yalvarış ve yakarışta olursa o kadar makbul olur. İnsan hayırlı işlerinden dolayi Ögülürse, kendisinde nefs meydana gelmemesine, kalbine tesir etmemesine dikkat etmeli, aslinin bir avuç toprak oldugunu aklindan çikarmamalidir. Kişi ne kadar zayif, kuvvetsiz, tahammülsüz, sabirsizdir. Birazcik başi, dişi veya karini agrisa aciz oluyor, sabirsizlik gösteriyor. Allah insana el atinca, kuvvetten kesilip yere yikilinca, elleri tutmaz olunca, hastalanip yataga düşünce yaratilmişlarin en ednasi, en acizi oldugunu anlar, însan aklini başina almali, işin sonunu düşünmeli, kuvvetine, erkekligine güven-memelidir. Mazluma, mülküne, çoluguna, çocuguna, eşine dostuna, akrabalarina aldanmamalidir. Hepsi gelip geçicidir. Yüzünü samimi olarak Allahu Teala'ya döndürüp salih amel işlerse ancak kurtuluşa erebilir. Nefis aynen azgın ata benzer. Dizginleri zapte-dilmeyen azgın at gibi sahibini yere çarpıp parçalar, belki kendisi de beraber parçalanır. Yani hem kendini, hem de sahibini felakete götürür. Ama atın dizginleri sağlam olarak tutulur, ona hakim olunursa, at koşar, yönelir, ağzından köpükler akar ve felakete sebeb olmadan sahibine teslim olur. İşte nefs de böyledir, hakim olunursa insanı Allah'a götürür. Allah'a ancak nefse hakim olursa ulaşılır. Allah'a ulaşmak iki adımdır. Birinci adım nefsin üzerine konur, ikinci adımda Allah'a ulaştırır. İnsan kendini herkesten daha aşağı ve diğer insanları kemalinden üstün bilmelidir. Yaptığı amelleri görmemelidir. Yaptığı amelleri beğenen kimse Allah yolunda ilerleyemez. Amelini iyi gören amelini artırmaya lüzum hissetmez. İnsan amelini görmeyerek nefsini tanımalıdır. Nitekim Sadat-ı Nakşibendi: "MEN AREFE NEFSEHU FEKAD AREFE RABBE-HU (Nefsini tanıyan Rabbini de tanır)" demişlerdir. İnsan kendi nefsini tanımayana kadar gerçek manada Rabbini tanıyamaz. Hazreti Resulullah: "Ey Allah'ım beni kendi gözümde küçült, insanların gözünde büyük eyle" diye dua buyurmuştur. Allah'ım beni kendi gözümde küçült ki kendi varlığımı nefsimi görmeyeyim, kendimi hep noksan göreyim. Başkalarının gözünde büyült ki beni büyük görüp davetimi kabullenerek iman etsinler buyurmuştur. Bütün kainat uğrunda yaratılan Peygamber (s.a.v.) böyle dua edince, artık insan ne yapmalıdır? Kendini herkesten aşağı görmelidir. Şeyda hazretleri Gavs hazretlerinin bir sohbetlerinde şöyle buyurduklarını nakleder: "Nakşıbendilerinin üstadları bağlılarına hep aynanın arka tarafındaki kusurları göstermiştir. Aynanın ön tarafındaki iyilikleri göstermezler. Kişi aynanın arka tarafına bakınca da kendilerini iyi görmezler yaptıklarını beğenmezler. Nefislerinin kötülüğünü görürler. Nefisleri vücud bulmaz. Artan amellerini görmezler, amelleri yok diye yakınır, arttırmaya çalışırlar. Böyle olunca Alemlerin Rabbi onların manevi derecelerini arttırır, rızasını nasib eder. Başkalari ise aynanin ön yüzüne nazar eder, iyiliklerini görür, nefisleri vücud bulur, kendilerini büyük görürler. Başkalarinin kusurunu görürler, kendilerini onlardan üstün görürler. Makamlari yükselmez, terakki edemezler. Bazen kazandiklari rütbelerini kaybederler. Bundan dolayi Nakşibendi Sadatlari baglilarini bu türlü kibir ve ucubdan korur, kusurunu gösterir, iyiligini saklarlar."
güney- Mesaj Sayısı : 581
Nerden : mardin
Rep :
Points : -12
Kayıt tarihi : 05/08/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz