Dostluk Dediğin Böyle Olmalı..
1 sayfadaki 1 sayfası
Dostluk Dediğin Böyle Olmalı..
Tarihlerden 1979, yaşananlar gerçek bir arkadaşlık örneği...
İstanbul Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ni kazanan Mehmet çok zengin bir ailenin oğludur. Rıdvan ise Van’lı fakir bir ailenin tek oğludur. Hasbel kader İstanbul Hukuk Fakültesi’nde tanışırlar. Mehmet Rıdvan’ı çok sevdiği için yanına almıştır ve artık birlikte kalmaktadırlar. Bu arada Mehmet çok yardımsever bir insandır. Çevresine, yetimlere ve gariplere yardım eder. Bu arada Rıdvan’ın bütün masraflarını Mehmet karşılamaktadır. Bunlarla kalmayıp Rıdvan’ın ailesine bir ev alır, babasına da bir iş yeri açar. Yani Rıdvan’ın ailesinin geleceği için elinden gelen her şeyi yapar.
Bu şekilde yıllar geçer ve ikisi de son sınıf öğrencisi olurlar. Bu arada Mehmet’in babası vefat eder. Mehmet, babasının işlerini yürütebilmek için okulu bırakmak zorunda kalır. Ama bu sefer paranın yönetiminde Mehmet olduğu için babasından kalan hanlar-hamamlar, yatlar-katlar, her ne varsa hepsini yardım için kullanır. Bir gün Mehmet bir kız arkadaşı ile Rıdvan’in yanına gider. Rıdvan’ı arkadaşıyla tanıştırır. Rıdvan kızı görür görmez hoşlanır ve Mehmet’e şöyle der:
-Kardeşim Mehmet ben bu kızdan çok hoşlandım. Benim bu kızla evlenmem için yardımcı olur musun?
O da hiç ikilemez ve hay hay der. Düğünlerini bile kendisi yaptırır. Bu arada Rıdvan’ın okulu biter. Bir kasabaya kaymakam olur. Yine Mehmet, Rıdvan’ın eşyalarını ve tüm eksiklerini kendisi alır. Evli çift yeni hayatlarına doğru yolculuk ederler.
Mehmet yine yardım hizmetlerine devam eder. Fakat zaman geçtikçe paralar suyunu çeker. Nihayet Mehmet beş parasız kalır. Hem öyle bir duruma düşer ki; köprü altlarında yatmaya başlar. Bu durum onu tanıyan herkesi derinden üzer. Bir gün Mehmet’in halası şöyle der:
-Mehmet, oğlum hani senin bir arkadaşın vardı ya onun yanına gitsen, sana yardımcı olur. Falan ilde vali olmuş.
Mehmet bunu kabul etmez. Nedeni ise ben ona yaptığım her şeyi karşılıksız yaptım diye düşünmesidir. Yine de halasının ısrarlarına dayanamayıp arkadaşına gitmeyi kabul eder. Mehmet hemen bir otobüse biner ve yola çıkar.
Valilik binasına girişte, özel kalem müdürüne şöyle der:
-Rıdvan beye söyleyin, Mehmet geldi deyin lütfen.
Özel kalem müdürü vali Rıdvan’ı arar. Bu kez Rıdvan Bey kendisini tanımadığını söyler.
Mehmet:
-Okul arkadaşıyım deyin lütfen, o zaman belki tanır.
Yine hatırlamaz Rıdvan Bey. Oradan ayrılır ve arkadaşım işlerinden dolayı hatırlayamadı ama evine gideyim, hanımı kesinlikle beni tanıyacaktır, diye düşünür. Evine gider ancak hanımı da tanımaz kapıyı bile açmaz ona. Oradan da çıkıp umutsuz bir şekilde giderken, daha önce hiç tanımadığı bir adamla karşılaşır. Adam Mehmet’e şöyle der:
-Dur bakalım genç, sen nerelisin yabancı mısın buralarda ? diye sorar
Mehmet:
-Evet amca, der ve olanları anlatır ama kötüye yormaz, yine iyi niyetlidir. Arkadaşımın yanına gittim ama beni hatırlamadı, der. Adam Mehmet’e şöyle der:
-Benim kimsem yok benimle kalır mısın? Bir nalbur dükkanım var, orada sana bir yatacak yer yapalım. Hem çalış hem de orada kalırsın der. Mehmet bu teklifi kabul eder.
Aradan altı ay kadar geçer, bir gün yetmiş yaşlarında bir yaşlı amca ile tanışır. Adam ile çok güzel dost olurlar. Aradan bir altı ay daha geçer ve bir gün yaşlı adam bir sandık getirir Mehmet’in yanına. Mehmet’e:
-Benim senden başka güvenecek kimsem yok, bunu sana emanet ediyorum. Ben bir yere gideceğim üç gün içinde geleceğim. Şayet gelmezsem, bu sandıktakiler senin helalindir, der ve gider. Aradan üç gün geçer, dört gün geçer, altı gün geçer yok. Bu durumu ustasına anlatır ve ustası bu olayı gayet sakin karşılar. Sonra:
-Tamam Mehmet, bunlar artık senindir, der.
Bir sandık dolusu altın, mücevher ve para gibi şeyler vardır. Mehmet şaşırır. Ama ustası şaşırmak yerine, normal bir olaymış gibi görür. Ve der ki:
-Mehmet artık sen zenginsin kendine bir iş kurmalısın.
Mehmet’te bir kuyumcu dükkanı açar. İşleri çok çok iyi gider ve kısa zamanda oranın en zengin kuyumcusu olur.
Tabi bu yaşadıklarını unutmaz. Bir gün bir yaşlı kadın ile kızı kuyumcuya gelirler. Mehmet kızı görür görmez aşık olur. Ustasına söyler ve ustası gidip kızı ister. Onlar da kızı verirler.
Bu arada Mehmet, vali arkadaşının evinin yakınında bir ev alır. Düğün hazırlıklarına başlar. Düğün davetiyeleri dağılır. Bir davetiye de valiye gönderilir tabiki. Düğün günü gelir çatar ama vali Rıdvan Bey ile Mehmet hep birbirlerinden gözlerini kaçırırlar.
Mehmet artık dayanamaz ve davetlilerden izin isteyerek kısa bir konuşma yapmak ister. Rıdvan’a yaptığı arkadaşlığı ve başından geçen bütün olayları anlatır. Gözleri dolu doludur, ağlayarak anlatır olanları. Herkes şok olmuştur, Mehmet’in yaptıklarına karşılık Vali Rıdvan Bey’in yaptıklarını bir türlü sindiremezler içlerine. Rıdvan da artık dayanamaz ve kürsüye gelir, başlar anlatmaya...
-Biraz da beni dinleyin, der Rıdvan bey. Mehmet’in anlattıklarının hepsi doğrudur. Fazlası yok eksiği var ama beni de bir dinleyin. Ben Mehmet’in durumunun bozuk olduğunu öğrendim Mehmet’e doğrudan yardım etsem kabul etmezdi. Onun halası ile biz devamlı görüşüyoruz. Ve biz bir senaryo yazdık… Rıdvan Bey biraz soluklandı ve heyecanla anlatmaya devam etti:
-Evet, Mehmet benim yanıma geldi, onu kabul etmedim. Evime gideceğini bildiğim için evi aradım ve kapıyı açtırmadım. Eğer o benim hanımımı görseydi üzülürdü, çünkü onun arkadaşıydı. O nalburu ben kiraladım ve o nalbur dükkanını da ben açtım. O yaşlı adam benim babamdı, o bize çok yardım etti, biz de ona bu şekilde yardım etmek istedik. O gelen yaşlı kadın benim annem, gelin de benim kız kardeşimdi. O bana sevgilisini layık gördü, ben de ona kız kardeşimi. Eğer ben Mehmet dostuma bu şekilde yardım etmeseydim, Mehmet çok gururlu olduğundan kabul etmeyecekti, ben de bu şekilde yapmak istedim. İşte bütün hadise bundan ibaret der ve kürsüden ayrılır.
İstanbul Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ni kazanan Mehmet çok zengin bir ailenin oğludur. Rıdvan ise Van’lı fakir bir ailenin tek oğludur. Hasbel kader İstanbul Hukuk Fakültesi’nde tanışırlar. Mehmet Rıdvan’ı çok sevdiği için yanına almıştır ve artık birlikte kalmaktadırlar. Bu arada Mehmet çok yardımsever bir insandır. Çevresine, yetimlere ve gariplere yardım eder. Bu arada Rıdvan’ın bütün masraflarını Mehmet karşılamaktadır. Bunlarla kalmayıp Rıdvan’ın ailesine bir ev alır, babasına da bir iş yeri açar. Yani Rıdvan’ın ailesinin geleceği için elinden gelen her şeyi yapar.
Bu şekilde yıllar geçer ve ikisi de son sınıf öğrencisi olurlar. Bu arada Mehmet’in babası vefat eder. Mehmet, babasının işlerini yürütebilmek için okulu bırakmak zorunda kalır. Ama bu sefer paranın yönetiminde Mehmet olduğu için babasından kalan hanlar-hamamlar, yatlar-katlar, her ne varsa hepsini yardım için kullanır. Bir gün Mehmet bir kız arkadaşı ile Rıdvan’in yanına gider. Rıdvan’ı arkadaşıyla tanıştırır. Rıdvan kızı görür görmez hoşlanır ve Mehmet’e şöyle der:
-Kardeşim Mehmet ben bu kızdan çok hoşlandım. Benim bu kızla evlenmem için yardımcı olur musun?
O da hiç ikilemez ve hay hay der. Düğünlerini bile kendisi yaptırır. Bu arada Rıdvan’ın okulu biter. Bir kasabaya kaymakam olur. Yine Mehmet, Rıdvan’ın eşyalarını ve tüm eksiklerini kendisi alır. Evli çift yeni hayatlarına doğru yolculuk ederler.
Mehmet yine yardım hizmetlerine devam eder. Fakat zaman geçtikçe paralar suyunu çeker. Nihayet Mehmet beş parasız kalır. Hem öyle bir duruma düşer ki; köprü altlarında yatmaya başlar. Bu durum onu tanıyan herkesi derinden üzer. Bir gün Mehmet’in halası şöyle der:
-Mehmet, oğlum hani senin bir arkadaşın vardı ya onun yanına gitsen, sana yardımcı olur. Falan ilde vali olmuş.
Mehmet bunu kabul etmez. Nedeni ise ben ona yaptığım her şeyi karşılıksız yaptım diye düşünmesidir. Yine de halasının ısrarlarına dayanamayıp arkadaşına gitmeyi kabul eder. Mehmet hemen bir otobüse biner ve yola çıkar.
Valilik binasına girişte, özel kalem müdürüne şöyle der:
-Rıdvan beye söyleyin, Mehmet geldi deyin lütfen.
Özel kalem müdürü vali Rıdvan’ı arar. Bu kez Rıdvan Bey kendisini tanımadığını söyler.
Mehmet:
-Okul arkadaşıyım deyin lütfen, o zaman belki tanır.
Yine hatırlamaz Rıdvan Bey. Oradan ayrılır ve arkadaşım işlerinden dolayı hatırlayamadı ama evine gideyim, hanımı kesinlikle beni tanıyacaktır, diye düşünür. Evine gider ancak hanımı da tanımaz kapıyı bile açmaz ona. Oradan da çıkıp umutsuz bir şekilde giderken, daha önce hiç tanımadığı bir adamla karşılaşır. Adam Mehmet’e şöyle der:
-Dur bakalım genç, sen nerelisin yabancı mısın buralarda ? diye sorar
Mehmet:
-Evet amca, der ve olanları anlatır ama kötüye yormaz, yine iyi niyetlidir. Arkadaşımın yanına gittim ama beni hatırlamadı, der. Adam Mehmet’e şöyle der:
-Benim kimsem yok benimle kalır mısın? Bir nalbur dükkanım var, orada sana bir yatacak yer yapalım. Hem çalış hem de orada kalırsın der. Mehmet bu teklifi kabul eder.
Aradan altı ay kadar geçer, bir gün yetmiş yaşlarında bir yaşlı amca ile tanışır. Adam ile çok güzel dost olurlar. Aradan bir altı ay daha geçer ve bir gün yaşlı adam bir sandık getirir Mehmet’in yanına. Mehmet’e:
-Benim senden başka güvenecek kimsem yok, bunu sana emanet ediyorum. Ben bir yere gideceğim üç gün içinde geleceğim. Şayet gelmezsem, bu sandıktakiler senin helalindir, der ve gider. Aradan üç gün geçer, dört gün geçer, altı gün geçer yok. Bu durumu ustasına anlatır ve ustası bu olayı gayet sakin karşılar. Sonra:
-Tamam Mehmet, bunlar artık senindir, der.
Bir sandık dolusu altın, mücevher ve para gibi şeyler vardır. Mehmet şaşırır. Ama ustası şaşırmak yerine, normal bir olaymış gibi görür. Ve der ki:
-Mehmet artık sen zenginsin kendine bir iş kurmalısın.
Mehmet’te bir kuyumcu dükkanı açar. İşleri çok çok iyi gider ve kısa zamanda oranın en zengin kuyumcusu olur.
Tabi bu yaşadıklarını unutmaz. Bir gün bir yaşlı kadın ile kızı kuyumcuya gelirler. Mehmet kızı görür görmez aşık olur. Ustasına söyler ve ustası gidip kızı ister. Onlar da kızı verirler.
Bu arada Mehmet, vali arkadaşının evinin yakınında bir ev alır. Düğün hazırlıklarına başlar. Düğün davetiyeleri dağılır. Bir davetiye de valiye gönderilir tabiki. Düğün günü gelir çatar ama vali Rıdvan Bey ile Mehmet hep birbirlerinden gözlerini kaçırırlar.
Mehmet artık dayanamaz ve davetlilerden izin isteyerek kısa bir konuşma yapmak ister. Rıdvan’a yaptığı arkadaşlığı ve başından geçen bütün olayları anlatır. Gözleri dolu doludur, ağlayarak anlatır olanları. Herkes şok olmuştur, Mehmet’in yaptıklarına karşılık Vali Rıdvan Bey’in yaptıklarını bir türlü sindiremezler içlerine. Rıdvan da artık dayanamaz ve kürsüye gelir, başlar anlatmaya...
-Biraz da beni dinleyin, der Rıdvan bey. Mehmet’in anlattıklarının hepsi doğrudur. Fazlası yok eksiği var ama beni de bir dinleyin. Ben Mehmet’in durumunun bozuk olduğunu öğrendim Mehmet’e doğrudan yardım etsem kabul etmezdi. Onun halası ile biz devamlı görüşüyoruz. Ve biz bir senaryo yazdık… Rıdvan Bey biraz soluklandı ve heyecanla anlatmaya devam etti:
-Evet, Mehmet benim yanıma geldi, onu kabul etmedim. Evime gideceğini bildiğim için evi aradım ve kapıyı açtırmadım. Eğer o benim hanımımı görseydi üzülürdü, çünkü onun arkadaşıydı. O nalburu ben kiraladım ve o nalbur dükkanını da ben açtım. O yaşlı adam benim babamdı, o bize çok yardım etti, biz de ona bu şekilde yardım etmek istedik. O gelen yaşlı kadın benim annem, gelin de benim kız kardeşimdi. O bana sevgilisini layık gördü, ben de ona kız kardeşimi. Eğer ben Mehmet dostuma bu şekilde yardım etmeseydim, Mehmet çok gururlu olduğundan kabul etmeyecekti, ben de bu şekilde yapmak istedim. İşte bütün hadise bundan ibaret der ve kürsüden ayrılır.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz