Enes Bin Malik(r.a)
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Enes Bin Malik(r.a)
Medîneli çocuklar hem koşuyor, hem de sevinçle bağırarak etrafı çınlatıyorlardı:
- Resûlullah efendimiz geldi! Kâinâtın efendisi geldi!
Günlerce, aylarca, beklenen Allah'ın Resûlü işte geliyordu...
Çocuklar arasında en coşkulusu, şüphesiz Hz. Enes idi. Ancak 9-10 yaşlarındaydı. Bütün varlığıyla koşuyor, sevinç çığlıkları atıyordu. Dikkatle bakmasına rağmen, Âlemlerin Efendisini bir türlü göremedi.
Bir müddet daha, o heyecanla koştular, bağırdılar. Nihayet Kusvâ adlı develeri üzerinde, Resûlullah efendimiz ve arkadaşları göründüler. Kalpleri duracak gibiydi. Medîne'nin epeyce dışındaydılar. Bir Müslüman amca, Küçük Enes ve arkadaşlarına dedi ki:
- Koşun! Medînelilere müjdeyi verin! Sevgili Peygamberimizin teşriflerini bildirin!
Bunun üzerine çocukların yarısı, nefes nefese şehre koşmaya başladı. Büyük müjdeyi ulaştırmak için, son gayretlerini sarf ediyorlardı. Bu haberi sabırsızlıkla bekleyen sayısız Müslüman, Medîne ufuklarında doğan Nûr'a doğru yarıştılar. Bütün insanların ve cinlerin Peygamberini karşılamak için, acele ettiler.
Resûlullah şehre girdi.
Sevgili Peygamberimizin yanlarında, en yakın dostları Hz. Ebû Bekir bulunuyordu. Kadınlar ve çocuklar, şiirler okuyorlar, hangisinin Resûlullah olduğunu birbirlerine soruyorlardı.
Medîne kurulduğu günden beri, böyle sevinçli ve heyecanlı anlar yaşamamıştı. Müslümanların çoğu Efendimizi; kendi evlerine götürmek, misâfir etmek şerefine erişmek istiyordu. Bu sebeple, Kusvâ'nın yularını yakalamaya çalışıyorlardı. Fakat sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:
- O'nu serbest bırakınız. Kimin evi önünde durursa, oraya misâfir oluruz, İnşâallah.
En sonunda Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeyd hazretleri, bu şerefe kavuştu. Efendimiz, bir müddet için, O mübârek zâtın evinde misâfir kaldılar.
Artık bütün Medîneli Müslümanlar için, Resûlullaha hizmet yarışı başlamıştı. Herkes ellerinde ve evlerinde ne varsa, ikrâm ediyordu.
Ümmü Süleym de, oğlu küçük Enes'in elinden tutarak; sevgili Peygamberimizin huzûruna gelerek dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Bizler zengin değiliz. Size takdim edecek, fazla bir şeyimiz yok. Ancak çok sevdiğimiz şu küçük oğlumuzu, hizmet etsin diye, size armağan ediyoruz. Lütfen kabûl buyurunuz!
Peygamberimiz, bu içten gelen teklife pek memnun kaldılar. Küçük Enes'in başını okşayıp, duâ ettiler. Ana ve babasını kırmayıp, onu, yanlarına aldılar. Medîne dışında koşa koşa Efendimizi karşılayan bu küçük Müslüman, meğer kendi saâdetine doğru koşuyormuş! Böylece iki cihânın Efendisiyle, gece ve gündüz beraber olmak saâdetine kavuşmuş oldu.
O da, bu büyük ni'metin karşılığını ödemek için, büyük gayret sarf etti. Efendimizin hiçbir sözlerini kaçırmadan, dikkatle hizmet etti.
Sevgili Peygamberimiz Enes bin Mâlik'e, sanki çocuk değil de; olgun bir insan gibi davranıyorlardı. Bir kerecik yüzlerini astığı görülmedi. Sert konuştukları işitilmedi. O'nun minik kalbini kırdıkları, incittikleri duyulmadı.
İşte o sıralarda bir gün, küçük Enes, arkadaşlarıyla birlikte oyun oynuyorlardı. Hz. Peygamber, çocuklara doğru yaklaştılar. Sevgiyle selâm verdiler. Onlar da hürmetle, selâmlarını aldılar. Sonra Efendimiz yavaşça, Enes'in elinden tuttular. Birlikte, az ilerdeki duvar dibine yürüdüler. Orada O'nun kulağına, bir şeyler söylediler.
Ümmü Süleym'in akıllı oğlu, derhal koşarak uzaklaştı. Belli ki Efendimiz kendisine, vazîfe vermişlerdi. Kendileri de, o duvar dibine oturdular. Beklemeye başladılar...
Epeyce sonra Hz. Enes, koşarak geldi. Hz. Resûle öğrendiklerini arz etti. Resûlullah efendimiz oradan memnun ayrıldılar.
Yaşı küçük, vazîfesi büyük Hz. Enes; daha sonra evine geldi. Hava kararmak üzereydi. Annesi O'nu, merakla bekliyordu. Hemen sordu:
- Nerede kaldın yavrucuğum? Niçin geciktin?
Oğlunun gözleri, pırıl pırıldı. Cevap verdi:
- Efendimiz, bir işe gönderdiler anneciğim. O yüzden geç kaldım.
Hz. Ümmü Süleym daha da meraklandı:
- O iş, neydi?
- Sırdır, cevabını verdi ve sustu.
İşte o zaman annesi:
- Âferin oğlum! Resûl-i Ekremin sırlarını, dâimâ muhafaza et, sakla. Onları hiç kimseye açıklama. Bütün ömrünce böyle davran, diye tenbih etti. Sonra da sevgiyle, oğulcuğunu bağrına bastı.
Aylar ve yıllar geçiyor, küçük Enes; sevgili Peygamberimizin yanlarında büyüyordu. O şerefli ocakta terbiye ediliyordu. Dâimâ birlikte abdest alır, namaz kılar, oruç tutarlardı.
Hz. Enes iyi günlerde, sıkıntılı anlarda, İslâm için yapılan savaşlarda; dâima Efendimizle birlikte idi. Resûlullahın gazâları, fazla olmakla beraber; savaş yapılanı dokuz tanedir: Büyük Bedir, Uhud, Hendek, Benî Kureyzâ, Benî Mustalak, Hayber, Mekke'nin Fethi, Tâif ve Huneyn Gazâlarıdır. Hz. Enes bunların çoğuna iştirak etti. Kâinatın Efendisini hiç terk etmedi. Hizmetlerini, bir an için bile aksatmadı.
Zaman ilerledikçe Ümmü Süleym'in küçük oğlu Enes; 20 yaşlarında bir delikanlı oldu. Zekâsı, terbiyesi, ilim ve cesâretiyle; yaşıtlarını geride bıraktı. Hz. Enes bu arada şâhit olduğu olayları sonraki âlimlere nakletti. Resûlullah'ın son günlerindeki bir hâdiseyi şöyle anlatır:
Bir sabah Hz. Ebû Bekir ve Hz. Abbâs, beraberce yürüyorlardı. Bir topluluğa rastladılar. Bunlar, Medîneli Müslümanlar idiler. Hepsi de, üzüntüyle ağlaşıyorlardı. Kalbi çok rakik, hassas, yumuşak olan Hz. Ebû Bekir sordu:
- Ey Kardeşlerim! Sizleri ağlatan şey nedir?
- Bizler, Resûlullah Efendimizin huzûrunu düşünüyoruz. O'na ağlıyoruz.
Gerçekten sevgili Peygamberimiz, bir müddetten beri rahatsız idiler. Bunu bilen Medîneliler öbek öbek toplanıp, üzüntülerini paylaşıyorlardı. Yüreği, sevgi ve ayrılık üzüntüsüyle çarpan, Hz. Ebû Bekir de ağladı. Biraz sonra da, Efendimizin mübârek evlerine vardı. Gördüklerini, duyduklarını saygı ile arz etti.
Sevgili Peygamberimiz çektiği bütün acılara rağmen, mescide geçtiler. Bunu gören Eshâb-ı kirâm da oraya koşuştular. Efendimizin üzerlerinde, uzun bir hırka ve başlarında, siyah sarık bulunuyordu. Güzel bir hutbe okudular. Önce Allaha hamd ve şükrettiler. Sonra da ağır ağır buyurdular ki:
- Ey Nâs! Sizlere, Ensârı ya'nî Medîneli Müslümanları vasiyet ediyorum. Diğer insanlar çoğalıyor. Ensâr ise azalıyor. Onlar, kendi zararlarına bile olsa, size karşı vazîfelerini yerine getirdiler. Artık sizler de, Onları kollayın. İstemeyerek sizlere, bir kusurları dokunursa; o kusurlarından vazgeçiverin!
Bu, sevgili Peygamberimizin son Hutbeleri oldu. Bir daha minbere çıkamadılar. Dünya hayatlarını ve Peygamberlik vazîfelerini, şerefle tamamladılar.
Gözyaşları arasında, Hz. Enes dedi ki:
- Sevgili Peygamberimizin Medîne'ye geldikleri günü de, vefât ettikleri günü de gördüm. Müslümanlar birincisi kadar sevinçli; ikincisi kadar elemli gün yaşamadılar.
Hz. Enes'in babası Mâlik, hicretten önce Müslüman olmamış ve Hz. Enes'in annesi Ümmü Süleym ile kavga etmiş ve evden ayrılmıştı. Çıktığı bir seferde ölmüştü. Ümmü Süleym daha sonra Ebû Talhâ ile evlenmişti.
Hz. Enes bütün gazâlara katıldı. Büyük Bedir zaferinde, 12 yaşında olduğu hâlde, savaş alanındaydı. Efendimizin vefâtlarında 20 yaşında bulunuyordu. 70-80 yıl daha yaşadı. Efendimizin en yakınlarında bulunduğu için; O'nun bütün emir ve yasaklarını çok iyi biliyordu. Bunları olduğu gibi, Müslümanlara nakletti. Uzun ömrünü yalnız, bu işe vakfetti.
Hz. Ebû Bekir devrinde, Bahreyn'de zekât ve vergi toplamaya memûr edildi. Hz. Ömer zamanında, Basra'ya yerleşti. Hayatının sonuna kadar orada, ilim öğretmeye devam etti. Çok ve kıymetli talebeler yetiştirdi. Hasan-ı Basrî hazretleri, bunlar arasındadır. 100 yaşlarında, Basra'da vefât etti.
- Resûlullah efendimiz geldi! Kâinâtın efendisi geldi!
Günlerce, aylarca, beklenen Allah'ın Resûlü işte geliyordu...
Çocuklar arasında en coşkulusu, şüphesiz Hz. Enes idi. Ancak 9-10 yaşlarındaydı. Bütün varlığıyla koşuyor, sevinç çığlıkları atıyordu. Dikkatle bakmasına rağmen, Âlemlerin Efendisini bir türlü göremedi.
Bir müddet daha, o heyecanla koştular, bağırdılar. Nihayet Kusvâ adlı develeri üzerinde, Resûlullah efendimiz ve arkadaşları göründüler. Kalpleri duracak gibiydi. Medîne'nin epeyce dışındaydılar. Bir Müslüman amca, Küçük Enes ve arkadaşlarına dedi ki:
- Koşun! Medînelilere müjdeyi verin! Sevgili Peygamberimizin teşriflerini bildirin!
Bunun üzerine çocukların yarısı, nefes nefese şehre koşmaya başladı. Büyük müjdeyi ulaştırmak için, son gayretlerini sarf ediyorlardı. Bu haberi sabırsızlıkla bekleyen sayısız Müslüman, Medîne ufuklarında doğan Nûr'a doğru yarıştılar. Bütün insanların ve cinlerin Peygamberini karşılamak için, acele ettiler.
Resûlullah şehre girdi.
Sevgili Peygamberimizin yanlarında, en yakın dostları Hz. Ebû Bekir bulunuyordu. Kadınlar ve çocuklar, şiirler okuyorlar, hangisinin Resûlullah olduğunu birbirlerine soruyorlardı.
Medîne kurulduğu günden beri, böyle sevinçli ve heyecanlı anlar yaşamamıştı. Müslümanların çoğu Efendimizi; kendi evlerine götürmek, misâfir etmek şerefine erişmek istiyordu. Bu sebeple, Kusvâ'nın yularını yakalamaya çalışıyorlardı. Fakat sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:
- O'nu serbest bırakınız. Kimin evi önünde durursa, oraya misâfir oluruz, İnşâallah.
En sonunda Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeyd hazretleri, bu şerefe kavuştu. Efendimiz, bir müddet için, O mübârek zâtın evinde misâfir kaldılar.
Artık bütün Medîneli Müslümanlar için, Resûlullaha hizmet yarışı başlamıştı. Herkes ellerinde ve evlerinde ne varsa, ikrâm ediyordu.
Ümmü Süleym de, oğlu küçük Enes'in elinden tutarak; sevgili Peygamberimizin huzûruna gelerek dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Bizler zengin değiliz. Size takdim edecek, fazla bir şeyimiz yok. Ancak çok sevdiğimiz şu küçük oğlumuzu, hizmet etsin diye, size armağan ediyoruz. Lütfen kabûl buyurunuz!
Peygamberimiz, bu içten gelen teklife pek memnun kaldılar. Küçük Enes'in başını okşayıp, duâ ettiler. Ana ve babasını kırmayıp, onu, yanlarına aldılar. Medîne dışında koşa koşa Efendimizi karşılayan bu küçük Müslüman, meğer kendi saâdetine doğru koşuyormuş! Böylece iki cihânın Efendisiyle, gece ve gündüz beraber olmak saâdetine kavuşmuş oldu.
O da, bu büyük ni'metin karşılığını ödemek için, büyük gayret sarf etti. Efendimizin hiçbir sözlerini kaçırmadan, dikkatle hizmet etti.
Sevgili Peygamberimiz Enes bin Mâlik'e, sanki çocuk değil de; olgun bir insan gibi davranıyorlardı. Bir kerecik yüzlerini astığı görülmedi. Sert konuştukları işitilmedi. O'nun minik kalbini kırdıkları, incittikleri duyulmadı.
İşte o sıralarda bir gün, küçük Enes, arkadaşlarıyla birlikte oyun oynuyorlardı. Hz. Peygamber, çocuklara doğru yaklaştılar. Sevgiyle selâm verdiler. Onlar da hürmetle, selâmlarını aldılar. Sonra Efendimiz yavaşça, Enes'in elinden tuttular. Birlikte, az ilerdeki duvar dibine yürüdüler. Orada O'nun kulağına, bir şeyler söylediler.
Ümmü Süleym'in akıllı oğlu, derhal koşarak uzaklaştı. Belli ki Efendimiz kendisine, vazîfe vermişlerdi. Kendileri de, o duvar dibine oturdular. Beklemeye başladılar...
Epeyce sonra Hz. Enes, koşarak geldi. Hz. Resûle öğrendiklerini arz etti. Resûlullah efendimiz oradan memnun ayrıldılar.
Yaşı küçük, vazîfesi büyük Hz. Enes; daha sonra evine geldi. Hava kararmak üzereydi. Annesi O'nu, merakla bekliyordu. Hemen sordu:
- Nerede kaldın yavrucuğum? Niçin geciktin?
Oğlunun gözleri, pırıl pırıldı. Cevap verdi:
- Efendimiz, bir işe gönderdiler anneciğim. O yüzden geç kaldım.
Hz. Ümmü Süleym daha da meraklandı:
- O iş, neydi?
- Sırdır, cevabını verdi ve sustu.
İşte o zaman annesi:
- Âferin oğlum! Resûl-i Ekremin sırlarını, dâimâ muhafaza et, sakla. Onları hiç kimseye açıklama. Bütün ömrünce böyle davran, diye tenbih etti. Sonra da sevgiyle, oğulcuğunu bağrına bastı.
Aylar ve yıllar geçiyor, küçük Enes; sevgili Peygamberimizin yanlarında büyüyordu. O şerefli ocakta terbiye ediliyordu. Dâimâ birlikte abdest alır, namaz kılar, oruç tutarlardı.
Hz. Enes iyi günlerde, sıkıntılı anlarda, İslâm için yapılan savaşlarda; dâima Efendimizle birlikte idi. Resûlullahın gazâları, fazla olmakla beraber; savaş yapılanı dokuz tanedir: Büyük Bedir, Uhud, Hendek, Benî Kureyzâ, Benî Mustalak, Hayber, Mekke'nin Fethi, Tâif ve Huneyn Gazâlarıdır. Hz. Enes bunların çoğuna iştirak etti. Kâinatın Efendisini hiç terk etmedi. Hizmetlerini, bir an için bile aksatmadı.
Zaman ilerledikçe Ümmü Süleym'in küçük oğlu Enes; 20 yaşlarında bir delikanlı oldu. Zekâsı, terbiyesi, ilim ve cesâretiyle; yaşıtlarını geride bıraktı. Hz. Enes bu arada şâhit olduğu olayları sonraki âlimlere nakletti. Resûlullah'ın son günlerindeki bir hâdiseyi şöyle anlatır:
Bir sabah Hz. Ebû Bekir ve Hz. Abbâs, beraberce yürüyorlardı. Bir topluluğa rastladılar. Bunlar, Medîneli Müslümanlar idiler. Hepsi de, üzüntüyle ağlaşıyorlardı. Kalbi çok rakik, hassas, yumuşak olan Hz. Ebû Bekir sordu:
- Ey Kardeşlerim! Sizleri ağlatan şey nedir?
- Bizler, Resûlullah Efendimizin huzûrunu düşünüyoruz. O'na ağlıyoruz.
Gerçekten sevgili Peygamberimiz, bir müddetten beri rahatsız idiler. Bunu bilen Medîneliler öbek öbek toplanıp, üzüntülerini paylaşıyorlardı. Yüreği, sevgi ve ayrılık üzüntüsüyle çarpan, Hz. Ebû Bekir de ağladı. Biraz sonra da, Efendimizin mübârek evlerine vardı. Gördüklerini, duyduklarını saygı ile arz etti.
Sevgili Peygamberimiz çektiği bütün acılara rağmen, mescide geçtiler. Bunu gören Eshâb-ı kirâm da oraya koşuştular. Efendimizin üzerlerinde, uzun bir hırka ve başlarında, siyah sarık bulunuyordu. Güzel bir hutbe okudular. Önce Allaha hamd ve şükrettiler. Sonra da ağır ağır buyurdular ki:
- Ey Nâs! Sizlere, Ensârı ya'nî Medîneli Müslümanları vasiyet ediyorum. Diğer insanlar çoğalıyor. Ensâr ise azalıyor. Onlar, kendi zararlarına bile olsa, size karşı vazîfelerini yerine getirdiler. Artık sizler de, Onları kollayın. İstemeyerek sizlere, bir kusurları dokunursa; o kusurlarından vazgeçiverin!
Bu, sevgili Peygamberimizin son Hutbeleri oldu. Bir daha minbere çıkamadılar. Dünya hayatlarını ve Peygamberlik vazîfelerini, şerefle tamamladılar.
Gözyaşları arasında, Hz. Enes dedi ki:
- Sevgili Peygamberimizin Medîne'ye geldikleri günü de, vefât ettikleri günü de gördüm. Müslümanlar birincisi kadar sevinçli; ikincisi kadar elemli gün yaşamadılar.
Hz. Enes'in babası Mâlik, hicretten önce Müslüman olmamış ve Hz. Enes'in annesi Ümmü Süleym ile kavga etmiş ve evden ayrılmıştı. Çıktığı bir seferde ölmüştü. Ümmü Süleym daha sonra Ebû Talhâ ile evlenmişti.
Hz. Enes bütün gazâlara katıldı. Büyük Bedir zaferinde, 12 yaşında olduğu hâlde, savaş alanındaydı. Efendimizin vefâtlarında 20 yaşında bulunuyordu. 70-80 yıl daha yaşadı. Efendimizin en yakınlarında bulunduğu için; O'nun bütün emir ve yasaklarını çok iyi biliyordu. Bunları olduğu gibi, Müslümanlara nakletti. Uzun ömrünü yalnız, bu işe vakfetti.
Hz. Ebû Bekir devrinde, Bahreyn'de zekât ve vergi toplamaya memûr edildi. Hz. Ömer zamanında, Basra'ya yerleşti. Hayatının sonuna kadar orada, ilim öğretmeye devam etti. Çok ve kıymetli talebeler yetiştirdi. Hasan-ı Basrî hazretleri, bunlar arasındadır. 100 yaşlarında, Basra'da vefât etti.
Geri: Enes Bin Malik(r.a)
ENES B. MÂLİK (613-709)
Milâdı 613 yıllarında Medine'de doğan ve milâdı 709 (h.90) yılında Basra'da vefât eden Hz. Enes b. Mâlik'in neseb silsilesi: Enes b. Mâlik b. Nadr b. Bamdam b. Zeyd b. Haram b. Cündüb b. Amir b. Ganm İbn Adiyy b. Neccâr, Ebû Hamzatü'l-Ensan el-Hazrecî'dir. Annesi ise, Ümmi Süleym Sehle binti Milhan b. Halid b. Zeyd b. Haram b. Cündüb'dür. Annesi Ümmi Süleym, ensardan olup isminin Sehle oluşu hakkında çok çeşitli ihtilâflar vardır. Bazı eserlerde ismi Remile, Meyse ve Melike olarak zikredildiği gibi, Zamîsâi (Zümeysâ) veya Remisâi (Rümeysâ) olarak da geçmektedir.
Hz. Ümmi Süleym müslüman olunca, kocası onun İslâm'dan dönmesi için çok baskı yaptı. Fakat bu baskılardan bir sonuç alamayınca kızdı ve Ümmi Süleym'den ayrılarak Şam'a gitti. Orada kısa bir müddet ikamet ettikten sonra vefat etti.
Babasının ölümü üzerine Enes'in annesine Ebû Talha tâlib oldu. O zamanlar Ebû Talha henüz müşrik idi. Ümmi Süleym, onunla evlenmek için İslâm'ı kabul etmesini şart koştu. Ebû Talha bu şartı kabul ederek Hz. Ümmi Süleym ile evlendi. Resul-i Ekrem (s.a.s.)'in Medine'ye hicretlerinde, Enes b. Mâlik henüz on yaşlarında bir çocuk idi. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'ye gelişlerinde Medineli müslümanlar arasında meydana gelen heyecan ve coşkuyu Hz. Enes şöyle anlatmaktadır:
"Medine'nin çocukları hem koşuyorlar ve hem de "Muhammed geldi, Muhammed geldi!" diye bağırıyorlardı. Ben de onlarla birlikte koşmaya ve bağırmaya başladım. Bu şekilde koşup bağırırken etrafıma baktım, bir şey göremedim. Çocuklar ise yine bağırıyorlardı koşuşarak. Ben de koştum ve bağırdım. Fakat etrafıma dikkat edince gelenleri göremedim. Nihayet Resulullah ile Hz. Ebû Bekir geldiler. Biz kendilerini gördükten sonra, adını şu anda hatırlayamayacağım adamın biri bizi şehre gönderdi. Bize "Resulullah'ın geldiğini haber verin" diye tenbih etti. Şehre koştuk ve müslümanlara haber verdik. Ensardan beşyüz kişi onları karşılamaya çıktılar. Ensâr, onları karşılayarak, "Buyurunuz, burada emniyete kavuşacaksınız. İtaat ile karşılanacaksınız" dediler.
Resul-i Ekrem kendisini karşılayanlarla birlikte şehre girdi. O sırada şehrin bütün halkı Resul-i Ekrem'i karşılamak üzere evlerinden ve dükkânlarından dışarı çıkmışlardı. Kadınlar da evlerinin damlarına çıkarak Hz. Peygamber'in gelişini seyrediyorlardı. Resul-i Ekrem ile birlikte gelen Hz. Ebû Bekir'i de görüyorlar ve fakat ikisinden hangisinin Resulullah olduğunu etraflarına soruyorlardı. Ben hayatımda o güne benzeyen bir gün görmemiştim.!
Hz. Peygamber, Medine'ye geldikten sonra bütün ensâr kendisine hizmet etmek hususunda yarışıyorlardı. Hz. Enes b. Mâlik'in annesinin, hizmet yarışında yapabilecek veya verebilecek hiçbir şeyi yoktu. Bundan dolayı hemen Enes b. Mâlik'i çağırıp elinden tutarak Resul-i Ekrem'in huzuruna çıktı: "Ya Resulullah, ben fakir bir kimseyim. Sizlere yardım edecek bir şeyimiz yok. Bu oğlumdur, yardım etmek ve hizmetinizde bulunmak üzere sizlere bırakıyorum. Onu kabul ediniz" dedi. Resûl-i Ekrem, bu içten gelen arzuyu kırmadı. Enes b. Mâlik'i yanına aldı. Bütün zamanlarında onu yanında bulundurdu.
Enes b. Mâlik, Resulullah'ın hizmetine girdikten sonra O'nun bütün emirlerini büyük bir dikkat ve itina ile yerine getirmeye çalıştı. Resul-i Ekrem ile aralarında sır olarak kalmasını arzu ettikleri şeyleri büyük bir dikkatle muhâfaza eder ve onları annesine bile söylemezdi. Nitekim kendisinden rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Enes şu olayı anlatır:
"Çocuklarla birlikte oynuyordum. Resulullah (s.a.s.) olduğumuz yere teşrif buyurdu. Bize selâm verdi. Sonra benim elimden tuttu. Ve beni bir işe gönderdi. Kendisi de bir duvarın gölgesinde oturarak benim geri dönmemi bekledi. Ben, O'nun emrini yerine getirmek için gittim, emirlerini ifa ettim ve sonra dönüp gelerek neticeyi kendilerine bildirdim. Sonra dâ evime döndüm. Annem Ümmi Süleym neden geciktiğimi sordu. Ben de, 'Rasûlullah, beni bir işe gönderdi' dedim Validem, 'Ne işi?' dedi. Ben de, 'sırdır' diyerek söylemedim. Annem benim bu tavrımı çok beğenmiş olacak ki bana, 'Oğlum, Resul-i Ekrem'in sırlarını iyi sakla!' dedi!"
Hz. Enes b. Mâlik, her sabah, sabah namazında Resul-i Ekrem'in yanında bulunarak O'nunla birlikte sabah namazını kıldıktan sonra Resul-i Ekrem'e oruca niyet edip etmediğini sorardı. Eğer oruca niyet ettiğini öğrenirse hemen iftar yemeğini hazırlardı.
Hz. Enes b. Mâlik, Resul-i Ekrem'e o kadar sokulurdu ki, adeta ikisinin dizleri birbirine değerdi. Nitekim Hayber gazvesinde, Resul-i Ekrem, Hz. Enes b. Mâlik ile birlikte giderken dizleri birbirlerine dokunuyordu. Hz. Enes, Resul-i Ekrem'e çok yakın olduğu gibi ailesi de çok yakındı. Nitekim Ümmi Süleym Hayber'den sonra Hz. Safiye ile evlenen Resulullah'ın evlenme işlerinde O'na yardım etmiştir. Yine Resul-i Ekrem, Hz. Zeyneb ile evlendiği zaman, Hz. Ümmü Süleym, O'na yemek yaparak hizmet etmiştir. Bu arada Hz. Enes davet olunacak şahısları çağırmakla görevlendirilmişti. Hz. Enes b. Mâlik, Bedir gazvesinde henüz oniki yaşında olmasına rağmen savaş alanına gitmiş ve savaş esnasında mücâhidlere hizmet etmiş bu arada Resulullah'ın hizmetini de aksatmamıştır. Hz. Enes'e yaşının küçük olduğu hatırlatılarak Bedir'e iştirak edip etmediği sorulduğunda, "Bedir'den kim geri kaldı ki ben geride kalayım?" cevabını vermiştir.
Uhud ve Hendek gazvelerinde Enes b. Mâlik yine Resulullah ile beraberdi. Hudeybiye barışı sırasında henüz delikanlılık çağına gelmek üzere idi. Umretü'l-Kaza'da ise Resul-i Ekrem'e refâkat ederek Mekke'ye gitti. Daha sonra Hayber gazvesine ve Mekke fethine katıldı. Daha sonra Huneyn gazvesinde de bulundu. Ayrıca Resul-i Ekrem ile birlikte Tâif muhâsarasına katıldı. Veda Haccı'nda da bulunan Enes b. Mâlik, Resul-i Ekrem'in irtihalinde Medine'de idi.
Enes b. Mâlik, Hz. Ebû Bekir devrinde Bahreyn çevresindeki kabilelere âmil olarak zekâtları toplamaya memur tayin edildi. Hz. Ebû Bekir'in vefâtında Bahreyn'de idi. Sonrâ Medine'ye geldi. Hz. Ömer, Enes b. Mâlik'i savaş meydanlarına göndermeyerek yanında alıkoydu ve istişâre meclisine dahil etti. Hz. Ömer, Enes b. Mâlik'in akıl ve ileri görüşlülüğünden daima istifâde etmiştir.
Hz. Ömer devrinde Medine'de kalan Hz. Enes b. Mâlik, zamanlarının çoğunu fıkıh öğretmekle geçirdi. Bu duruma õmrünün sonuna kadar devam etti. Bu arada Hz. Ömer zamanında Basra'ya göçerek orada yerleşti. Orada da müslümanlara aynı şekilde fıkıh öğretmeye devam etti. Bir defa da İran bölgesindeki cihad birliklerine katıldı. Tuster şehrinin alındığı savaşa katılan Enes b. Mâlik şehir teslim alındıktan sonra ganimet mallarının Medine'ye getirilmesi işini üstlendi. Tekrar Basra'ya dönüp şehre vardığında Hz. Ömer'in şehâdet haberini öğrendi. Enes b. Mâlik Hz. Osman zamanında Basra'da kalarak fıkıh öğretimine devam etti. Hz. Osman'ın son devirlerinde fitne ve fesad olaylarına katılmamak için her imkânını kullandı. Medine'nin âsiler tarafından tehdit altında olduğunu öğrendiği zaman. yanına Umran b. Husayn'ı alarak ashâbın çoğu gibi Halifenin yanına hareket etti. Ertesi günü yolda iken Hz. Osman'ın şehâdet haberini aldı. Hz. Osman'dan sonra hilâfet makamına Hz. Ali geçti. Fitnenin en büyük merkezlerinden biri Basra şehriydi. Enes b. Mâlik, Basra'da ikamet etmesine rağmen fitne ve fesad olaylarına hiç karışmadı. Kendisine müsbet veya menfi açıdan yapılan fikir alışverişlerine de itibar etmeyerek hepsini reddetti. Hz. Enes b. Mâlik, fitne ve fesad olaylarına karışmamakla birlikte zulme ve haksızlığa karşı sessiz de kalmamış ve cephe almıştır. Nitekim Haccâc b. Yûsuf'un valiliği sırasında yapmış olduğu zulmü gördüğünde, onu hemen Abdülmelik'e şikâyet etmekte tereddüt göstermedi. Buna rağmen Haccâc-ı Zâlim, Enes'in derslerine devam etmiş ve onu hoşnut etmeye gayret sarfederek dâima hâl ve hatırını sormuştur.
Emeviler zamanında, ashâb-ı kirâmın sayıları gittikçe azaldı. Kalanların ise değeri her gün daha da çok artmaya başladı Halk, bu gibi zevâtı arıyor, buluyor ve onları dinliyordu. Hz. Enes b. Mâlik de ashâb-ı kirâm içinde en uzun ömürlü olanlarından biriydi. Bu itibarla halkın iltifâtına ve muhabbetine dâima mazhar olmuştur.
Hicretten sonra seksen seneyi geçen bir ömür süren Hz. Enes b. Mâlik artık yaşlanmıştı. Hulefâ-i Râşidîn devrinde yaşadığı gibi Emevilerin de pekçok hükümdarı devrinde yaşadı. Basra şehrinde hastalandığı etrafa yayılınca, halk dalgalar halinde evine gelerek kendisini ziyaret etti ve gece gündüz onu yalnız bırakmadı. Nihâyet milâdı 709 yılında Basra'da Rahmeti Rahmana kavuştu. Vasiyyeti gereği Rasûl-i Ekrem'in saçlarından bir kısmı kabrine kondu. Techiz ve tekfin işleri de yine vasiyyeti üzere yapıldı.
Hz. Enes b. Malik, güzel huylu idi. Kendisi son derece nazik, lâtif ve yumuşak huylu güzel yüzlü, hoş sohbet bir sahâbî idi. Resulullah'a olan sevgisini her zaman ve her yerde açığa vuruyordu. Hz. Peygamber'in hizmetinde bulunmak onun için son derece sevindirici, zevk verici ve neşeli bir işti. Resulullah da onun halini her zaman takdir edip fırsat buldukça onu hayır ile yâd eder ve hizmetini dua ile karşılardı. Resul-i Ekrem'in vefâtından sonra Enes b. Mâlik, ders vermeye başladığı zaman Resulullah devrini büyük bir zevk ve şevk içinde anlatır ve onun sünnetinden ve yaşayışından söz ederken vecd içinde adeta kendinden geçerdi. Hz. Enes b. Mâlik, her davranışını Resulullah'ın sünnetine uydurmaya çalışırdı. Resulullah'ın bütün hal ve hareketini kendisine rehber yapmıştı. O'nu aynen taklid eder:ti. Herhangi bir sahâbîye namaz hakkında soru sorulduğu zaman onlar hemen Enes b. Mâlik'i örnek olarak gösterirdi.
Hz. Enes'in en önemli vasıflarından biri de haksever olması idi. Halkı zulüm ve şiddet hareketleri ile yıldıran emirlere şiddetle çatardı. Bu durumda kalan emirler, onu kırmamak için sözlerini küçük bir çocuk gibi dinlerlerdi. Nitekim Hz. Hüseyin'in başı Ubeydullah b. Ziyad'a getirildiğinde Ubeydullah Hz. Hüseyin'e karşı çirkin sözler söylemeye başlayınca, orada bulunan Hz. Enes hemen müdâhale ederek, "Bu baş, Rasûl-i Ekrem'in başına benziyor" diyerek onu susturmuştu.
Enes b. Mâlik, çoluk çocuğunun kalabalıklığı ile tanınır. Bütün ensârdan daha fazla çocuk sahibi idi. Bu da Resulullah'ın bir duası eseriydi. Hz. Enes'in annesi Ümmü Süleym, oğlunu Resulullah'a getirdiği vakit, Ondan oğlu için dua etmesini istemişti. Resul-i Ekrem de Ümmü Süleym'i kırmayarak ellerini kaldırıp: "Ya Rabbi, onun malını, evlâdını çoğalt ve onu cennete sok" buyurarak dua etmişti. Bu dua' kabul olunmuş ve Hz. Enes b. Malik'in hem malı çoğalmış ve hem de evlâtları çok olmuştu. Hz. Enes b. Mâlik'in çocukları arasında Abdullah, Ubeydullah, Zeyd, Yahya, Halid, Musa, Nasr, Ebû Bekir, Ömer,Alâ, Berra, Reme, Ümeyme ve Ümmü Haram'ı sayabiliriz. Bu evlâtlarının hemen hepsi tarih'te meşhur olmuşlardır.
Hz. Enes b. Mâlik son derece yakışıklı ve nurânî yüzlü bir kimse idi. Zaman zaman sakalını boyardı. Bütün hayatı boyunca son derece sade ve basit bir hayat sürmüştür. Fakir-fukara gördüğü zaman hemen yanına giderek tasaddukta bulunur, talebelerine harçlıklar vererek onlara yardımcı olurdu. Kendisi son derece gayretli ve cesur idi. Hiçbir şeyden korkmaz ve çekinmezdi. En çok korkulan vali ve hükümdarlar karşısında her sözünü açıkça ve çekinmeden söyleyerek onların kötülüklerine engel olurdu. Cihada katıldığı zaman, sanki bir ordu imiş gibi gayet fütursuzca düşman üzerine saldırarak gözlerini yıldırır ve onları korkuturdu. Talebelerinin sayısı oldukça fazladır. Bunlar arasında tanınmış pekçok tâbiîn vardır. Hasan-ı Basrî, Süleyman Temri, Katâde, Muhammed b. Sîrin el-Ensârı, Saîd b. Cübeyr bunlardandır. Rivâyet etmiş olduğu hadis-i şeriflerin sayısı oldukça fazla olup bunların pek çoğu ittifak halinde hadis kitaplarında zikredilmiştir.
Hz. Enes (r.a.)'in rivâyet ettiği meşhur bazı hadis-i şerifler:
"Zâlime yardım, onu zulmünden alıkoymaktır. "
"İnsan sevdikleri ile beraberdir"
"Ey nas, takvânıza dikkat ediniz. Şeytan sizi aldatmasın"
"İçinizden bir kimse, bir felâkete uğraması yüzünden, ölümü temenni etmesin; ölümü dileyecek hale gelenler; 'Ya Rabbi, hayat hakkımda hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, hayat hakkımda hayırlı olmadığı zaman ruhumu kabzet' desin"
"Resul'i Ekrem efendimize dokuz yıl hizmet ettim, onun bana bir kez bile, "şu işi yapmasaydın-da böyle yapsaydın" dediğini yahut onun benim bir işimi ayıpladığını görmedim. "
Şamil İA
Milâdı 613 yıllarında Medine'de doğan ve milâdı 709 (h.90) yılında Basra'da vefât eden Hz. Enes b. Mâlik'in neseb silsilesi: Enes b. Mâlik b. Nadr b. Bamdam b. Zeyd b. Haram b. Cündüb b. Amir b. Ganm İbn Adiyy b. Neccâr, Ebû Hamzatü'l-Ensan el-Hazrecî'dir. Annesi ise, Ümmi Süleym Sehle binti Milhan b. Halid b. Zeyd b. Haram b. Cündüb'dür. Annesi Ümmi Süleym, ensardan olup isminin Sehle oluşu hakkında çok çeşitli ihtilâflar vardır. Bazı eserlerde ismi Remile, Meyse ve Melike olarak zikredildiği gibi, Zamîsâi (Zümeysâ) veya Remisâi (Rümeysâ) olarak da geçmektedir.
Hz. Ümmi Süleym müslüman olunca, kocası onun İslâm'dan dönmesi için çok baskı yaptı. Fakat bu baskılardan bir sonuç alamayınca kızdı ve Ümmi Süleym'den ayrılarak Şam'a gitti. Orada kısa bir müddet ikamet ettikten sonra vefat etti.
Babasının ölümü üzerine Enes'in annesine Ebû Talha tâlib oldu. O zamanlar Ebû Talha henüz müşrik idi. Ümmi Süleym, onunla evlenmek için İslâm'ı kabul etmesini şart koştu. Ebû Talha bu şartı kabul ederek Hz. Ümmi Süleym ile evlendi. Resul-i Ekrem (s.a.s.)'in Medine'ye hicretlerinde, Enes b. Mâlik henüz on yaşlarında bir çocuk idi. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'ye gelişlerinde Medineli müslümanlar arasında meydana gelen heyecan ve coşkuyu Hz. Enes şöyle anlatmaktadır:
"Medine'nin çocukları hem koşuyorlar ve hem de "Muhammed geldi, Muhammed geldi!" diye bağırıyorlardı. Ben de onlarla birlikte koşmaya ve bağırmaya başladım. Bu şekilde koşup bağırırken etrafıma baktım, bir şey göremedim. Çocuklar ise yine bağırıyorlardı koşuşarak. Ben de koştum ve bağırdım. Fakat etrafıma dikkat edince gelenleri göremedim. Nihayet Resulullah ile Hz. Ebû Bekir geldiler. Biz kendilerini gördükten sonra, adını şu anda hatırlayamayacağım adamın biri bizi şehre gönderdi. Bize "Resulullah'ın geldiğini haber verin" diye tenbih etti. Şehre koştuk ve müslümanlara haber verdik. Ensardan beşyüz kişi onları karşılamaya çıktılar. Ensâr, onları karşılayarak, "Buyurunuz, burada emniyete kavuşacaksınız. İtaat ile karşılanacaksınız" dediler.
Resul-i Ekrem kendisini karşılayanlarla birlikte şehre girdi. O sırada şehrin bütün halkı Resul-i Ekrem'i karşılamak üzere evlerinden ve dükkânlarından dışarı çıkmışlardı. Kadınlar da evlerinin damlarına çıkarak Hz. Peygamber'in gelişini seyrediyorlardı. Resul-i Ekrem ile birlikte gelen Hz. Ebû Bekir'i de görüyorlar ve fakat ikisinden hangisinin Resulullah olduğunu etraflarına soruyorlardı. Ben hayatımda o güne benzeyen bir gün görmemiştim.!
Hz. Peygamber, Medine'ye geldikten sonra bütün ensâr kendisine hizmet etmek hususunda yarışıyorlardı. Hz. Enes b. Mâlik'in annesinin, hizmet yarışında yapabilecek veya verebilecek hiçbir şeyi yoktu. Bundan dolayı hemen Enes b. Mâlik'i çağırıp elinden tutarak Resul-i Ekrem'in huzuruna çıktı: "Ya Resulullah, ben fakir bir kimseyim. Sizlere yardım edecek bir şeyimiz yok. Bu oğlumdur, yardım etmek ve hizmetinizde bulunmak üzere sizlere bırakıyorum. Onu kabul ediniz" dedi. Resûl-i Ekrem, bu içten gelen arzuyu kırmadı. Enes b. Mâlik'i yanına aldı. Bütün zamanlarında onu yanında bulundurdu.
Enes b. Mâlik, Resulullah'ın hizmetine girdikten sonra O'nun bütün emirlerini büyük bir dikkat ve itina ile yerine getirmeye çalıştı. Resul-i Ekrem ile aralarında sır olarak kalmasını arzu ettikleri şeyleri büyük bir dikkatle muhâfaza eder ve onları annesine bile söylemezdi. Nitekim kendisinden rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Enes şu olayı anlatır:
"Çocuklarla birlikte oynuyordum. Resulullah (s.a.s.) olduğumuz yere teşrif buyurdu. Bize selâm verdi. Sonra benim elimden tuttu. Ve beni bir işe gönderdi. Kendisi de bir duvarın gölgesinde oturarak benim geri dönmemi bekledi. Ben, O'nun emrini yerine getirmek için gittim, emirlerini ifa ettim ve sonra dönüp gelerek neticeyi kendilerine bildirdim. Sonra dâ evime döndüm. Annem Ümmi Süleym neden geciktiğimi sordu. Ben de, 'Rasûlullah, beni bir işe gönderdi' dedim Validem, 'Ne işi?' dedi. Ben de, 'sırdır' diyerek söylemedim. Annem benim bu tavrımı çok beğenmiş olacak ki bana, 'Oğlum, Resul-i Ekrem'in sırlarını iyi sakla!' dedi!"
Hz. Enes b. Mâlik, her sabah, sabah namazında Resul-i Ekrem'in yanında bulunarak O'nunla birlikte sabah namazını kıldıktan sonra Resul-i Ekrem'e oruca niyet edip etmediğini sorardı. Eğer oruca niyet ettiğini öğrenirse hemen iftar yemeğini hazırlardı.
Hz. Enes b. Mâlik, Resul-i Ekrem'e o kadar sokulurdu ki, adeta ikisinin dizleri birbirine değerdi. Nitekim Hayber gazvesinde, Resul-i Ekrem, Hz. Enes b. Mâlik ile birlikte giderken dizleri birbirlerine dokunuyordu. Hz. Enes, Resul-i Ekrem'e çok yakın olduğu gibi ailesi de çok yakındı. Nitekim Ümmi Süleym Hayber'den sonra Hz. Safiye ile evlenen Resulullah'ın evlenme işlerinde O'na yardım etmiştir. Yine Resul-i Ekrem, Hz. Zeyneb ile evlendiği zaman, Hz. Ümmü Süleym, O'na yemek yaparak hizmet etmiştir. Bu arada Hz. Enes davet olunacak şahısları çağırmakla görevlendirilmişti. Hz. Enes b. Mâlik, Bedir gazvesinde henüz oniki yaşında olmasına rağmen savaş alanına gitmiş ve savaş esnasında mücâhidlere hizmet etmiş bu arada Resulullah'ın hizmetini de aksatmamıştır. Hz. Enes'e yaşının küçük olduğu hatırlatılarak Bedir'e iştirak edip etmediği sorulduğunda, "Bedir'den kim geri kaldı ki ben geride kalayım?" cevabını vermiştir.
Uhud ve Hendek gazvelerinde Enes b. Mâlik yine Resulullah ile beraberdi. Hudeybiye barışı sırasında henüz delikanlılık çağına gelmek üzere idi. Umretü'l-Kaza'da ise Resul-i Ekrem'e refâkat ederek Mekke'ye gitti. Daha sonra Hayber gazvesine ve Mekke fethine katıldı. Daha sonra Huneyn gazvesinde de bulundu. Ayrıca Resul-i Ekrem ile birlikte Tâif muhâsarasına katıldı. Veda Haccı'nda da bulunan Enes b. Mâlik, Resul-i Ekrem'in irtihalinde Medine'de idi.
Enes b. Mâlik, Hz. Ebû Bekir devrinde Bahreyn çevresindeki kabilelere âmil olarak zekâtları toplamaya memur tayin edildi. Hz. Ebû Bekir'in vefâtında Bahreyn'de idi. Sonrâ Medine'ye geldi. Hz. Ömer, Enes b. Mâlik'i savaş meydanlarına göndermeyerek yanında alıkoydu ve istişâre meclisine dahil etti. Hz. Ömer, Enes b. Mâlik'in akıl ve ileri görüşlülüğünden daima istifâde etmiştir.
Hz. Ömer devrinde Medine'de kalan Hz. Enes b. Mâlik, zamanlarının çoğunu fıkıh öğretmekle geçirdi. Bu duruma õmrünün sonuna kadar devam etti. Bu arada Hz. Ömer zamanında Basra'ya göçerek orada yerleşti. Orada da müslümanlara aynı şekilde fıkıh öğretmeye devam etti. Bir defa da İran bölgesindeki cihad birliklerine katıldı. Tuster şehrinin alındığı savaşa katılan Enes b. Mâlik şehir teslim alındıktan sonra ganimet mallarının Medine'ye getirilmesi işini üstlendi. Tekrar Basra'ya dönüp şehre vardığında Hz. Ömer'in şehâdet haberini öğrendi. Enes b. Mâlik Hz. Osman zamanında Basra'da kalarak fıkıh öğretimine devam etti. Hz. Osman'ın son devirlerinde fitne ve fesad olaylarına katılmamak için her imkânını kullandı. Medine'nin âsiler tarafından tehdit altında olduğunu öğrendiği zaman. yanına Umran b. Husayn'ı alarak ashâbın çoğu gibi Halifenin yanına hareket etti. Ertesi günü yolda iken Hz. Osman'ın şehâdet haberini aldı. Hz. Osman'dan sonra hilâfet makamına Hz. Ali geçti. Fitnenin en büyük merkezlerinden biri Basra şehriydi. Enes b. Mâlik, Basra'da ikamet etmesine rağmen fitne ve fesad olaylarına hiç karışmadı. Kendisine müsbet veya menfi açıdan yapılan fikir alışverişlerine de itibar etmeyerek hepsini reddetti. Hz. Enes b. Mâlik, fitne ve fesad olaylarına karışmamakla birlikte zulme ve haksızlığa karşı sessiz de kalmamış ve cephe almıştır. Nitekim Haccâc b. Yûsuf'un valiliği sırasında yapmış olduğu zulmü gördüğünde, onu hemen Abdülmelik'e şikâyet etmekte tereddüt göstermedi. Buna rağmen Haccâc-ı Zâlim, Enes'in derslerine devam etmiş ve onu hoşnut etmeye gayret sarfederek dâima hâl ve hatırını sormuştur.
Emeviler zamanında, ashâb-ı kirâmın sayıları gittikçe azaldı. Kalanların ise değeri her gün daha da çok artmaya başladı Halk, bu gibi zevâtı arıyor, buluyor ve onları dinliyordu. Hz. Enes b. Mâlik de ashâb-ı kirâm içinde en uzun ömürlü olanlarından biriydi. Bu itibarla halkın iltifâtına ve muhabbetine dâima mazhar olmuştur.
Hicretten sonra seksen seneyi geçen bir ömür süren Hz. Enes b. Mâlik artık yaşlanmıştı. Hulefâ-i Râşidîn devrinde yaşadığı gibi Emevilerin de pekçok hükümdarı devrinde yaşadı. Basra şehrinde hastalandığı etrafa yayılınca, halk dalgalar halinde evine gelerek kendisini ziyaret etti ve gece gündüz onu yalnız bırakmadı. Nihâyet milâdı 709 yılında Basra'da Rahmeti Rahmana kavuştu. Vasiyyeti gereği Rasûl-i Ekrem'in saçlarından bir kısmı kabrine kondu. Techiz ve tekfin işleri de yine vasiyyeti üzere yapıldı.
Hz. Enes b. Malik, güzel huylu idi. Kendisi son derece nazik, lâtif ve yumuşak huylu güzel yüzlü, hoş sohbet bir sahâbî idi. Resulullah'a olan sevgisini her zaman ve her yerde açığa vuruyordu. Hz. Peygamber'in hizmetinde bulunmak onun için son derece sevindirici, zevk verici ve neşeli bir işti. Resulullah da onun halini her zaman takdir edip fırsat buldukça onu hayır ile yâd eder ve hizmetini dua ile karşılardı. Resul-i Ekrem'in vefâtından sonra Enes b. Mâlik, ders vermeye başladığı zaman Resulullah devrini büyük bir zevk ve şevk içinde anlatır ve onun sünnetinden ve yaşayışından söz ederken vecd içinde adeta kendinden geçerdi. Hz. Enes b. Mâlik, her davranışını Resulullah'ın sünnetine uydurmaya çalışırdı. Resulullah'ın bütün hal ve hareketini kendisine rehber yapmıştı. O'nu aynen taklid eder:ti. Herhangi bir sahâbîye namaz hakkında soru sorulduğu zaman onlar hemen Enes b. Mâlik'i örnek olarak gösterirdi.
Hz. Enes'in en önemli vasıflarından biri de haksever olması idi. Halkı zulüm ve şiddet hareketleri ile yıldıran emirlere şiddetle çatardı. Bu durumda kalan emirler, onu kırmamak için sözlerini küçük bir çocuk gibi dinlerlerdi. Nitekim Hz. Hüseyin'in başı Ubeydullah b. Ziyad'a getirildiğinde Ubeydullah Hz. Hüseyin'e karşı çirkin sözler söylemeye başlayınca, orada bulunan Hz. Enes hemen müdâhale ederek, "Bu baş, Rasûl-i Ekrem'in başına benziyor" diyerek onu susturmuştu.
Enes b. Mâlik, çoluk çocuğunun kalabalıklığı ile tanınır. Bütün ensârdan daha fazla çocuk sahibi idi. Bu da Resulullah'ın bir duası eseriydi. Hz. Enes'in annesi Ümmü Süleym, oğlunu Resulullah'a getirdiği vakit, Ondan oğlu için dua etmesini istemişti. Resul-i Ekrem de Ümmü Süleym'i kırmayarak ellerini kaldırıp: "Ya Rabbi, onun malını, evlâdını çoğalt ve onu cennete sok" buyurarak dua etmişti. Bu dua' kabul olunmuş ve Hz. Enes b. Malik'in hem malı çoğalmış ve hem de evlâtları çok olmuştu. Hz. Enes b. Mâlik'in çocukları arasında Abdullah, Ubeydullah, Zeyd, Yahya, Halid, Musa, Nasr, Ebû Bekir, Ömer,Alâ, Berra, Reme, Ümeyme ve Ümmü Haram'ı sayabiliriz. Bu evlâtlarının hemen hepsi tarih'te meşhur olmuşlardır.
Hz. Enes b. Mâlik son derece yakışıklı ve nurânî yüzlü bir kimse idi. Zaman zaman sakalını boyardı. Bütün hayatı boyunca son derece sade ve basit bir hayat sürmüştür. Fakir-fukara gördüğü zaman hemen yanına giderek tasaddukta bulunur, talebelerine harçlıklar vererek onlara yardımcı olurdu. Kendisi son derece gayretli ve cesur idi. Hiçbir şeyden korkmaz ve çekinmezdi. En çok korkulan vali ve hükümdarlar karşısında her sözünü açıkça ve çekinmeden söyleyerek onların kötülüklerine engel olurdu. Cihada katıldığı zaman, sanki bir ordu imiş gibi gayet fütursuzca düşman üzerine saldırarak gözlerini yıldırır ve onları korkuturdu. Talebelerinin sayısı oldukça fazladır. Bunlar arasında tanınmış pekçok tâbiîn vardır. Hasan-ı Basrî, Süleyman Temri, Katâde, Muhammed b. Sîrin el-Ensârı, Saîd b. Cübeyr bunlardandır. Rivâyet etmiş olduğu hadis-i şeriflerin sayısı oldukça fazla olup bunların pek çoğu ittifak halinde hadis kitaplarında zikredilmiştir.
Hz. Enes (r.a.)'in rivâyet ettiği meşhur bazı hadis-i şerifler:
"Zâlime yardım, onu zulmünden alıkoymaktır. "
"İnsan sevdikleri ile beraberdir"
"Ey nas, takvânıza dikkat ediniz. Şeytan sizi aldatmasın"
"İçinizden bir kimse, bir felâkete uğraması yüzünden, ölümü temenni etmesin; ölümü dileyecek hale gelenler; 'Ya Rabbi, hayat hakkımda hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, hayat hakkımda hayırlı olmadığı zaman ruhumu kabzet' desin"
"Resul'i Ekrem efendimize dokuz yıl hizmet ettim, onun bana bir kez bile, "şu işi yapmasaydın-da böyle yapsaydın" dediğini yahut onun benim bir işimi ayıpladığını görmedim. "
Şamil İA
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz