Abdullah b. Üneys El-Cüheni (r.a.)
1 sayfadaki 1 sayfası
Abdullah b. Üneys El-Cüheni (r.a.)
Özel Bir Görevli Sahabî
Hz. Peygamber'in "Tek Başıma Seriyye" Olarak Görevlendirdiği Abdullah b. Üneys El-Cüheni (r.a.)'nin Hikayesi
Abdullah b. Üneys el-Cühenî (r.a.) Yenbu' ile Yesrib arasındaki çölde oturan bir yiğit sahabi idi. Akabe'de Hz. Peygambere biat edenlerdendi. Hummaya yakalandığı için katılamadığı Bedir harbi hariç bütün savaşlara iştirak etmişti. O daha çok Hz. Peygamber'in kendisine verdiği özel görevler sebebiyle tanındı. Medine İslam toplumunun oluşmasını engellemek için çevrede fesat kazanları kaynatılmaktaydı.
Hz. Peygamber bazı faaliyetleri kaynağında durdurmayı, elebaşılarını temizletmek suretiyle gerçekleştirmekteydi. Mesela islam düşmanı) azgın yahüdi Ebü Rafi' bu fesatçılardan biriydi. O'nun temizlenmesiyle görevli dört kişilik tim elemanlarından biri Abdullah b. Üneys'di. Üseyr b. Zarem üzerine gönderilen otuz kişilik birlikte de Abdullah görevliydi. Her iki olayda da görev yerine getirilmişti.
Hz. Peygamber bir gün Abdullah'ı çağırdı ve onu kendi adıyla anılan ve sadece kendisinden ibaret olan bir seriyyede görevlendirdi. Görevi, Medine üzerine yürümek maksadıyla asker toplamakla meşgul olan Halid b. Süfyan b. Nubeyh'i temizlemekti. Abdullah hiç görmediği bu İslam düşmanını nasıl tanıyacağını merak etti. Hz. Peygamber, onu ilk gördüğünde içinde bir korku ve ürperti hissedersin, buyurdu. Hiç kimseden korkmayan Abdullah, hayretin! gizleyemedi, "bu nasıl olur, ben kimseden korkmam ki" dedi. Hz. Peygamber de bunun, düşmanını tanıması için bir işaret olduğunu söyledi.
Abdullah, görevinin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmekteydi. Gerek görürse aleyhinde konuşmak için Hz. Peygamberden izin istedi. Hz. Peygamber'de "nasıl bilirsen öyle konuş" iznini verdi. Düşman Nahle veya Urane'de olabilirdi. Kendisini Huzaalı bir arap olarak tanıtmasının uygun olacağım da Hz. Peygamberden öğrendi. Abdullah kılıcını yanına aldı ve derhal yola koyuldu.
Urane vadisinde, akşam olmak üzereyken Halid'i gördü. Hz. Peygamber'in önceden kendisine haber verdiği gibi karşıdan adamı gördüğünde içinde bir ürperti hissetti. Hz. Peygamber doğru söylemişti. Şimdi hedef belliydi. Adam elinde bir demir asa, toprağı yararak ilerlemekteydi. Abdullah şöyle bir baktı.
İkindi geçmek üzereydi. ikindiyi kılmaya kalksa adam görecek, her şey başlamadan bitecektı.
Kılmazsa namaz' geçecekti. n iyisi bir taraftan Halid'e doğru giderken bir taraftan yolda ima ile namazını eda etti. O'nun bu hareketi, düşman takibinde ima ile namaz kılınabileceğinin delili olarak İslam fıkhındaki yerini aldı.
Karşılaştıklarında Halid'in "Kimsin" sorusuna "Senin şanını duyan ve Muhammed denen kişi ile savaşmak için gelen Huzaalı bir arab" cevabını verdi.
Düşman cevabı beğenmişti. Birlikte yürümeye ve Abdullah da Hz. Peygamber hakkında Halid'i hayretlere düşüren sözlerini söylemeye devam etti. Bir an Halid dayanamayarak, yapmaya çalıştığım işi, Muhammed'le çarpışmayı bu derece güzel ve sevimli gösteren bir başkası şimdiye kadar karşıma çıkmadı" diye memnuniyetini ifade etmekten kendini alamadı. Gece Abdullah'ı yanında alıkoydu. Adamlarının dağılmasından sonra çadırda yalnız kaldıklarında Abdullah bir fırsatını bulup bu azılı İslam düşmanınin boynunu vurdu ve karanlıktan istifade ederek oradan ayrıldı. Bir mağaraya sığındı. O içeri girdikten sonra mağaranın kapısına bir örümcek ağ gerdi.
Her taraf Halid'in adamlarınca karış karış aranmakta Abdullah ise, yalın ayak mağarada susuzluktan bunalmaktaydı. Bir ara elinde nalınları ve su ibriği olduğu halde bir adam mağaranın önüne geldi. Elindekileri birtarafa bırakarak, geriden gelenlere seslendi: "Buralarda kimsecikler yok, mağaranın ağzı örümcek ağıyla kaplı!.." Biraz sonra o bağıran adam da çekip gitti. Abdullah nalınları alıp giydi. Su kabından da suyunu içti, ıztırabı dindi. Gündüzleri saklanıp geceleri yürüyerek tam 18 gün sonra Medine'ye döndü. Doğruca Mescid'e gitti. Olanları bildirdi. Hz. Peygamber sevindi. Kalktı, hücrei saadetine gitti ve Abdullah'a bir asa hediye etti. "Bunu iyi sakla, kıyamette ikimiz arasında bir işarettir. Kıyamette dayanacak bir çubuk bulabilecek çok az kişi vardır. Umarım sen cennette de bu asaya dayanacaksın." sözleriyle takdirlerini ve Abdullah'ın cennetlik olduğunu müjdeledi.
Abdullah ölünceye kadar asayı kılıcından ayırmadı. Vefatında vasiyeti üzerine asa kefeni içine yerleştirilerek kendisiyle birlikte defnedildi.
Hz. Peygamber'in bu özel görev elemanı sahabî, kardeşi Sa'lebe ile Seleme Oğullarının putlarını kırma vazifesini de üstlendi.
Abdullah şairdi. "Ashabı Suffedendi"
Nerede vefat ettiği belli değildi. Ancak hayatıyla ve üstlendiği görevlerle verdiği mesaj önemliydi.
Hz. Peygamber'in "Tek Başıma Seriyye" Olarak Görevlendirdiği Abdullah b. Üneys El-Cüheni (r.a.)'nin Hikayesi
Abdullah b. Üneys el-Cühenî (r.a.) Yenbu' ile Yesrib arasındaki çölde oturan bir yiğit sahabi idi. Akabe'de Hz. Peygambere biat edenlerdendi. Hummaya yakalandığı için katılamadığı Bedir harbi hariç bütün savaşlara iştirak etmişti. O daha çok Hz. Peygamber'in kendisine verdiği özel görevler sebebiyle tanındı. Medine İslam toplumunun oluşmasını engellemek için çevrede fesat kazanları kaynatılmaktaydı.
Hz. Peygamber bazı faaliyetleri kaynağında durdurmayı, elebaşılarını temizletmek suretiyle gerçekleştirmekteydi. Mesela islam düşmanı) azgın yahüdi Ebü Rafi' bu fesatçılardan biriydi. O'nun temizlenmesiyle görevli dört kişilik tim elemanlarından biri Abdullah b. Üneys'di. Üseyr b. Zarem üzerine gönderilen otuz kişilik birlikte de Abdullah görevliydi. Her iki olayda da görev yerine getirilmişti.
Hz. Peygamber bir gün Abdullah'ı çağırdı ve onu kendi adıyla anılan ve sadece kendisinden ibaret olan bir seriyyede görevlendirdi. Görevi, Medine üzerine yürümek maksadıyla asker toplamakla meşgul olan Halid b. Süfyan b. Nubeyh'i temizlemekti. Abdullah hiç görmediği bu İslam düşmanını nasıl tanıyacağını merak etti. Hz. Peygamber, onu ilk gördüğünde içinde bir korku ve ürperti hissedersin, buyurdu. Hiç kimseden korkmayan Abdullah, hayretin! gizleyemedi, "bu nasıl olur, ben kimseden korkmam ki" dedi. Hz. Peygamber de bunun, düşmanını tanıması için bir işaret olduğunu söyledi.
Abdullah, görevinin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmekteydi. Gerek görürse aleyhinde konuşmak için Hz. Peygamberden izin istedi. Hz. Peygamber'de "nasıl bilirsen öyle konuş" iznini verdi. Düşman Nahle veya Urane'de olabilirdi. Kendisini Huzaalı bir arap olarak tanıtmasının uygun olacağım da Hz. Peygamberden öğrendi. Abdullah kılıcını yanına aldı ve derhal yola koyuldu.
Urane vadisinde, akşam olmak üzereyken Halid'i gördü. Hz. Peygamber'in önceden kendisine haber verdiği gibi karşıdan adamı gördüğünde içinde bir ürperti hissetti. Hz. Peygamber doğru söylemişti. Şimdi hedef belliydi. Adam elinde bir demir asa, toprağı yararak ilerlemekteydi. Abdullah şöyle bir baktı.
İkindi geçmek üzereydi. ikindiyi kılmaya kalksa adam görecek, her şey başlamadan bitecektı.
Kılmazsa namaz' geçecekti. n iyisi bir taraftan Halid'e doğru giderken bir taraftan yolda ima ile namazını eda etti. O'nun bu hareketi, düşman takibinde ima ile namaz kılınabileceğinin delili olarak İslam fıkhındaki yerini aldı.
Karşılaştıklarında Halid'in "Kimsin" sorusuna "Senin şanını duyan ve Muhammed denen kişi ile savaşmak için gelen Huzaalı bir arab" cevabını verdi.
Düşman cevabı beğenmişti. Birlikte yürümeye ve Abdullah da Hz. Peygamber hakkında Halid'i hayretlere düşüren sözlerini söylemeye devam etti. Bir an Halid dayanamayarak, yapmaya çalıştığım işi, Muhammed'le çarpışmayı bu derece güzel ve sevimli gösteren bir başkası şimdiye kadar karşıma çıkmadı" diye memnuniyetini ifade etmekten kendini alamadı. Gece Abdullah'ı yanında alıkoydu. Adamlarının dağılmasından sonra çadırda yalnız kaldıklarında Abdullah bir fırsatını bulup bu azılı İslam düşmanınin boynunu vurdu ve karanlıktan istifade ederek oradan ayrıldı. Bir mağaraya sığındı. O içeri girdikten sonra mağaranın kapısına bir örümcek ağ gerdi.
Her taraf Halid'in adamlarınca karış karış aranmakta Abdullah ise, yalın ayak mağarada susuzluktan bunalmaktaydı. Bir ara elinde nalınları ve su ibriği olduğu halde bir adam mağaranın önüne geldi. Elindekileri birtarafa bırakarak, geriden gelenlere seslendi: "Buralarda kimsecikler yok, mağaranın ağzı örümcek ağıyla kaplı!.." Biraz sonra o bağıran adam da çekip gitti. Abdullah nalınları alıp giydi. Su kabından da suyunu içti, ıztırabı dindi. Gündüzleri saklanıp geceleri yürüyerek tam 18 gün sonra Medine'ye döndü. Doğruca Mescid'e gitti. Olanları bildirdi. Hz. Peygamber sevindi. Kalktı, hücrei saadetine gitti ve Abdullah'a bir asa hediye etti. "Bunu iyi sakla, kıyamette ikimiz arasında bir işarettir. Kıyamette dayanacak bir çubuk bulabilecek çok az kişi vardır. Umarım sen cennette de bu asaya dayanacaksın." sözleriyle takdirlerini ve Abdullah'ın cennetlik olduğunu müjdeledi.
Abdullah ölünceye kadar asayı kılıcından ayırmadı. Vefatında vasiyeti üzerine asa kefeni içine yerleştirilerek kendisiyle birlikte defnedildi.
Hz. Peygamber'in bu özel görev elemanı sahabî, kardeşi Sa'lebe ile Seleme Oğullarının putlarını kırma vazifesini de üstlendi.
Abdullah şairdi. "Ashabı Suffedendi"
Nerede vefat ettiği belli değildi. Ancak hayatıyla ve üstlendiği görevlerle verdiği mesaj önemliydi.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz