Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!!

2 posters

Aşağa gitmek

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Empty RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!!

Mesaj tarafından -- hil@l -- Cuma Ağus. 08 2008, 09:59







--------------------------------------------------------------------------------

Risale-i Nur Külliyatı'ndan
Münacat

Ey Rahmânürrahîm, ey Sâdıku'l-Va'di'l-Emîn, ey Mâlik-i Yevmiddîn,

Senin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmının tâlimiyle ve Kur'ân-ı Hakîminin irşadıyla anladım ki:

Madem kâinatın en müntehap neticesi hayattır. Ve hayatın en müntehap hülâsası ruhtur. Ve zîruhun en müntehap kısmı zîşuurdur. Ve zîşuurun en camii insandır. Ve bütün kâinat ise hayata musahhardır ve onun için çalışıyor. Ve zîhayatlar zîruhlara musahhardır; onlar için dünyaya gönderiliyorlar. Ve zîruhlar insanlara musahhardır; onlara yardım ediyorlar. Ve insanlar fıtraten Hâlıkını pek ciddî severler ve Hâlıkları onları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir. Ve insanın istidadı ve cihazat-ı mâneviyesi, başka bir bâki âleme ve ebedî bir hayata bakıyor. Ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor ve lisanı, hadsiz dualarıyla beka için Hâlıkına yalvarıyor. Elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken, ebedî bir adâvetle gücendirmek olamaz ve kàbil değildir.

Belki, başka bir ebedî âlemde mes'udâne yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir. Ve insana tecellî eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onların ayinesi olan insanların, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.

Evet, ebedînin sâdık dostu ebedî olacak. Ve bâkinin âyine-i zîşuuru bâki olmak lâzım gelir.

Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve hüdhüd-ü Süleymanî (a.s.) ve Neml'i
ve Nâka-i Salih (a.s.) ve kelb-i Ashâb-ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceği ve herbir nev'in, arasıra istimâl için bir tek cesedi bulunacağı, rivâyet-i sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rubûbiyet öyle iktiza ederler.


(Münacat)
* Bismillah Her Hayrın Başıdır İngilizce 62 dk.
Bismillah, In the Name of Allah, is the start of all things good. We too shall start with it. Know, O my soul! Just as this blessed phrase is a mark of Islam, so too it is constantly recited by all beings through their tongues of disposition. If you want to know what an inexhaustible strength, what an unending source of bounty is Bismillah, listen to the following story which is in the form of a comparison. It goes like this:(2007-12-26)

Devam>>
* Takva ve Amel-i Salihin tarifi 32 dk.
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bugünlerde, Kur'ân-ı Hakîmin nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan Takvâ ve amel-i salih esaslarını düşündüm. Takvâ, menhiyâttan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve câzibedar hevesat zamanında bu Takvâ olan déf-i mefâsid ve terk-i kebâir üssü'l-esas olup büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, Takvâ bu tahribata karşı en büyük esastır. Okuyan -> Prof. Dr. Şener Dilek(2007-12-24)



-- hil@l --

Mesaj Sayısı : 29
Rep :
RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Left_bar_bleue1 / 1001 / 100RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Right_bar_bleue

Points : 0
Kayıt tarihi : 31/07/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Empty Geri: RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!!

Mesaj tarafından YesilSancak! Cuma Ekim 03 2008, 13:21

Paylaşım için teşekkürler Allah Razı olsun.
Ama bu münacatın tamamı değil ve Risale-i Nur dan farklı bölünmer de var yazının içerisinde...

YesilSancak!

Mesaj Sayısı : 278
Rep :
RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Left_bar_bleue0 / 1000 / 100RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Right_bar_bleue

Points : -4
Kayıt tarihi : 05/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Empty Geri: RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!!

Mesaj tarafından YesilSancak! Cuma Ekim 03 2008, 13:26

MÜNACAT



بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ

اِنَّ فِى خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالاَرْضِ وَاخْتِلاَفِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِى تَجِرِى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَا اَنْزَلَ اللهُ مِنَ السَّمَآءِ مِنْ مَآءٍ فَاَحْيَا بِهِ الاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيِهَا مِنْ كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ المُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالاَرْضِ لاَيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

(Üçüncü Şua olan bu münâcât Risalesi, mezkur ayetin bir nev´i tefsiridir).

Yâ İlahî ve Ya Rabbi ! Ben imanın gözüyle ve Kur´an´ın talimiyle ve nuriyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam´ın dersiyle ve ism-i Hakîm´in göstermesiyle görüyorum ki, semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki, böyle intizamiyle senin mevcudiyetine işaret ve delalet etmesin. Ve hiç bir ecram-ı semaviye yoktur ki; sükûtiyle gürültüsüz vazife görerek direksiz durmalarıyle, senin rububiyyetine ve vahdetine şehadeti ve işareti olmasın. Ve hiçbir yıldız yoktur ki; mevzun hilkatiyle,. muntazam vaziyetiyle ve nurani tebessümüyle ve bütün yıldızlara mümaselet ve müşabehet sikkesiyle senin haşmet-i uluhiyyetine ve vahdaniyyetine işaret ve şehadette bulunmasın.

Ve oniki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki; hikmetli hareketiyle ve itaatli musahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin vücub-u vücuduna şehadet ve saltanat-ı uluhiyyetine işaret etmesin !..

Evet gökler sekeneleriyle, her biri tek başiyle şehadet ettikleri gibi, hey´et-i mecmuasiyle derece-i bedahette - ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı !- senin vücub-u vücuduna öyle zahir şehadet - ve ey zerratı, muntazam mürekke

Sh:»(S.N: 6 )

batiyle tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare yıldızları manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren !- senin vahdetine ve birliğine öyle kuvvetli şehadet ederler ki, göğün yüzünde bulunan yıldızlar sayısınca nuranî bürhanlar ve parlak deliller o şehadeti tasdik ederler.

Hem bu safi, temiz, güzel gökler, fevkalâde büyük ve fevkalâde sür´atli ecramiyle muntazam bir ordu ve elektrik lambalariyle süslenmiş bir saltanat donanması vaziyetini göstermek cihetiyle, senin rububiyetinin haşmetine ve her şeyi icad eden kudretinin azametine zahir delalet ve hadsiz semavatı ihata eden hâkimiyetinin ve her bir zihayatı kucağına alan rahmetinin hadsiz genişliklerine kuvvetli işaret ve bütün mahlukat-ı semaviyenin bütün işlerine ve keyfiyetlerine taalluk eden ve avucuna alan, tanzim eden ilminin her şey´e ihatasına ve hikmetinin her işe şümulüne şüphesiz şehadet ederler. Ve o şehadet ve delalet o kadar zâhir dir ki; güya yıldızlar, şahid olan göklerin şehadet kelimeleri ve tecessüm etmiş nurani delilleridirler.

Hem semavat meydanında, denizinde, fezasındaki yıldızlar ise; muti´ neferler, muntazam sefineler, harika tayyareler, acaib lambalar gibi vaziyetiyle, senin saltanat-ı uluhiyyetinin şa´şaasını gösteriyorlar. Ve o ordunun efradından bir yıldız olan güneşimizin seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delalet ve ihtariyle güneşin sair arkadaşları olan yıldızların bir kısmı âhiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz değiller; belki baki olan âlemlerin güneşleridirler.

Ey Vâcib-ül- Vücud ! Ey Vâhid-i Ehad ! Bu hârika yıldızlar, bu acib güneşler, aylar, senin mülkünde, senin semavatında, senin emrin ile ve kuvvetin ve kudretin ile ve senin idare ve tedbirin ile teshir ve tanzim ve tavzif edilmişlerdir. Bütün o ecram-ı ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden bir tek Hâlika tesbih ederler, tekbir ederler, lisan-ı hal ile " Sübhânallah, Allahu Ekber" derler. Ben dahi onların bütün tesbihatiyle seni takdis ederim.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadir-i Zülcelâl! Ey Kadir-i Mutlak ! Kur´an-ı Hakîminin dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam´ın talimiyle anladım: Nasıl ki gökler, yıldızlar senin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet ederler; öyle de cevv-i sema, bulutlariyle ve şimşekleri ve ra´dları ve rüzgarlariyle ve yağmurlariyle, senin vucüb-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler.

Evet, camid, şuursuz bulut, ab-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zihayatların imdadına göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir; karışık tesadüf karışamaz.

Hem, elektriğin en büyüğü bulunan ve fevaid-i tenviriyesini işaret ederek, ondan istifadeye teşvik eden şimşek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder.

Sh:»(S.N: 7 )

Hem yağmurun gelmesini müjdeliyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra´dat dahi, lisan-ı kal ile konuşarak seni takdis edip, rububiyetine şehadet eder.

Hem, zihayatların yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek ve nüfusları rahatlandırmak gibi, çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgarlar dahi; cevvi adeta bir hikmete binaen " Levh-i mahv ve isbat " ve " yazar, ifade eder sonra bozar tahtası " suretine çevirmekle, senin faaliyet-i kudretine işaret ve senin vücuduna şehadet ettiği gibi, senin merhametinle bulutlardan sağıp zihayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle senin vüs´at-ı rahmetine ve geniş şefkatine şehadet eder.

Ey Mutasarrıf-ı Fa´âl ve ey Feyyâz-ı Müteâl! Senin Vücub-u Vucuduna şehadet eden bulut,berk,ra´d, rüzgâr, yağmur, birer birer şehadet ettikleri gibi, hey´et-i mecmuasiyle, keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik, birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardım etmek haysiyetiyle, senin vahdetine ve birliğine gayet kuvvetli işaret ederler.

Hem, koca fezayı bir mahşer-i acaib yapan ve bazı günlerde birkaç defa doldurup boşaltan rububiyetinin haşmetine ve o geniş cevvi, yazar-değiştirir bir levha gibi ve sıkar ve onula zemin bahçesini sulattırır bir sünger gibi, tasarruf eden kudretinin azametine ve her bir şey´e şümûlüne şehadet ettikleri gibi, umum zemine ve bütün mahlûkata cevv perdesi altında bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine ve her şey´e yetişmelerine delâlet eder.

Hem fezadaki hava, o kadar hakimane vazifelerde istihdam ve bulut ve yağmur, o kadar âlimâne faidelerde istimal olunur ki; her şey´e ihâta eden bir ilim ve her şey´e şamil bir hikmet olmazsa, o istimal, o istihdam olamaz.

Ey Fa´âlün limâ yürîd! Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir nümûne-i haşir ve kıyamet göstermek, bir saatte yazı kışa ve kışı yaza döndürmek, bir âlem getirmek, bir âlem gayba göndermek misillû şuunatta bulunan kudretin; dünyayı âhirete çevirecek ve âhirette şuunat-ı sermediyyeyi gösterecek işaretini veriyor.

Ey Kadîr-i Zülcelâl! Cevv-i fezadaki hava, bulut ve yağmur, berk ve ra´d; senin mülkünde, senin emrin ve havlin ile, senin kuvvet ve kudretinle musahhar ve vazifedardırlar. Mahiyetçe birbirinden uzak olan bu feza mahlukatı, gayet sür´atli ve ani emirlere ve çabuk ve acele kumandalara itaat ettiren âmir ve hâkimlerini takdis ederek, rahmetini medh-ü sena ederler.

Ey arz ve semâvâtın Hâlik-ı Zülcelâli ! Senin Kur´an-ı Hakiminin ta´limiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatu Vesselam´ın dersiyle iman ettim ve bildim ki, Nasıl semavat yıldızlariyle ve cevv-i feza müştemilatiyle senin vücub-u vücuduna ve senin birliğine ve vahdetine şehadet ediyorlar; öyle de, arz, bütün

Sh:»(S.N: 8 )

mahlukatiyle ve ahvaliyle, senin mevcudiyetine ve vahdetine, mevcudatı adedince şehadetler ve işaretler ederler.

Evet, zeminde hiçbir tahavvül ve ağaç ve hayvanlarında, her senede urbasını değiştirmek gibi hiçbir tebeddül- cüz´i olsun, külli olsun - yoktur ki, intizamiyle senin vücuduna ve vahdetine işaret etmesin.

Hem, hiçbir hayvan yoktur ki, za´fiyet ve ihtiyacının derecesine göre verilen rahâmane rızkıyle ve yaşamasına lüzumu bulunan cihazatın hakîmane verilmesiyle, senin varlığına ve birliğine şehadeti olmasın.

Hem, her baharda gözümüz önünde icad edilen nebatat ve hayvanattan hiçbir tanesi yoktur ki, san´at-ı acibesiyle ve latif zinetiyle ve tam temeyyüziyle ve intizamiyle ve mevzuniyetiyle seni bildirmesin ve zemin yüzünü dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin harikaları ve mu´cizeleri, mahdut ve maddeleri bir ve müteşabih olan yumurta ve yumurtacıklardan ve katrelerden ve habbe ve habbeciklerden ve çekirdeklerden yanlışsız, mükemmel, süslü, alemet-i farikalı olarak yaratılışları, Sani-i Hakîmlerinin vücuduna ve vahdetine ve hikmetine ve hadsiz kudretine öyle bir şehadettir ki, ziyanın güneşe şehadetinden daha kuvvetli ve parlaktır.

Hem, hava, su, nur, ateş, toprak gibi hiçbir unsur yoktur ki, şuursuzluklarıyle beraber, şuurkarane, mükemmel vazifeleri görmesiyle, basit ve istila edici, intizamsız, her yere dağılmakla beraber, gayet muntazam ve mütenevvi meyveleri ve mahsulleri hazine-i gaybdan getirmesiyle, senin birliğine ve varlığına şehadeti bulunmasın.

Ey Fâtır-ı Kadir ! Ey Fettâh-ı Allâm! Ey Faâl-i Hallâk! Nasıl arz bütün sekenesiyle hâlikının vacib-ül-vücud olduğuna şehadet eder, öyle de senin Ey Vâhid-iEhad! Ey Hannân-ı Mennan! Ey Vehhâb-ı Rezzak! -vahdetine ve ehadiyyetine, yüzündeki sikkesiyle ve sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve birbirine yardım etmek ve onlara bakan rububiyyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak cihetinde, bedahet derecesinde senin vahdetine ve ehadiyyetine şehadet, belki mevcudat adedince şehadetler eder.

Hem nasıl, zemin bir ordugah, bir meşher, bir talimgah vaziyetiyle ve nebatat ve hayvanat fırkalarında bulunan dörtyüz bin muhtelif milletlerin ayrı ayrı cihazatları muntazaman verilmesiyle, senin rububiyetinin haşmetine ve kudretinin her şey´e yetişmesine delalet eder; öyle de, hadsiz bütün zihayatın ayrı ayrı rızıkları, vakti vaktine kuru ve basit bir topraktan, rahimane, kerimane verilmesi ve hadsiz o efradın Kemal-i musahhariyetle, evamir-i Rabbaniyeye itaatleri, rahmetinin herşeye şümulünü ve hakimiyetinin her şey´e ihatasını gösteriyor.

Hem, zeminde değişmekte bulunan mahlukat kafilelerinin sevk ve idareleri, mevt ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatın idare ve tedbirleri dahi, her şey´e taalluk eden bir ilim ile ve her şey´de hükmeden nihayetsiz

Sh:»(S.N: 9 )

bir hikmetle olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve hikmetine delalet eder.

Hem, zeminde kısa bir zamanda hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaşayacak gibi, istidat ve mânevî cihazat ile teçhiz edilen ve zemin mevcudatına tasarruf eden insan için, bu talimgah-ı dünyada ve bu muvakkat ordugah-ı zeminde ve bu muvakkat meşherde, bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ı rubûbiyyet, bu hadsiz hitabat-ı sübhaniyye ve bu gayetsiz ihsanat-ı ilahiyye; elbette ve herhalde, bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belalı ve fani dünyaya sığışmaz. Belki, ancak başka ve ebedi bir ömür ve baki bir dâr-ı saadet için olabildiği cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanat-ı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.

YesilSancak!

Mesaj Sayısı : 278
Rep :
RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Left_bar_bleue0 / 1000 / 100RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Right_bar_bleue

Points : -4
Kayıt tarihi : 05/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Empty Geri: RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!!

Mesaj tarafından YesilSancak! Cuma Ekim 03 2008, 13:27

Ey Hâlik-ı Küllî Şey! Zeminin bütün mahlûkatı, senin mülkünde, senin arzında, senin havl ve kuvvetinle ve senin kudretin ve iradetin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar ve musahhardırlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müşahade edilen bir rububiyyet, öyle ihata ve şümûl gösteriyor ve onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve öyle hassastır ve her taraftaki icraatı öyle birlik ve beraberlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzî kabul etmiyen bir küll ve inkısamı imkânsız bulunan bir küllî hükmünde bir tasarruf, bir rubûbiyyet olduğunu bildiriyor...

Hem zemin bütün sekenesiyle beraber, lisan-ı kalden daha zâhir hadsiz lisanlarla, Hâlikını takdis ve tesbih ve nihayetsiz ni´metlerinin lisan-ı halleriyle Rezzâk-ı Zülcelâlinin hamd ve medh ü senasını ediyorlar...

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olana Zât-ı Akdes! Zeminin bütün takdisat ve tesbihatiyle seni; kusurdan, aczden, şerikten takdis ve bütün tahmidat ve senalariyle sana hamd ve şükrederim.

Ey Rabbu´l-berri ve´ l-bahr! Kur´an´ın dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam´ın talimiyle anladım ki: Nasıl gökler ve feza ve zemin, senin birliğine ve varlığına şehadet ederler, öyle de, bahirler, nehirler ve çeşmeler ve ırmaklar, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde şehadet ederler.

Evet, bu dünyamızın, menba-ı acaib buhar kazanları hükmünde olan denizlerde, hiçbir mevcud hatta hiçbir katre su yoktur ki; vücuduyle, intizamiyle, menfaatiyle ve vaziyetiyle halikını bildirmesin. Ve basit bir kumda ve basit bir suda rızıkları mükemmel bir surette verilen garib mahluklardan ve hilkatleri gayet muntazam hayvanat-ı bahriyeden, hususan bir tanesi bir milyon yumurtacıkları ile denizleri şenlendiren balıklardan hiçbirisi yoktur ki, hilkatiyle ve vazifesiyle ve idare ve iaşesiyle ve tedbir ve terbiyesiyle yaratanına işaret ve rezzakına şehadet etmesin.

Hem, denizde, kıymetdar, hâsiyetli, zînetli cevherlerden hiçbirisi yoktur ki, güzel hilkatiyle ve cazibedar fıtratiyle ve menfaatli hâsiyetiyle seni tanımasın, bildirmesin.

Sh:»(S.N: 10 )

Evet, onlar birer birer şehadet ettikleri gibi, hey´et mecmuasıyla, beraberlik ve birbiri içinde karışmak ve sikke-i hilkatte birlik ve îcadça gayet kolay ve efradça gayet çokluk noktalarından, senin vahdetine şehadet ettikleri gibi; arzı, toprağıyle beraber, bu küre-i arzı kuşatan muhit denizlerini muallakta durdurmak ve dökmeden ve dağıtmadan güneşin etrafında gezdirmek ve toprağı istila ettirmemek ve basit kumundan ve suyundan mütenevvi ve muntazam hayvanatını ve cevherlerini halketmek ve erzak vesair umurlarını külli ve tam bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek ve yüzünde bulunmak lazım gelen hadsiz cenazelerinden hiçbirisi bulunmamak noktalarından, senin varlığına ve Vâcib-ül- Vücud olduğuna mevcudatı adedince işaretler ederek şehadet eder.

Ve senin saltanat-ı rubûbiyyetinin haşmetine ve her şey´e muhit olan kudretinin azametine pek zâhir delâlet ettikleri gibi, göklerin fevkindeki gayet büyük ve muntazam yıldızlardan, ta denizlerin dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaşe edilen balıklara kadar, herşeye yetişen ve hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine delâlet ve intizamatiyle ve faideleriyle ve hikmetleriyle ve mizan ve mevzuniyetleriyle, senin her şey´e muhit ilmine ve her şey´e şâmil hikmetine işaret ederler.

Ve senin, bu misafirhane-i dünyada, yolcular için böyle rahmet havuzların bulunması ve insanın seyr ü seyahatına ve gemisine ve istifadesine musahhar olması işaret eder ki; yolda yapılmış bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden Zât, elbette makarr-ı saltanat-ı ebediyyesinde öyle ebedi rahmet denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların fani ve küçük nümuneleridirler. İşte denizlerin böyle gayet harika bir tarzda arzın etrafında vaziyet-i acibesiyle bulunması ve denizlerin mahlukatı dahi, gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi bilbedahe gösterir ki, yalnız senin kuvvetin ve kudretin ile ve senin irade ve tedbirin ile, senin mülkünde, senin emrine musahhardırlar ve lisan-ı halleriyle Halikını takdis edip "Allahu Ekber" derler.

Ey dağları zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelâl! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam´ın tâlimiyle ve Kur´an-ı Hakiminin dersiyle anladım ki, nasıl denizler acaibleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar, öyle de dağlar dahi, zelzele te´siratından zeminin sükûnetine ve içindeki dahilî inkılabat fırtınalarından sükutuna ve denizlerin istilasından kurtulmasına ve havanın gazat-ı muzirradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan madenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve hikmetleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar.

Evet, dağlardaki taşların envaından ve muhtelif hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata hususan insanlara çok lâzım ve çok mütenevvi olan madeniyatın ecnasından ve dağları, sahraları çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiç birisi yoktur

Sh:»(S.N: 11 )

ki, tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamiyle, hüsn-ü hilkatiyle faideleriyle, hususan madeniyatın tuz, limon, sulfato ve şap gibi süreten birbirine benzemekle beraber, tadlarının şiddet-i muhalefetiyle ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan çeşit çeşit enva´lariyle, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle nihayetsiz kadir nihayetsiz hakîm, nihayetsiz rahim ve kerim bir saniin vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi, hey´et-i mecmuasındaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menşe´ ve mesken ve hilkat ve san´atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, Sâniin vahdetine ve ehadiyetine şehadet ederler.

Hem nasılki, dağların yüzünde ve karnındaki masnu´lar, zeminin her tarafında, her bir nev´i aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız gayet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir işe mâni´ olmadan, sair nev´iler ile beraber karışık iken karıştırmaksızın icadları, senin rububiyyetinin haşmetine ve hiç bir şey ona ağır gelmiyen kudretinin azametine delâlet eder; öylede, zeminin yüzündeki bütün zîhayat mahlukların hadsiz hacetlerini, hatta mütenevvi hastalıklarını, hatta muhtelif zevklerini ve ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir surette, dağların yüzlerini ve içlerini muntazam eşcar ve nebatat ve madeniyatla doldurmak ve muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, senin rahmetinin hadsiz genişliğine ve hâkimiyetinin nihayetsiz vüs´atine delalet ve toprak tabakatı içinde gizli ve karanlık ve karışık bulunduğu halde, bilerek, görerek, şaşırmıyarak intizamla, hacetlere göre ihzar edilmeleriyle, senin her şeye taalluk eden ilminin ihatasına ve her bir şey´i tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya şümulüne ve ilaçların ihzaratı ve madeni maddelerin iddiharatiyle rububiyyetinin rahimane ve kerîmâne olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlı letaifine pek zahir bir surette işaret ve delalet ederler.

Hem, bu dünya hanında misafir yolcular için, koca dağları levazımatlarına ve istikbaldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyat deposu ve cihazat ambarı ve hayata lüzumu olan çok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde işaret, belki delâlet, belki şehadet eder ki; bu kadar kerîm ve misafirperver ve bu kadar hakim ve şefkat-perver ve bu kadar kadîr ve rububiyyet perver bir Sâniin, elbette ve herhalde çok sevdiği o misafirleri için, ebedi bir alemde, ebedi ihsanatının ebedi hazineleri vardır. Buradaki dağlara bedel orada

Sh:»(S.N: 12 )

yıldızlar o vazifeyi görürler.

Ey Kadir-i külli Şey! Dağlar ve içindeki mahluklar senin mülkünde ve senin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle musahhar ve müdahhardırlar. Onları bu tarzda tavzif ve teshir eden hâlikını takdis ve tesbih ederler.

Ey Hâlık-ı Rahman ve ey Rabb-i Rahîm ! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın talimiyle ve Kur´an-ı Hakiminin dersiyle anladım; nasıl ki sema ve feza ve arz ve deniz ve dağ, müştemilat ve mahluklarıyle beraber seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar; öyle de, zemindeki bütün ağaç ve nebatat, yaprakları ve çiçekleri ve meyveleriyle seni bedahet derecesinde tanıttırıyorlar ve tanıyorlar.

Ve umum eşcarın ve nebatatın cezbedarane hareket-i zikriyede bulunan yapraklarından ve zinetleriyle Saniinin isimlerini tavsif ve tarif eden çiçeklerinden ve letafet ve cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden herbirisi, tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkanı olmayan harika san´at içindeki nizam ve nizam içindeki mizan ve mizan içindeki zinet ve zinet içindeki nakışlar ve nakışlar içindeki güzel ve ayrı ayrı kokular ve kokular içindeki meyvelerin muhtelif tatlariyle, nihayetsiz rahim ve kerim bir Saniin vücub-u vücuduna bedahet derecesinde şehadet ettikleri gibi, hey´et mecmuasiyle, bütün zemin yüzünde birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sikke-i hilkatte müşabehet ve tedbir ve idarede münasebet ve onlara taalluk eden icad fiilleri ve Rabbani isimlerde muvafakat ve o yüz bin envaın hadsiz efradlarını birbiri içinde şaşırmıyarak, birden idareleri gibi noktalar, o Vâcib-ül vücud sâniin bilbedahe vahdetine ve ehadiyyetine dahi şehadet ederler.

Hem, nasıl ki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyorlar; öyle de, rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zihayat ordusundaki hadsiz efradın, yüzbinler tarzda iaşe ve idareleri; şaşırmayarak, karıştırmayarak mükemmel yapılmasiyle, senin rububiyyetinin vahdaniyetteki haşmetine ve bir baharı bir çiçek kadar kolay icad eden kudretinin azametine ve her şey´e taallukuna delalet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafında, hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin hadsiz genişliğine ve o hadsiz işler ve in´amlar ve idareler ve iaşeler ve icraatler kemal-i intizamla cereyanları ve herşey, hatta zerreler o emirlere ve icraata itaat ve musahhariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs´atine kat´i delalet etmekle beraber o ağaçların ve nebatların ve her bir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin, her bir şey´ini, her bir işini bilerek, görerek, faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapılmakla, senin ilminin her şey´e ihatasına ve hikmetinin her şey´e şümulune, pek zahir bir surette delâlet ve hadsiz parmaklariyle işaret ederler. Ve senin gayet kemaldeki cemâl-i san´atına ve nihayet cemâldeki kemal-i ni´metine hadsiz dilleriyle senâ ve medhederler.

Sh:»(S.N: 13 )

Hem, bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kısa bir zamanda

ve az bir ömürde, eşcar ve nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve ni´metler ve bu kadar fevkalede masraflar ve ikramlar, işaret belki şehadet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkar Zât-ı Rahîm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve tanıttırmak neticesinin aksiyle, yani, bütün mahlukat tarafından : " Bize tattırdı, fakat yedirmeden bizi idam etti " dememek ve dedirmemek ve saltanat-ı uluhiyyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkar etmemek ve ettirmemek ve bütün müştak dostlarını mahrumiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve herhalde ebedî bir alemde, ebedî bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine, ebedî rahmet hazinelerinden, ebedî cennetlerinde, ebedî ve cennete lâyık bir surette meyvedar eşcar ve çiçekli nebatlar ihzar etmiştir. Buradakiler ise müşterilere göstermek için nümunelerdir.

Hem ağaçlar ve nebatlar, umumen yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle seni takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrıca seni takdis eder. Hususan meyvelerin bedî bir surette etleri çok muhtelif, san´atları çok acîb, çekirdekleri, çok harika olarak yapılarak, o yemek tablalarını ağaçların ellerine verip ve nebatların başlarına koyarak, zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lisan-ı hal olan tesbihatları, zuharca lisan-ı kal derecesine çıkar. Bütün onlar senin mülkünde, senin kuvvet ve kudretinle, senin irade ve ihsanatınla, senin rahmet ve hikmetinle musahhardırlar ve senin her bir emrine mutîdirler.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey kibriya-yı azametinden tesettür etmiş olan Sâni-i Hakîm ve Hâlık-ı Rahîm ! Bütün eşcar ve nebatatın, bütün yaprak ve çiçek ve meyvelerin dilleriyle ve adediyle seni kusurdan, aczden, şerikten takdis ederek hamd ü sena ederim.

Ey Fâtır-ı Kadîr ! Ey Müdebbir-i Hakîm ! Ey Mürebbi-i Rahim ! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın talimiyle ve Kur´an-ı Hakim´in dersiyle anladım ve iman ettik ki, nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfat-ı kudsiyeni ve esma-i hüsnanı bildiriyorlar; öyle de, zihayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dahili ve harici azalariyle ve bedeninde gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve duygulariyle ve cesedinde, gayet san´atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin.

Çünki, bu kadar basîrane nazik san´at ve şuurkârane ince hikmet ve müdebbirane tam muvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkin değildir. Ve kendi dendine teşekkül edip öyle olması ise, yüz derece muhal içinde muhaldir.

Çünki, o halde her bir zerresi, her bir şey´ini ve cesedinin teşekkülünü,

Sh:»(S.N: 14 )

belki dünyada alakadar olduğu her şeyini bilecek, görecek, yapabilecek; adeta ilah gibi ihatalı bir ilim ve kudreti bulunacak, sonra teşkil-i cesed ona havale edilir ve " kendi kendine oluyor" denilebilir. Ve hey´et-i mecmuasındaki vahdet-i tedbir ve vahdet-i idare ve vahdet-i nev´iye ve vahdet-i cinsiye ve umumun yüzlerinde göz, kulak, ağız gibi noktalarda ittifak cihetinde müşahade edilen sikke-i fıtratta birlik ve her bir nev´in efradı simalarında görülen sikke-i hikmette ittihad ve iaşede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki, senin vahdetine kat´i şehadette bulunmasın ve her bir ferdinde kâinata bakan bütün isimlerin cilveleri bulunmakla, vâhidiyyet içinde senin ehadiyyetine işareti olmasın.

Hem, nasıl ki insan ile beraber hayvanatın, zeminin bütün yüzünde yayılan yüz bin envâı, muntazam bir ordu gibi teçhiz ve talimat ve itaat ve musahhariyetle ve en küçükten, tâ en büyüğe kadar, rubûbiyyetin emirleri intizamla cereyanlariyle, o rubûbiyyetinin derece-i haşmetine ve gayet çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber, gayet çabuk yapılmaları ve gayet san´atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlariyle, kudretinin derece-i azametine delâlet ettikleri gibi; şarktan garba, şimaldan cenuba kadar yayılan mikroptan, ta gergedana kadar, en küçücük sinekten, ta en büyük kuşa kadar, bütün onların rızıklarını yetiştiren rahmetinin hadsiz vüs´atine ve her biri emirber nefer gibi, vazife-i fıtriyesini yapmak ve zemin yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde, yeniden taht-ı silaha alınmış bir orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz genişliğine kat´i delalet ederler.

YesilSancak!

Mesaj Sayısı : 278
Rep :
RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Left_bar_bleue0 / 1000 / 100RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Right_bar_bleue

Points : -4
Kayıt tarihi : 05/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Empty Geri: RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!!

Mesaj tarafından YesilSancak! Cuma Ekim 03 2008, 13:28

Hem nasıl ki, hayvanattan her birisi, kainatın bir küçük nüshası ve bir misal-i müsağğarı hükmünde, gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karışık eczaları karıştırmıyarak ve bütün hayvanların ayrı ayrı suretlerini şaşırmıyarak, hatasız, sehivsiz, noksansız yapılmalariyle, ilminin her şeye ihatasına ve hikmetinin her şey´e şümulune, adetlerince işaretler ederler.

Öyle de, her biri birer mu´cize-i san´at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar san´atlı ve güzel yapılmasiyle çok sevdiğin ve teşhirini istediğin san´at-ı rabbaniyyenin kemâl-i hüsnüne ve gayet derecede güzelliğine işaret ve herbirisi, hususan yavrular, gayet nazdar, nâzenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularının tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet şirin cemâline hadsiz işaretler ederler.

Ey Rahmânürrahim ! Ey Sâdıku´l-va´di´l-emin! Ey Mâlik-i yevmiddin! Senin Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmının tâlimiyle ve Kur´an-ı Hakiminin irşadiyle anladım ki: Madem kâinatın en müntehap neticesi hayattır ve hayatın en müntehap hulasası ruhdur ve zîruhun en müntehap kısmı zîşuurdur ve zîşuurun en câmii insandır ve bütün kâinat ise, hayata musahhardır ve onun için çalışıyor ve zihayatlar zîruhlara musahhardır. Onlar için dünyaya gönderiliyorlar ve zîruhlar insanlara musahhardır, onlara yardım

Sh:»(S.N: 15 )

ediyorlar ve insanlar fıtraten Hâlikını pek ciddi severler ve Hâlikları onları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir ve insanın istidadı ve cihazat-ı mâneviyesi, başka bir bâki aleme ve ebedi bir hayata bakıyor ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor ve lisanı, hadsiz dualarıyle beka için Halikına yalvarıyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken, ebedi bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir.

Belki başka bir ebedî âlemde mes´ udane yaşaması hikmetiyle, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fani ve kısa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onların ayinesi olan insanların, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.

Evet, ebedînin sadık dostu ebedî olacak. Ve bâkînin âyine-i zî-şuuru bâkî olmak lazım gelir.

Hayvanların ruhları bâkî kalacağını ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml´i ve Nâka-i Salih (A.S.) ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi bazı efrad-ı mahsusa hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceği ve her bir nev´in, arasıra istimal için bir tek cesedi bulunacağı, rivayet-i sahihadan anlaşılmakla beraber, hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyyet öyle iktiza ederler.

Ey Kadir-i Kayyum! Bütün zihayat, zîruh, zîşuur, senin mülkünde, yalnız senin kuvvet ve kudretinle ve ancak senin irade ve tedbirlerinle ve rahmet ve hikmetinle rububiyyetinin emirlerine teshir ve fıtrî vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı insanın kuvveti ve galebesi için değil belki fıtratan insanın zaafı ve aczi için rahmet tarafından ona musahhar olmuşlar. Ve lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile Sâni´lerini ve Ma´budlarını kusurdan, şerikten takdis ve ni´metlerine şükür ve hamd ederek, her biri ibadet-i mahsusasını yapıyorlar.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından perdelenmiş olan Zât-ı Akdes! Bütün ziruhların tesbihatiyle seni takdis edip, niyet edip سُبْحَانّكَ يَامَنْ جَعَلَ مِنَ الْمَآءِ كُلَّ شَىْءٍ حَىٍّ diyorum.

Ya Rabb-el-âlemin! Yâ îlah-el-evvelîne ve´l-âhirîn! Ya Rabb-es-semâvâti ve´l-arâdîn! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın talimiyle ve Kur´an-ı Hakim´in dersiyle anladım ve imân ettim ki: Nasıl sema, feza, arz, ber ve bahr, şecer, nebat, hayvan efradiyle, eczasiyle, zerratiyle seni biliyorlar, tanıyorlar ve varlığına ve birliğine şehadet ve delalet ve işaret ediyorlar.

Öyle de, kâinatın hulasası olan zîhayat ve zîhayatın hulâsası olan insan ve insanın hulâsası olan enbiyâ, evliya, asfiyanın hulâsası olan kalblerinin ve akıllarının müşahedat ve keşfiyat ve ilhamat ve istihracatiyle yüzer icmâ ve yüzer tevatür kuvvetinde bir kat´iyetle senin vücûb-u vücuduna ve senin



Sh:»(S.N: 16 )

vahdaniyet ve ehadiyyetine şehadet edip ihbar ediyorlar. Mu´cizat ve keramat ve yakînî bürhanlariyle haberlerini isbat ediyorlar.

Evet kalblerde, perde-i gaybda ihtar edici bir zata bakan hiçbir hâtırat-ı gaybiye ve ilham edici bir zâta baktıran hiçbir ilhamat-ı sâdıka ve hakkalyakin suretinde sıfât-ı kudsiye ve esma-i hüsnanı keşfeden hiçbir îtikad-ı yakîne ve enbiya ve evliyada, bir Vacib-ül Vücudun envarını aynelyakin ile müşahade eden hiçbir nurani kalb ve asfiya ve sıddikinde, bir Hâlik-ı Küllî Şey´in âyât-ı vücubunu ve berâhin-i vahdetini ilmelyakin ile tasdik eden, isbat eden hiçbir münevver akıl yoktur ki senin vücûb-u vücuduna ve sıfat-ı kudsiyene ve senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esma-i hüsnana şehadet etmesin, delaleti bulunmasın ve işareti olmasın!

Ve bilhassa, bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve sıddîkinin imamı ve reisi ve hulasası olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm´ın ihbarını tasdik eden hiçbir mu´cizat-ı bahiresi ve hakkaniyetini gösteren hiçbir hakikat-ı âliyyesi ve bütün mukaddes ve hakikatlı kitabların hulasatü´l-hulasası olan Kur´an-ı Mu´cizü´l-Beyan´ın hiçbir ayet-i tevhidiye-i katıası ve mesail-i imaniyeden hiçbir mes´ele-i kudsiyesi yoktur ki, senin vücub-u vücuduna ve kudsi sıfatlarına ve senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esma ve sıfatına şehadet etmesin ve delaleti olmasın ve işareti bulunmasın !..

Hem nasıl ki, bütün o yüz binler muhbir-i sâdıklar, mu´cizatlarına ve kerâmatlarına ve hüccetlerine istinad ederek, senin varlığına ve birliğine şehadet ederler, öyle de, her şey´e muhit olan arş-ı azamın külliyat-ı umurunu idareden ta kalbin gayet gizli ve cüz´i hatıratını ve arzularını ve dualarını bilmek ve işitmek ve idare etmeye kadar cereyan eden rububiyyetinin derece-i haşmetini ve gözümüz önünde hadsiz muhtelif eşyayı birden icad eden; hiçbir fiil bir fiile, bir iş bir işe mani olmadan, en büyük bir şeyi en küçük bir sinek gibi kolayca yapan kudretinin derece-i azametini icmâ ile, ittifak ile ilan ve ihbar ve isbat ediyorlar.

Hem nasıl ki, bu kaînatı, zîruha, hususan insana mükemmel bir saray hükmüne getiren ve cenneti ve saadet-i ebediyyeyi cin ve inse ihzar eden ve en küçük bir zihayatı unutmayan ve en âciz bir kalbin tatminine ve taltifine çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini ve zerrattan ta seyyarata kadar bütün enva-ı mahlukatı emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden hâkimiyetinin nihayetsiz vüs´atini haber vererek, mu´cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle de kainatı, eczaları adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve Levh-i Mahfuzun defterleri olan İmamı Mübin ve Kitab-ı Mübinde, bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve programlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hafızalarda, sahiblerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin herşey´e ihâtasına ve her bir mevcuda



Sh:»(S.N: 17 )

çok hikmetleri takan, hatta her bir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren ve her bir zihayatta azaları, belki eczaları ve hüceyratları adedince maslahatları takib eden, hatta insanın lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince zevkî olan mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin her bir şey´e şümulüne, hem bu dünyada nümuneleri görülen celâlî ve cemâlî isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebedü´l abadda devam edeceğine ve bu fani alemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şa´şaalı bir surette dar-ı saadette istimrarına ve bekasına ve bu dünyada onları gören müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına bi´l-icma, bi´l-ittifak şehadet ve delalet ve işaret ederler.

Hem yüzer mu´cizat-ı bahiresine ve âyât-ı katıasına istinaden başta Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam ve Kuran´ı Hakîm´in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan enbiyalar ve kulüb-u nuraniye aktabı olan evliyalar ve ukul-ü münevvere erbabı olan asfiyalar, bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin vaadlerine ve tehditlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemalin gibi kudsi sıfatlarına ve şe´nlerine ve izzet-i celaline ve saltanat-ı rububiyetine itimaden ve keşfiyat ve müşahedat ve ilmelyakin itikadlarıyle, saadet-i ebediyyeyi cin ve inse müjdeliyorlar ve ehl-i dalalet için cehennem bulunduğunu haber verip ilan ediyorlar ve iman edip şehadet ediyorlar.

Ey Kadir-i Hakîm! Ey Rahmân-ı Rahîm! Ey Sadıku´l-va´di´l-kerîm! Ey izzet ve azamet ve celâl sahibi Kahhâr-ı Zülcelâl ! Bu kadar sadık dostlarını ve bu kadar vaadlerini ve bu kadar sıfat ve şuunatını tekzib edip, saltanat-ı rububiyyetinin kat´i mukteziyatını ve sevdiğin ve onlar dahi seni tasdik ve itaatle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadının hadsiz dualarını ve davalarını reddederek, küfür ve isyan ile ve seni va´dinde tekzib etmekle senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celaline dokunduran ve Uluhiyyetinin haysiyyetine ilişen ve şefkat-i rububiyyetini müteessir eden ehl-i dâlalet ve ehl-i küfrü, haşrin inkarında tasdik etmekten yüzbin derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlisin ! Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir çirkinlikten senin nihayetsiz adaletini ve cemalini ve rahmetini takdis ediyorum.

سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا

âyetini, vucudumun bütün zerratı adedince söylemek istiyorum. Belki senin o sadık elçilerin ve doğru dellal-ı saltanatının hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde senin uhrevi rahmet hazinelerine ve alem-i bekada ihsanatının definelerine ve dar-ı saadette tamamiyle zuhur eden güzel isimlerinin harika güzel cilvelerine şehadet, işaret, beşaret ederler. Ve bütün hakikatlerin mercii ve güneşi ve hamisi olan Hak isminin en büyük bir şuaı, bu hakikat-ı ekber-i

Sh:»(S.N: 18 )

haşriye olduğunu - iman ederek - senin ibadına ders veriyorlar.

Ey Rabbu´l-enbiya ve´s-sıddikin ! Bütün onlar senin mülkünde, senin emrin ve kudretin ile, senin irade ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin ile musahhar ve muvazzafdırlar. Takdis, tekbir, tahmid, tehlil ile küre-i arzı bir zikirhane-i azam, bu kainatı bir mescid-i ekber hükmünde göstermişler.

Yâ Rabbî ve yâ Rabbe´s-semâvati ve´l-aradîn ! Yâ Hâlikî ve yâ Hâlik-î Külli Şey! Gökleri yıldızlariyle, zemini müştemilatiyle ve bütün mahlukatı bütün keyfiyatiyle teshir eden kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle ve matlubumu bana musahhar kıl !

Kur´an´a ve imana hizmet için, insanların kalblerini Risale-i Nur´a musahhar yap!

Ve bana ve ihvanıma, iman-ı kamil ve hüsn-ü hatime ver.

Hazret-i Musa Aleyhisselam´a denizi ve Hazret-i İbrahim Aleyhisselam´a ateşi ve Hazret-i Davud Aleyhisselam´a dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselam´a cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalatü Vessalam´a şems ve kameri teshir ettiğin gibi Risale-i Nur´a kalbleri ve akılları musahhar kıl!

Ve beni ve Risale-i Nur talebelerini nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve cehennem ateşinden muhafaza eyle ve cennetü´l-firdevste mes´ud kıl ! Amin, amin, amin !..

سُبْحَانَ لاَعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اٍِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الحَكِيمُ وَاَخِرُ دَعْوَيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ العَالَميِنَ

Kur´an´dan ve münâcât-ı nebeviye olan Cevşen-ül-Kebir´den aldığım bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriye olarak, Rabb-ı Rahiminin dergahına arzetmekte kusur etmişsem; kusurumun afvı için Kur´an´ı ve Cevşen-ül-Kebir´i şefaatçi ederek rahmetinden afvımı niyaz ediyorum.

Said Nursi

YesilSancak!

Mesaj Sayısı : 278
Rep :
RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Left_bar_bleue0 / 1000 / 100RİSALE-İ NUR KÜLLİYATINDAN !!! Right_bar_bleue

Points : -4
Kayıt tarihi : 05/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz