Hz. Zeynep Efendimizin (s.a.v) ilk gülü (kızı)
1 sayfadaki 1 sayfası
Hz. Zeynep Efendimizin (s.a.v) ilk gülü (kızı)
Rasulullah'ın İlk Kızı
Hazret-i Zeyneb radıyallahu anhâ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin ilk kızı ve ikinci çocuğu... Kızlarının en büyüğü... Çocuk yaşta İslâm'la şereflenen ilk genç kız... İslâm'ın ve imanın kaynağı sevgi pınarı babacığından aslâ ayrılmayan çilekeş bir iman eri... Annesinden aldığı üstün bir terbiye ile evi çekip çeviren kocasına hizmette kusur etmeyen becerikli nezâketli ve işini bilen asil bir hanımefendi...
O Mekke'de dünyaya geldi. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz henüz otuz yaşlarında idi. Hazreti Hatice (r.anha) annemizle evliliği üzerinden beş sene geçmişti. İlk çocukları Kasım'dan sonra ikinci çocukları dünyayı şereflendirecekti. Doğacak çocuğun ebesi Selma Hatun'du. Efendimizin evinde büyük bir heyecan vardı. Acaba erkek mi kız mı olacaktı? Aile efradı merakla beklemekteydi. Çok geçmeden bir kız çocuğu dünyaya geldi.
Hz. Hatice annemizin evinde bulunan kadınları bir hüzün aldı. Bu haberi nasıl duyuracaklardı? Çünkü Cahiliye devri olarak bilinen o dönemde Araplar kız çocuklarına hiç değer vermezlerdi. Onlardan birine; "Kız çocuğun oldu" haberi verilince içleri kederle dolar yüzleri değişirdi. İşte Zeyneb böyle bir karanlık devirde dünyaya geldi. Fakat onun doğumunda mâtem olmadı. Kâinâtın Efendisine bu haber ulaşınca aksine memnûn ve mesrûr oldu. Doğum müjdesi getirene teşekkür etti. Herkesin beklediği gibi ke-derli bir tavır sergilemedi.
O fıtraten pırıl pırıl bir ahlâka sahipti. Cahiliye devrinin çirkinliklerini hiç benimsememiş vahşîce yapılan hareketleri hiç tasvip etmemişti. İçkiden kumardan kızları diri diri gömmekten nefret ederdi. Toplumdan bu kötülüklerin kaldırılması için nasıl ve ne tarz bir mücâdele verilmesi gerektiğini düşünürdü. Bu sebebten kızı Zeyneb doğunca hiç üzülmedi. Rabbine hamdetti. Hatta "Ben kız babasıyım" diyerek iftihar etti. Sevinçle güleryüzle evine gitti. Yeni doğan kızını kucağına aldı ve Zeyneb adını koydu.
Zeyneb gün geçtikçe büyüyordu. Evin içine neşe saçıyordu. Kâinât'ın Efendisi onun şahsında babalık sevgi ve şefkatinin örneklerini veriyordu. Zira oğlu Kasım vefat etmişti. Yıllar sür'atle geçmekte Zeyneb büyümekte ve on yaşlarına girmek üzereydi. Evde diğer kardeşlerine ablalık yapıyor onların hizmetini görüyor ve anneciğinin yükünü paylaşıyordu. Hizmetiyle gelin olacak olgunluğa ulaştığını gösteriyordu. Teyzesi Hale'nin Ebü'l-As adında kendisiyle yaşıt bir oğlu vardı. Evlerine sık gelip giderdi. Zeyneb'teki nezâkete güleryüze işindeki becerikliliğe ve olgun davranışlarına hayran kalırdı. Hz. Hatice annemiz de yeğenini çok severdi. Onun Zeyneb'e karşı ilgi ve sevgisi gözünden kaçmazdı. Evlilikte mutlu olabilmek de bu sevgiye bağlıydı.
Ebü'l-As İbni Rebî herkesin güvenini kazanmış kimsenin hakkını üzerine geçirmeyen dürüst bir tüccardı. Şam ve Yemen taraflarına ticarete giderdi. Her dönüşünde teyzesine ve çocuklarına hediyeler getirirdi. Zeyneb de bu ilgiden ve hediyelerden memnun kalırdı. Ebü'l-Âs bu şekilde teyzesinin sevgisini kazanmıştı. Birgün teyzesine evlilik konusunu açtı. Zeyneb'e olan gönül yakınlığını hissettirdi. Hatice annemizde bu talebi Efendimize arz etti.
Resûl-i Ekrem (s.a.) bu isteğin Zeyneb'e duyurulmasını söyledi. Kıza danışmadan bir şey söylemek istemedi. Hatice annemiz bir fırsatını bulup kızına meseleyi açtı ve: "Zeyneb! Teyzeoğlun Ebû'l-Âs evlilik konusunda senin adını andı ne dersin?" dedi. Zeyneb bu konuda sessiz kaldı. Genç kızın sükûtu ikrardan kabul edildi ve hazırlıklar başladı. Kısa zamanda düğünleri yapıldı. Develer kesildi. Yemekler verildi. Rasûlullah (s.a.) ve ailesi gelin Zeyneb'i yeni evine kadar götürdü. Bir süre orada oturdular. Gelini yeni evine yerleştirip ayrıldılar.
Ebü'l-Âs sıcak bir yuvaya kavuşmuştu. Zeyneb'i çok seviyordu. Mutluydu ve mesûddu. Ticaret için sefere çıktığında Zeyneb baba ocağında kalıyor ve annesine ev işlerinde yardım ediyordu. Kocası yine bir sefere gitmişti. Annesinin yanında kalırken babacığında büyük değişiklikler meydana gelmiş ve sevgili babasının Hira mağarasındaki ilk vahyi alıp eve dönüşüne şahid olmuştu. Hatta hayretle annesine: "Ne oldu anne? Babamın durumunda bir değişiklik var." demişti. Hz. Hatice annemiz de; babasına yeni bir vazife verildiğini melek Cebrâil'in gelip Allah'tan emirler getirdiğini anlattı. Son din ve son peygamber olarak babasına iman ettiğini bildirdi. Zeyneb de; sizin inandığınıza ben de inanırım anneciğim dedi ve birlikte kelime-i şehadet getirerek ilk müslümanlardan oldu.
Bu küçük kafile zor ve yorucu bir yolculuktan sonra Medine'ye ulaştı. Hz. Zeyneb babasına ve kardeşlerine kavuşmanın sevinciyle bütün ağrı ve sızılarını unutuverdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz de dâmadının bu davranışını takdirle karşıladı ve: "Bana doğruyu söyledi. Söz verdi ve sözünü yerine getirdi." buyurarak onu taltif etti.
Hz. Zeyneb Medine'de huzur ve seâdete kavuştu. Kocası Ebû'l-Âs ise sıkıntı içerisindeydi. Kendisini ticârî seyahatlere vermişti. Hicretin 6. yılında ticaret kervanıyla Şam'dan dönerken Medine civarında Îs Mevkiinde baskına uğradı. Kervanın etrafı sarıldı. Kervancıbaşı Ebû'l-Âs olduğu görülünce seriyye komutanı tarafından kimsenin öldürülmemesi istendi. Canlarını emniyette gören kervandakiler de karşılık vermeden çarpışmadan teslim oldu. Kervan Medine'ye götürüldü. Şehre girince Ebû'l-Âs bir yolunu buldu ortadan kaybolup kaçtı ve Zeyneb'in kapısına vardı. Ondan eman diledi. Sabah namazı vakti idi. Zeyneb (r.anhâ) hemen mescide koştu ve yüksek sesle kendini tanıtıp Ebû'l-Âs'ın kendi emanında olduğunu duyurdu. Sevgili Peygamberimiz de: "Zeyneb'in eman verdiğine biz de eman verdik." buyurdu.
Hz. Zeyneb babacığı Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimize geldi. "Ne yapmalıyım?" diye sordu. Efendimiz de: "Kızım ona ikramda bulun. Fakat uzak dur. Çünkü birbirinize helâl değilsiniz." buyurdu. Zeyneb hızla evine vardı. Ebû'l-Âs kapının önünde hâlâ ayaktaydı. İçeri buyur edip yemek hazırladı ve kızı ile birlikte yemek üzere önlerine koydu.
İki Cihan Güneşi Efendimiz alınan ganimet ve esirler konusunda ashabıyla istişare yaptı ve onlara: "Uygun görürseniz Ebû'l-Âs'ın bütün mallarını ve arkadaşlarını geri veriniz!" buyurdu. Zira Ebû'l-Âs'ın gönlü artık İslâm'a açılmıştı. Onun mahcub bir vaziyette huzura gelişi ve gözlerindeki ifade bunu hissettirmişti. Bütün malları ve adamları geri verildi. Bu hadise Ebû'l-Âs'a çok tesir etti. Oracıkta müslüman olmağa karar verdi. Fakat ilân edemedi. Emanetleri sahiblerine verip öyle ilân etmeliydi. Derhal Mekke'ye doğru yola koyuldu.Gönlü Medine'de kaldı.
Kervanı karşılamaya gelenleri toplayan Ebû'l-Âs bütün malları sahiplerine dağıttı. Sonra: "Bende herhangi bir alacağı olan kaldı mı?" diye üç defa sordu. Her seferinde: "Hayır yoktur." cevabını aldı. Daha sonra: "-Beni nasıl bilirsiniz?" diye sordu. Onlar da: "-Doğru dürüst ve güvenilir biliriz." diye cevap verdiler. Tekrar: "-Benden yalan bir söz işittiniz mi?" dedi. Onlar da: "-Hayır işitmedik." dediler. Bunun üzerine: "Vallahi yanınıza gelmeden önce müslüman olmaya karar vermiştim. Ancak "Mallarımıza konmak için din değiştirdi!" demeyesiniz diye ilân edemedim. Ben şehâdet ederim ki; Allah'tan başka ilâh yoktur. Hz. Muhammed (s.a) de O'nun kulu ve Rasûlûdür." diyerek kelime-i şehadet getirdi.
Müşriklerin şaşkın bakışları arasında evine gidip eşyalarını aldı ve Medine'ye doğru yola çıktı. Gece gündüz dinlenmeden devesini sürdü. Sevgililere kavuşmak üzere yol aldı. Nihayet Medine'ye ulaşınca doğru Mescid-i Nebi'ye gitti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin huzuruna vardı ve kelime-i şehadet getirdi. Oradan Efendimizin izniyle Sevgili Zeyneb'ine ve kızı Ümâme'ye kavuştu. Efendimiz nikahlarını tazeledi. Böylece üzüntüler sıkıntılar tekrar sevince ve mutluluğa dönüştü.
Hz. Zeyneb (r.anhâ) muradına ermişti. Kocası hidayete gelmişti. Fakat bu sevinç çok kısa sürmüştü. Aradan bir sene geçmeşti. Zeyneb (r.anhâ) hastalanıp yatağa düştü. Hicret esnasında bir hayli yıpranmıştı. Bu hastalıktan kurtulamadı. 8 h. senede 30 yaşlarında iken Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Sevgili annelerimizden Hz. Sevde ile Ümmü Seleme ve diğer hanım sahabîlerden Hz. Ümmü Eyman ile Ümmü Atıyye (r.anhûmâ) Hz. Zeyneb'in evine gittiler. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz onlara: "Onu yıkamaya sağ tarafından ve abdest âzalarından başlayınız. Tek sayıda üç-beş-yedi kere hatta gerekli görürseniz bundan fazla yıkayınız. ?Sonunda suya kâfur yahut kâfurdan biraz koku koyunuz. Yıkama işini bitirince bana bildiriniz." buyurdu.
Yıkama işi tamam olunca Efendimiz gömleğini gönderdi ve: "Bunu ona iç gömlegi yapınız." buyurdu. Sonra cenaze namazını kıldırdı. Kabrin başına geldi ve kazılan kabre hüzünle baktı. Düşünceli ve üzgün bir vaziyette kabre indi. Biraz bekledi ve duâ etti. Sonra sevinç içerisinde dışarı çıktı. Oradakilere şu müjdeyi verdi:
"Zeyneb'in zayıflığını düşünüp Allah Teâlâ'dan onun kabrini genişletip sıkıntısını gidermesini diledim. Allah duamı kabul buyurdu ve kabrini genişletip sıkıntısını giderdi." buyurdu.
Hz. Zeyneb (r.anhâ) dini imanı uğruna çok çileler çekti. Sabırla sebatla bu sıkıntılara direndi. Müşrik kocasına karşı nezâket edeb sevgi ve saygıyla hizmet etti. Onun gönlünü bu şekilde fethetti. İslâm'a kavuşmasına vesile oldu.
Sevgi en büyük bağdı. İnsanları birbirine yaklaştıran birbirine hizmet ettiren en kuvvetli nesne manevî bir güç... Huzura kavuturan mutluluğa erdiren bir tılsım...
İki Cihan Güneşi Efendimiz torunu Ümâme'yi çok severdi. Bir keresinde namaz kılıyordu. Ümâme'de omuzlarında idi. Rûkû'ya vardığında onu yere koyuyor. Secdeden kalkarken yine omuzlarına alıyordu. Birgün bir gerdanlık hediye olarak gelmişti. Onu aile halkı içinden bana en sevgili olana vereceğim dedi. Sonra Ümâme'yi çağırıp boynuna taktı.
Cenâb-ı Hak bizlere o sevgili aile halkının birer ferdi olabilmeyi ve şefaatlerine erebilmeyi nasîb eylesin. Amin.
Hazret-i Zeyneb radıyallahu anhâ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin ilk kızı ve ikinci çocuğu... Kızlarının en büyüğü... Çocuk yaşta İslâm'la şereflenen ilk genç kız... İslâm'ın ve imanın kaynağı sevgi pınarı babacığından aslâ ayrılmayan çilekeş bir iman eri... Annesinden aldığı üstün bir terbiye ile evi çekip çeviren kocasına hizmette kusur etmeyen becerikli nezâketli ve işini bilen asil bir hanımefendi...
O Mekke'de dünyaya geldi. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz henüz otuz yaşlarında idi. Hazreti Hatice (r.anha) annemizle evliliği üzerinden beş sene geçmişti. İlk çocukları Kasım'dan sonra ikinci çocukları dünyayı şereflendirecekti. Doğacak çocuğun ebesi Selma Hatun'du. Efendimizin evinde büyük bir heyecan vardı. Acaba erkek mi kız mı olacaktı? Aile efradı merakla beklemekteydi. Çok geçmeden bir kız çocuğu dünyaya geldi.
Hz. Hatice annemizin evinde bulunan kadınları bir hüzün aldı. Bu haberi nasıl duyuracaklardı? Çünkü Cahiliye devri olarak bilinen o dönemde Araplar kız çocuklarına hiç değer vermezlerdi. Onlardan birine; "Kız çocuğun oldu" haberi verilince içleri kederle dolar yüzleri değişirdi. İşte Zeyneb böyle bir karanlık devirde dünyaya geldi. Fakat onun doğumunda mâtem olmadı. Kâinâtın Efendisine bu haber ulaşınca aksine memnûn ve mesrûr oldu. Doğum müjdesi getirene teşekkür etti. Herkesin beklediği gibi ke-derli bir tavır sergilemedi.
O fıtraten pırıl pırıl bir ahlâka sahipti. Cahiliye devrinin çirkinliklerini hiç benimsememiş vahşîce yapılan hareketleri hiç tasvip etmemişti. İçkiden kumardan kızları diri diri gömmekten nefret ederdi. Toplumdan bu kötülüklerin kaldırılması için nasıl ve ne tarz bir mücâdele verilmesi gerektiğini düşünürdü. Bu sebebten kızı Zeyneb doğunca hiç üzülmedi. Rabbine hamdetti. Hatta "Ben kız babasıyım" diyerek iftihar etti. Sevinçle güleryüzle evine gitti. Yeni doğan kızını kucağına aldı ve Zeyneb adını koydu.
Zeyneb gün geçtikçe büyüyordu. Evin içine neşe saçıyordu. Kâinât'ın Efendisi onun şahsında babalık sevgi ve şefkatinin örneklerini veriyordu. Zira oğlu Kasım vefat etmişti. Yıllar sür'atle geçmekte Zeyneb büyümekte ve on yaşlarına girmek üzereydi. Evde diğer kardeşlerine ablalık yapıyor onların hizmetini görüyor ve anneciğinin yükünü paylaşıyordu. Hizmetiyle gelin olacak olgunluğa ulaştığını gösteriyordu. Teyzesi Hale'nin Ebü'l-As adında kendisiyle yaşıt bir oğlu vardı. Evlerine sık gelip giderdi. Zeyneb'teki nezâkete güleryüze işindeki becerikliliğe ve olgun davranışlarına hayran kalırdı. Hz. Hatice annemiz de yeğenini çok severdi. Onun Zeyneb'e karşı ilgi ve sevgisi gözünden kaçmazdı. Evlilikte mutlu olabilmek de bu sevgiye bağlıydı.
Ebü'l-As İbni Rebî herkesin güvenini kazanmış kimsenin hakkını üzerine geçirmeyen dürüst bir tüccardı. Şam ve Yemen taraflarına ticarete giderdi. Her dönüşünde teyzesine ve çocuklarına hediyeler getirirdi. Zeyneb de bu ilgiden ve hediyelerden memnun kalırdı. Ebü'l-Âs bu şekilde teyzesinin sevgisini kazanmıştı. Birgün teyzesine evlilik konusunu açtı. Zeyneb'e olan gönül yakınlığını hissettirdi. Hatice annemizde bu talebi Efendimize arz etti.
Resûl-i Ekrem (s.a.) bu isteğin Zeyneb'e duyurulmasını söyledi. Kıza danışmadan bir şey söylemek istemedi. Hatice annemiz bir fırsatını bulup kızına meseleyi açtı ve: "Zeyneb! Teyzeoğlun Ebû'l-Âs evlilik konusunda senin adını andı ne dersin?" dedi. Zeyneb bu konuda sessiz kaldı. Genç kızın sükûtu ikrardan kabul edildi ve hazırlıklar başladı. Kısa zamanda düğünleri yapıldı. Develer kesildi. Yemekler verildi. Rasûlullah (s.a.) ve ailesi gelin Zeyneb'i yeni evine kadar götürdü. Bir süre orada oturdular. Gelini yeni evine yerleştirip ayrıldılar.
Ebü'l-Âs sıcak bir yuvaya kavuşmuştu. Zeyneb'i çok seviyordu. Mutluydu ve mesûddu. Ticaret için sefere çıktığında Zeyneb baba ocağında kalıyor ve annesine ev işlerinde yardım ediyordu. Kocası yine bir sefere gitmişti. Annesinin yanında kalırken babacığında büyük değişiklikler meydana gelmiş ve sevgili babasının Hira mağarasındaki ilk vahyi alıp eve dönüşüne şahid olmuştu. Hatta hayretle annesine: "Ne oldu anne? Babamın durumunda bir değişiklik var." demişti. Hz. Hatice annemiz de; babasına yeni bir vazife verildiğini melek Cebrâil'in gelip Allah'tan emirler getirdiğini anlattı. Son din ve son peygamber olarak babasına iman ettiğini bildirdi. Zeyneb de; sizin inandığınıza ben de inanırım anneciğim dedi ve birlikte kelime-i şehadet getirerek ilk müslümanlardan oldu.
Bu küçük kafile zor ve yorucu bir yolculuktan sonra Medine'ye ulaştı. Hz. Zeyneb babasına ve kardeşlerine kavuşmanın sevinciyle bütün ağrı ve sızılarını unutuverdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz de dâmadının bu davranışını takdirle karşıladı ve: "Bana doğruyu söyledi. Söz verdi ve sözünü yerine getirdi." buyurarak onu taltif etti.
Hz. Zeyneb Medine'de huzur ve seâdete kavuştu. Kocası Ebû'l-Âs ise sıkıntı içerisindeydi. Kendisini ticârî seyahatlere vermişti. Hicretin 6. yılında ticaret kervanıyla Şam'dan dönerken Medine civarında Îs Mevkiinde baskına uğradı. Kervanın etrafı sarıldı. Kervancıbaşı Ebû'l-Âs olduğu görülünce seriyye komutanı tarafından kimsenin öldürülmemesi istendi. Canlarını emniyette gören kervandakiler de karşılık vermeden çarpışmadan teslim oldu. Kervan Medine'ye götürüldü. Şehre girince Ebû'l-Âs bir yolunu buldu ortadan kaybolup kaçtı ve Zeyneb'in kapısına vardı. Ondan eman diledi. Sabah namazı vakti idi. Zeyneb (r.anhâ) hemen mescide koştu ve yüksek sesle kendini tanıtıp Ebû'l-Âs'ın kendi emanında olduğunu duyurdu. Sevgili Peygamberimiz de: "Zeyneb'in eman verdiğine biz de eman verdik." buyurdu.
Hz. Zeyneb babacığı Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimize geldi. "Ne yapmalıyım?" diye sordu. Efendimiz de: "Kızım ona ikramda bulun. Fakat uzak dur. Çünkü birbirinize helâl değilsiniz." buyurdu. Zeyneb hızla evine vardı. Ebû'l-Âs kapının önünde hâlâ ayaktaydı. İçeri buyur edip yemek hazırladı ve kızı ile birlikte yemek üzere önlerine koydu.
İki Cihan Güneşi Efendimiz alınan ganimet ve esirler konusunda ashabıyla istişare yaptı ve onlara: "Uygun görürseniz Ebû'l-Âs'ın bütün mallarını ve arkadaşlarını geri veriniz!" buyurdu. Zira Ebû'l-Âs'ın gönlü artık İslâm'a açılmıştı. Onun mahcub bir vaziyette huzura gelişi ve gözlerindeki ifade bunu hissettirmişti. Bütün malları ve adamları geri verildi. Bu hadise Ebû'l-Âs'a çok tesir etti. Oracıkta müslüman olmağa karar verdi. Fakat ilân edemedi. Emanetleri sahiblerine verip öyle ilân etmeliydi. Derhal Mekke'ye doğru yola koyuldu.Gönlü Medine'de kaldı.
Kervanı karşılamaya gelenleri toplayan Ebû'l-Âs bütün malları sahiplerine dağıttı. Sonra: "Bende herhangi bir alacağı olan kaldı mı?" diye üç defa sordu. Her seferinde: "Hayır yoktur." cevabını aldı. Daha sonra: "-Beni nasıl bilirsiniz?" diye sordu. Onlar da: "-Doğru dürüst ve güvenilir biliriz." diye cevap verdiler. Tekrar: "-Benden yalan bir söz işittiniz mi?" dedi. Onlar da: "-Hayır işitmedik." dediler. Bunun üzerine: "Vallahi yanınıza gelmeden önce müslüman olmaya karar vermiştim. Ancak "Mallarımıza konmak için din değiştirdi!" demeyesiniz diye ilân edemedim. Ben şehâdet ederim ki; Allah'tan başka ilâh yoktur. Hz. Muhammed (s.a) de O'nun kulu ve Rasûlûdür." diyerek kelime-i şehadet getirdi.
Müşriklerin şaşkın bakışları arasında evine gidip eşyalarını aldı ve Medine'ye doğru yola çıktı. Gece gündüz dinlenmeden devesini sürdü. Sevgililere kavuşmak üzere yol aldı. Nihayet Medine'ye ulaşınca doğru Mescid-i Nebi'ye gitti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin huzuruna vardı ve kelime-i şehadet getirdi. Oradan Efendimizin izniyle Sevgili Zeyneb'ine ve kızı Ümâme'ye kavuştu. Efendimiz nikahlarını tazeledi. Böylece üzüntüler sıkıntılar tekrar sevince ve mutluluğa dönüştü.
Hz. Zeyneb (r.anhâ) muradına ermişti. Kocası hidayete gelmişti. Fakat bu sevinç çok kısa sürmüştü. Aradan bir sene geçmeşti. Zeyneb (r.anhâ) hastalanıp yatağa düştü. Hicret esnasında bir hayli yıpranmıştı. Bu hastalıktan kurtulamadı. 8 h. senede 30 yaşlarında iken Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Sevgili annelerimizden Hz. Sevde ile Ümmü Seleme ve diğer hanım sahabîlerden Hz. Ümmü Eyman ile Ümmü Atıyye (r.anhûmâ) Hz. Zeyneb'in evine gittiler. Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz onlara: "Onu yıkamaya sağ tarafından ve abdest âzalarından başlayınız. Tek sayıda üç-beş-yedi kere hatta gerekli görürseniz bundan fazla yıkayınız. ?Sonunda suya kâfur yahut kâfurdan biraz koku koyunuz. Yıkama işini bitirince bana bildiriniz." buyurdu.
Yıkama işi tamam olunca Efendimiz gömleğini gönderdi ve: "Bunu ona iç gömlegi yapınız." buyurdu. Sonra cenaze namazını kıldırdı. Kabrin başına geldi ve kazılan kabre hüzünle baktı. Düşünceli ve üzgün bir vaziyette kabre indi. Biraz bekledi ve duâ etti. Sonra sevinç içerisinde dışarı çıktı. Oradakilere şu müjdeyi verdi:
"Zeyneb'in zayıflığını düşünüp Allah Teâlâ'dan onun kabrini genişletip sıkıntısını gidermesini diledim. Allah duamı kabul buyurdu ve kabrini genişletip sıkıntısını giderdi." buyurdu.
Hz. Zeyneb (r.anhâ) dini imanı uğruna çok çileler çekti. Sabırla sebatla bu sıkıntılara direndi. Müşrik kocasına karşı nezâket edeb sevgi ve saygıyla hizmet etti. Onun gönlünü bu şekilde fethetti. İslâm'a kavuşmasına vesile oldu.
Sevgi en büyük bağdı. İnsanları birbirine yaklaştıran birbirine hizmet ettiren en kuvvetli nesne manevî bir güç... Huzura kavuturan mutluluğa erdiren bir tılsım...
İki Cihan Güneşi Efendimiz torunu Ümâme'yi çok severdi. Bir keresinde namaz kılıyordu. Ümâme'de omuzlarında idi. Rûkû'ya vardığında onu yere koyuyor. Secdeden kalkarken yine omuzlarına alıyordu. Birgün bir gerdanlık hediye olarak gelmişti. Onu aile halkı içinden bana en sevgili olana vereceğim dedi. Sonra Ümâme'yi çağırıp boynuna taktı.
Cenâb-ı Hak bizlere o sevgili aile halkının birer ferdi olabilmeyi ve şefaatlerine erebilmeyi nasîb eylesin. Amin.
VUSLATZELİHA- Mesaj Sayısı : 182
Nerden : ANKARA
Rep :
Points : 30
Kayıt tarihi : 31/07/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz